28 Şubat 2010 00:00
her şey
Demiş ki, Mecliste yaptığı bir konuşmada, Her şey olabilirsiniz, milletvekili olabilirsiniz, cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız.Bu da nereden çıktı derseniz, cumhuriyetin kurucusu, kurtuluş savaşının önderi, bu toprakların önemli bir tarihsel figürü Mustafa Kemal, haliyle birçok filme konu oluyor.
Demiş ki, Mecliste yaptığı bir konuşmada, Her şey olabilirsiniz, milletvekili olabilirsiniz, cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız.Bu da nereden çıktı derseniz, cumhuriyetin kurucusu, kurtuluş savaşının önderi, bu toprakların önemli bir tarihsel figürü Mustafa Kemal, haliyle birçok filme konu oluyor. Oluyor da ne oluyor, onu demeye getiriyorum.Can Dündarın Mustafasının yarattığı büyük tartışmaların üstüne, Zülfü Livanelinin yine tantanayla gelen Vedası oturdu. Başka Mustafa Kemalli filmler de hazır yoldayken, şu meseleyi biraz kurcalamanın vaktidir.Muhtemelen Veda, Mustafayı beğenmeyen çevrelerin hoşuna gidecek. Çünkü Mustafada Atatürkün yansıtılışına itiraz edenler, onun karalanmaya çalışıldığına inanıyorlardı. Vedada bunun izlerini bulmaları zor. Hani, Veda, ders kitabında anlatılan Atatürkün dışına pek çıkmadığı için. Buradaki meselenin, yönetmenin korktuğu, çekindiği için söylemek istediği şeyleri söyleyememesi olduğunu sanmıyorum. Söylemek istediklerini söyledikleri filmler var ve ortadaki manzara şu:Mustafa, birkaç yeni belgenin ve magazinel bilginin ilk kez kamu önüne çıktığı bir filmdi. Aslında bu anlamda, yapmak istediği sansasyonu yaptı, sadece belki bu kadar şiddetli bir tepki beklemiyordu. Çünkü filmde bazılarının Mustafa Kemale hakaret saydığı kısımlar İçki içiyor gibi gösteriliyor gibi sahnelerdi ki, Atatürkün ille de tanrılaştırılmasını isteyen ve bu kadarına bile tahammül edemeyen kafalar için çenemi yoramam. Onu geçelim.Veda ise, mahalle mektebi mi, asri mektep mi ikilemi ile başlayıp, Ben birdirbir oynamam, çünkü eğilmem diyen bir çocukta liderlik vasfı görmeyle devam eden zihniyetin beyazperde hali. Üstünde Milli Tarih ya da Milli Güvenlik ders kitabı yazmıyor diye, resmi tarih anlayışından en ufak bir farkı var mı? Sadece sonuna kadın meselesini alakasız bir şekilde ekleştiriyor, işte öylece ders kitabı görüntüsünden kurtulmaya çalışıyor, yerseniz.Bu iki filmi birbiriyle karşılaştırınca, bir tanesi Atatürkü insani özellikleriyle gösterme iddiasında, öteki ise, tam tersine onun insan olmadığını iddia etme niyetinde, besbelli. Hakikaten, ciddi söylüyorum. Filmde geçen diyalog şu: Salih Bozoka soruyorlar, Atatürkü hiç kıskanıp kıskanmadığını. O da diyor ki, İnsan Ağrı Dağını kıskanır mı? Ya da Akdenizi? Bu ikisinden birini tercih etmek zorunda olsam, insani olanı alayım derim. En azından nesnel olarak bir şeyler konuşmak, ancak insanlar söz konusu olduğunda mümkün. Ama asıl problem bununla ilgili değil.Atatürk üstüne film yapanlar yeni, yani bilinmeyen bir şey pek söylemiyorlar, o doğru. Ya da anlattıkları hayat hikayesine derli toplu bir eksen bulamıyorlar. Ama bunlar da birer sonuç aslında. Eski bakış açısından kurtulamadıkları için, doğru dürüst bir eksen bulamayıp ancak Atatürkü, her hareketiyle, her adımında övmekten başka bir şey akıllarına gelmiyor, bunun da haliyle yeni olan bir tarafı yok. Mesele şu; bir hayat hikayesi ya da tarihsel bir kesit anlatan film, hikayesini olayların yaşandığı dönemin koşullarının içine oturtmuyorsa, bir şey anlattım sanır, ama hiçbir şey anlatmaz. Anca goygoy yapar.Bu memleket nasıl bir memleketmiş, dünyada o sıralarda nasıl güçler, nasıl fikirler gündemdeymiş, ülkenin koşulları nasılmış, halk ne durumdaymış, hangi güç odakları hangi oranda politikaların belirlenmesine etkide bulunmuş... Bu soruların cevaplarını vermeyecekse, kimse film yapıyorum, dönem anlatıyorum diye kimseyi oyalamasın.Vedada mesela, Atatürkün yüzünü Batıya dönmesi anlatılıyor. Başta mahalle mektebi ve asri mektep çelişkisiyle başlıyor, Trablusgarpta gördükleri Araplar için Bunlar bizim halkımız değilmiş ki denip ne varsa Batıda varmış sonucuna varılıyor, bunun sonucu şapka takılsın, kadınlar başını açsın isteniyor. Bu. Batıcılık bu. Mustafada da Bulgaristana gittiğinde orada gördükleri, hatta oradaki sevgilisinin Mustafa Kemalin Batıdan yana olmasında etkili olduğu anlatılıyordu.Bu sadece bir örnek ama filmlerin içinden çıkamadığı yanılgı şu. Ortada hiçbir güç dengesi, hiçbir siyasi gelenek, hiçbir uygun toplumsal ortam yokmuş da, Mustafa Kemal tarafından uygulanan bütün politikalar, Mustafa Kemalin çocukluğunda, gençliğinde yaşadıklarının üstüne şekillenmiş gibi yansıtıyorlar. Tamam dehayı göstermek istiyorsunuz ama onu yaşadığı hayatın içinde göstermek bir marifet zaten. İdealleştirmek değil.Oysa, daha meseleyi Batı yanlılığı olarak koymanın kendisi, tarihini ta Tanzimattan alan bir fikir. Osmanlının son yüzyılı, bunun tartışmasıyla geçmiş. Bu aydın hareketinin temsilcisi İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara gelmiş, Mustafa Kemal onlardan biri, sonra da içinde olduğu hareket onun ideolojik devamı olarak şekillenmiş. Bunlara dair tek laf söylemeden, bir tek ima yapmadan Batılılık kavramının adını ağzına bile almak saçma.Kurtuluş savaşının verildiği koşulları, Cumhuriyetin kuruluşuna kaynaklık eden fikirleri, sanki bir gecede Mustafa Kemalin aklına gelmiş gibi değil, nasıl bir kültürel ve siyasal iklimin sonucu olarak şekillendiklerini anlatmadıktan sonra, film yapmaya ne gerek vardı? Birdirbir hikayesi bütün ilkokul kitaplarında var zaten, hiç zahmet etmeseydiniz.
Çağdaş Günerbüyük
Çağdaş Günerbüyük