25 Şubat 2010 00:00
Tarihe kaybedilmiş bir hak mücadelesi olarak geçecek
TEKEL işçileri hak ihlallerinin ve kazanılmış hakların gaspının olağan sayıldığı bir çağda...
TEKEL işçileri hak ihlallerinin ve kazanılmış hakların gaspının olağan sayıldığı bir çağda, sanki Paris Komününden fırlamış gibi, yeni dünya düzeninin dayattığı insanlık dışı çalışma koşullarını reddedip, kendilerine tüm emek örgütlerinin ve sendikaların olağandışı desteği ile Sakarya Caddesinde bir fiili yaşam alanı yarattılar. Gözlerimizin önünde, ay tutulmasından da, güneş tutulmasından da önemli bir olay gerçekleşiyor. Akıl tutulmasının yol açtığı bir dramın sonuçlarından kaçınmak umuduyla 30 yılda bir kez gerçekleşen ve tekrarının da Türkiyede olacağı meçhul bir insanlık deneyimi yaşıyor/yaşatıyorlar. Birbirlerinden farklılar; dilleri, inançları, etnisiteleri farklı, ancak sınıfları aynı ve yan yanalar. Onlar, kadın, erkek, genç, yaşlı, yetişkin ve çocuklar. Ekmeklerini, sularını, odunlarını, hepsinden ötesi, umut ve hayal kırıklıklarını paylaşıyorlar.
Görünmez kılınmanın yok ediciliğini yırtıp atmak umuduyla medyanın flaşlarından sakınmadan, Başkentin orta yerinde çadırların korunaksız kucağına ve varillerdeki ateşin sıcağına sığınmışlar. Başbakanın küresel anlaşmaların gereği ve sermaye transferini kolaylaştırmak için kapattığı fabrikaların bedelini ödemek istememelerine öfkelenmesini de şaşkınlık ve itirazla karşılıyorlar. Bugün oradalar, belki yarın da öyle olacaklar! Ya sonrası? Tarihe kaybedilmiş bir hak mücadelesi olarak geçecek TEKEL direnişi, emeği ile geçinen herkesin gelecek günlerdeki güvencesizliğine eklenecektir. Görmezlikten gelenlerin, kendisine değilse dahi, çocuklarına ve gelecek kuşağa daha güvencesiz bir çalışma yaşamı miras bırakması kaçınılmaz olacaktır.
TEKEL işçilerinin karşı çıktığı 4-c yüzyılın emek hırsızlığıdır.
TEKEL işçileri yalnız kalmamalı, hakları gözümüzün önünde çalınmamalıdır!
HASAN HÜSEYİN AKSOY Doç. Dr. Ankara Üniversitesi