01 Mart 2010 00:00
BAŞYAZI
Geçtiğimiz cuma günü; Başbakan Erdoğanın, şirazeden çıktığı gün değil öfkelenip az çok demokrasiden söz edildiği her yerde özgürlüklerin anası olan basın özgürlüğünü rafa kaldırdığını ilan ettiği gündü!
Geçtiğimiz cuma günü; Başbakan Erdoğanın, şirazeden çıktığı gün değil öfkelenip az çok demokrasiden söz edildiği her yerde özgürlüklerin anası olan basın özgürlüğünü rafa kaldırdığını ilan ettiği gündü!
AKPnin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında, AKP Hükümetinin icraatlarını övüp, her şeyin ne güzel gittiğini anlatırken, birden basının eleştirileri aklına gelmiş olmalı ki celallendi. Bakın Çankayadaki üçlü toplantı için neler yazmışlar deyip açtı ağzını yumdu gözünü!
Buraya kadar alışılmıştı. Elbette Başbakan, gazetelerde hakkında ve icraatları konusunda yazılanları beğenmeyebilir, onları eleştirebilir. Ama cuma günü Başbakan, geçmişte yaptığı kaba, saldırgan, eleştiriye tahammülsüzlüğünü yansıtan üslubunu da aşarak; Gazetelerin patronlarına sesleniyorum: Ne yapayım, köşe yazarlarına hakim olamıyorum diyemezsin. Sen bunun sorumlususun arkadaş diyeceksin. Yazdırmayacaksın! diyerek, açıkça sansür savunuculuğu çizgisine geçti.
Evrensel bu sözleri manşet yaptı. Birkaç gündür birçok yazar, köşelerinden bu tutumu eleştirdiler, eleştiriyorlar. Ancak bu durum henüz bir yasak savma çizgisini aşmış değil. Başbakanın bu tutumuna karşı, bu saldırının hedefi gazeteler ve gazeteci örgütlerinden daha etkin, eylemli bir tepki gösterilmeden, basın özgürlüğüne yönelik bu saldırganlığı püskürtmek olanaklı değildir. Ve bu tepkisizlik karşısında hükümetin duracağını beklemek de AKP Hükümetini bunca yıldır tanımamak anlamına gelir. Çünkü Başbakan ve AKP Hükümeti, bir yandan demokrasiden, özgürlüklerden, demokrasinin ayak seslerinden söz ederken, diğer yandan postal sesleri savunucularını aratmayan bir basın tek sesliliği için uzun zamandan beri çalışmaktadır.
Bu tek seslilik için AKP, en geleneksel basın kuruluşlarını, yandaş basın haline getirmek için bir yandan yandaş sermayedarları ve hükümetin elindeki para kaynaklarını değerlendirirken (kamu banklarının kredi imkanlarını ve hükümetin etki ve ilişkilerini kredi olarak kullanmak), öte yandan adım adım gazeteciler üstünde baskı kurmak için her yolu denemektedir.
Şöyle bir sekiz yıllık icraatlarına bakıldığında, AKP Hükümetinin; önce gazetecileri (muhabir, yazar ve çizerler) dava açarak köşeye sıkıştırmaya, yüksek para cezaları ile yıldırmaya çalıştığına tanık olduk. Yetmedi; Başbakanlıkta görev yapan, hoşlarına gitmeyen sorular soran gazetecileri akredite etmeyerek dışladılar ve böylece akredite ettiklerini de Ya bizim isteğimiz gibi soru soran, haber yazan gazeteciler olursunuz ya da sizi de akredite etmeyiz tehdidi altına aldılar.
Şimdi ise köşe yazarlarını susturarak bir adım daha atmak istiyorlar.
Gazeteleri ve gazetecileri susturmak isteyen sadece Başbakan olsa neyse; ama öyle değil.
Gazeteciler önceki gün, Başbakanın köşe yazarlarına sansür uygulaması çağrısını, Basından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınça sordular.
Arınçın açıklaması da en az Erdoğan kadar sansür savunuculuğu idi.
Arınç, şöyle savundu Başbakanı: Piyasalardaki kritik dengelerin bu tür istikrarsızlığa yol açabilecek birtakım yazılar, sözler ve yorumlarla zarar görmesi, Sayın Başbakanı böyle bir konuşma yapmaya sevk etmiştir. ... Başbakanın, doğrudan basın özgürlüğünü hedef almasını hiç kimse düşünmemelidir. Türkiyede ekonomik krize, siyasal istikrarsızlığa yol açabilecek kriz senaryoları üretmekten de lütfen vazgeçilsin. Bu, yurtseverliğin, vatanseverliğin de bence bir gereğidir. Yoksa basın her zaman özgür olmalıdır.
Yani eleştiriler, piyasaların hoşlandığı bir biçimde olmalıdır, aksi halde bu vatanseverlik olamaz! Tabii Arınç, Piyasaları eleştirip ürkütmek vatan hainliğidir diyemediği için vatanseverlik değildir diyor!
Demek ki piyasaların hoşlanmadığı, Başbakanın hoşlanmadığı haberler yazılmamalı; yorumlar yapılmamalı, bunun dışında basın özgürdür!
Bu, AKPnin demokratlığının sınır nişanıdır!
Bu, AKP usulü bir basın özgürlüğü anlayışıdır!
Sevsinler sizin basın özgürlüğü anlayışınızı!
İHSAN ÇARALAN