02 Mart 2010 00:00

“Biz ‘biz yaptırıyoruz’a inanmıyoruz Biz inandığımız şeyi yapıyoruz”

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda (DBŞT) Haldun Dormen’in Kürtçe olarak sahneye koyduğu ‘Çîrokek Zivistanê’ (Bir Kış Öyküsü) adlı müzikalin prömiyeri, 26 Şubat Cuma akşamı yapıldı.

Paylaş

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda (DBŞT) Haldun Dormen’in Kürtçe olarak sahneye koyduğu ‘Çîrokek Zivistanê’ (Bir Kış Öyküsü) adlı müzikalin prömiyeri, 26 Şubat Cuma akşamı yapıldı. Diyarbakır’da yıllardır Kürtçe oyun sahneleniyor, fakat Haldun Dormen isminin ve siyasal sürecin de etkisiyle ‘Çîrokek Zivistanê’ye hazırlık süreci başladığından bu yana, medyada şimdiye kadar DBŞT’de sahnelenen Kürtçe oyunlarla ilgili çıkan tüm haberlerin toplamından daha fazla habere yer verildi. ‘Çîrokek Zivistanê’, bazı basın kuruluşlarında sanat haberleri arasında değerlendirilirken, bazılarının gündem sayfasında yer aldı. Belli ki bu oyunun sahnelenmesinin, siyasi bir durum mu sanat olayı mı olduğu konusunda bir fikir ayrılığı var. Oyun basında kimi zaman, “Haldun Dormen’den Diyarbakır’a tiyatro açılımı” olarak nitelenirken, Haldun Dormen, röportajlarında “Benim açılımla kapalımla bir ilgim yok. Açılım sürecine denk gelmesi de tamamen bir tesadüf” diyordu. Oyun prömiyerinden iki gün önce DBŞT kulisine girerek, Haldun Dormen ve ‘Çîrokek Zivistanê’ oyuncularıyla konuşup, durumun içeriden nasıl algılandığını dinledik.
‘BARIŞIN SİYASETİ YOK’
Haldun Dormen, kendisiyle yaptığımız söyleşide, bu oyunu Diyarbakır’da sahneleme sürecini şöyle anlatıyor: “Burada Kürtçe bir oyun yönetme fikri asistanımın aklına geldi. ‘Kürtçe bilmiyorum ama bildiğim bir oyun olursa yapabilirim’ dedim. Bunun üzerine benim oyunumun sahnelenmesine karar verildi. Çalışmalara başladık, Diyarbakır’a sekizinci gelişim bu, oyunu bitirdik.” Oyun çalışmaları esnasında dil problemi yaşamadığını belirten Dormen, oyunu önce Türkçe okuyup sonra Kürtçe çalıştıklarını, böylece hangi sahnede ne dendiği konusunda bir anlaşmazlık olmadığını dile getiriyor.
Diyarbakır’da Kürtçe bir oyun sahneleme kararında siyasi bir boyut olmadığının altını çizen Dormen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben sanatçıyım, siyasetle ilgim yok, doğru bir iş yaptım, benim de önümde bir pencere açıldı, bir sürü şeyi bilmiyordum, Kürtlerin birtakım adetlerini, duygularını… Gazetelerde bir sürü abuk sabuk şey yazılıyor, içinde yaşarsanız öyle olmadığını anlıyorsunuz. Herkes barışı ve bu ölümlerin bitmesini istiyor. Barışın siyaseti yok. Bu bana bir sene evvel de teklif edilseydi, üç sene sonra da teklif edilseydi kabul ederdim. Bu işler yapılmalı, çünkü sanat yoluyla anlaşmak daha kolay ve güzel.”
Dormen, Diyarbakır’a ilk geldiğinde, oyuncuların kendisine temkinli yaklaştığını ifade ediyor: “Başta aramızda soğuk bir hava, bir duvar vardı. O duvarı yıkıncaya kadar zorluk çektim, beraber yıktık. Şimdi aramızda en ufak bir taş bile yok… Can ciğer olduk. Bu ufak grup bu meseleyi kendi içinde çözümledi, inşallah herkes benim gibi mumlar yakar, burası aydınlanır.”
Dormen, “Burada belediye tiyatrosu olduğunu bilmiyordum; 20 yıllık tiyatro, kimle çalışacağımı da bilmiyordum, devlet tiyatrosu zannettim bir ara. Gelince çok şaşırdım” diyerek, bu oyunun seyirci kapasitesini artıracağını umduğunu ve buradaki oyuncularla birlikte bir hedefleri olduğunu da belirtiyor: “Burası şehir tiyatrosu olarak kurulmuş, beş yıl sonra Refah Partisi kapatmış, bu kadar büyük rezalet olamaz. Kapatmışlar, insanları da elektrik bölümüne, mimarlğa dağıtmışlar, bu tiyatro 15 yıldır mücadele ediyor. Amacımız burayı tekrar şehir tiyatrosu haline getirmek. Şu anda ‘belediye tiyatrosu’ olarak geçiyor. Buradaki oyun kalitesi çok yüksek, insanların ‘nasıl burada şehir tiyatrosu olmaz?’ demesi gerekir.”
‘AÇILIMDAN ÖNCE DE KÜRTÇE TİYATRO YAPIYORDUK’
Bu yıl Kanadalı yönetmen Luciano Logna’yla da ‘Zimanê Çîya’ (Dağ Dili) isimli bir Kürtçe oyun çıkaran DBŞT oyuncuları, her iki yönetmenle de dil problemi çekmediklerini belirtiyor. Yıllardır hem Kürtçe hem Türkçe oyun sahnelediklerini dile getiren ekip, Dormen’in oyununun açılımla ilişkili olmadığının altını çiziyor. İki oyunun da kadrosunda yer alan oyuncu Yavuz Akkuzu, kendilerinin açılımdan önce de Kürtçe tiyatro yaptığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kürtçe oynamayı onlar bize veriyormuş gibi bir durum oluyor. Bu yönde haksızlık var tabii ama zaten haksızlık var diye siyaset var. Haldun Dormen açılım var diye gelmedi. Diyarbakır’da oyun yapma fikri kendisini mutlu ettiği için buraya geldi.”
‘Çîrokek Zivistanê’ oyuncularından Ayşe Sır ise 2001’de Türkçe sahnelenen ‘Mahmut ile Yezida’ oyununun sonunda yer alan Kürtçe bir ağıttan dolayı prömiyerden bir gece önce kendilerine yasak geldiğini ve sonrasında bu durumun basında “Kürtçe bir ezgiden kaynaklı oyun yasaklandı” ibaresiyle yer aldığını anımsatıyor: “Şimdi geldiğimiz süreçte çok farklı söylemler var; ‘dil yasaklı değil, bu dille ilgili her şeyi yapabilirsiniz’ tavrı var. ‘Yapılıyor, bakın işte yapıyorsunuz, biz yaptırıyoruz’ deniliyor. Biz ‘biz yaptırıyoruz’a inanmıyoruz, biz inandığımız şeyi yapıyoruz.”
‘SANATSAL BULUŞMALAR, SİYASAL BULUŞMALARIN ÖNÜNÜ AÇAR’
DBŞT oyuncuları da, Dormen’in başta kendisine temkinli yaklaştıkları yorumunu doğruluyor. Ekipte yer alan Hakan Karsak, kendi sürecini şöyle anlatıyor: “Haldun Bey’e ilkin pek objektif yaklaşamadım. Karakter ve kişilik olarak harika biri, yaptığı işlere saygı duyuyorum ama ne o bana bir şey kabul ettirebilir ne ben ona. Zıt fikirleriniz olsa da ortak bir projenin içinde birlikte savaşmak güzel, keşke bunu herkes yapsa. Farklı fikirler buluşabilir ve üretime geçilebilir, bu oyun bunun en güzel örneğidir.”
Oyuncu Emin Yalçınkaya ise durumun Haldun Dormen’in şahsından ya da projeden ziyade, bir buluşma olarak ele alınması gerektiğini belirterek, “Önemli olan bunun ardının gelmesi” diyor. Yalçınkaya, bu tip buluşmaların olağan bir hale getirilmesinden yana: “Kürt kökenli, Kürtçeyi iyi bilen birinin Türkçe tiyatro yapması gibi bir şey. Sanatsal anlamdaki buluşmalar siyasal anlamdaki buluşmaların önünü açar. Luciano Logna da gelip bir oyun sahneye koydu, yöntem olarak katkı sağladı. Bu projeyi de öyle değerlendirmeli. Politik bir sürece çekmek yararlı olmaz. Belki de işin şov kısmı insanları rahatsız ediyor. Haldun Dormen Türkiye’deki müzikal ustalarından biri, Diyarbakır’da müzikal yapıyor. Buna ‘hayır’ demek ya da başka bir anlam yüklemek doğru değil.”
‘SANATI SİYASETTEN KOPARMAK MÜMKÜN DEĞİL’
Emin Yalçınkaya, Haldun Dormen’in “Ben sanatçıyım, siyasetle alakam yok” sözlerini başörtü konusuyla birlikte değerlendirerek fikrini şöyle dile getiriyor: “Haldun Bey’in görüşüne saygılıyım ama sanatı siyasetten koparmak mümkün değil. Oyun, başörtülü bir kadının başörtüsünü kamusal alanda çıkarması gerektiğini söylüyor, bana göre bu siyasal bir tavırdır. Bence başörtüyü zorla taktırmak da zorla çıkarttırmak da insanlık suçudur.”
Fikir farklılıkları olsa da, provaları izlerken şahit olduğumuz, Haldun Dormen ve oyuncuların sıcak diyaloğu ve şakalaşmaları da ekibin de altını çizdiği gibi karşılıklı iletişim içine girince duvarların ortadan kalktığını doğruluyor. ‘Çîrokek Zivistanê’ oyuncularından Vural Tantekin süreci şöyle özetliyor: “Metin ve tarz üzerine tartışmalar tabii ki oldu. Ama birbirimizi anlayınca o sorun ortadan kalktı. Şimdi ‘Haldun abi’ diyoruz. DBŞT, 20 yıldır var. Azımsanmayacak işler yaptı ama ulusal medyanın buraya bakış açısı farklıydı. Bu müzikali Haldun Dormen yönetmeseydi bu yoğunluğun olabileceğini sanmıyorum, sol basın ilgi gösterirdi sadece. Bugün AA’dan CHA’ya, kapı açıldı. İsterim ki bu ilgi devam etsin, ama sanmıyorum.”
(Diyarbakır/EVRENSEL)

‘ÇÎROKEK ZİVİSTANʒ (BİR KIŞ ÖYKÜSÜ)

Cevat Fehmi Başkut’un ‘Buzlar Çözülmeden’ adlı eserinden Haldun Dormen ve Kemal Uzun tarafından müzikale uyarlanan, Dormen’in daha önce İstanbul’da Türkçe olarak sahneye koyduğu oyunun konusu şöyle: Bir Anadolu kasabasına atanan yeni kaymakam, kar yolları kapattığı için kasabaya ulaşamayınca; halk, kasabaya gelen iki deliyi kaymakam ve yardımcısı zanneder. Bu yeni kaymakamla birlikte tüm sorunlar çözülmeye başlar…

SONUNU SEYİRCİLERİN DEĞİŞTİREBİLDİĞİ ZİMANÊ ÇÎYA

Bu yıl Nobelli yazar Harold Pinter’in yazdığı ve Kanadalı Luciano Logna’nın yönettiği “Zimanê Çîya” (Dağ Dili) isimli oyun da DBŞT repertuvarında yer alıyor. Kürtçe olarak ve forum tiyatrosu tekniğiyle sahnelenen oyunda, dil üzerinden yapılan baskılar konu ediliyor. Oyuncu Ömer Şahin, bu oyunun kendileri için önemini şöyle anlatıyor: “Yıllardır yasaklamış bir dilimiz var, dilin belli alanlarda kullanımıyla ilgili sorunlar söz konusuydu. Harold Pinter 1981’de Diyarbakır Cezaevi’ni ziyaret edip gözlem yapıyor, sonra bu konu üzerinde yoğunlaşıyor. Oyunda dağdan cezaevine yakınlarını ziyarete gelen insanlar var; bir ülke, dil adı geçmiyor, gelen insanların konuştuğu ve askeri cezaevinde yasak bir dil var. Oğlunu ziyarete gelen bir anne travma yaşıyor, ardından o dağ dilinin konuşulmasına izin getiriliyor ama kadının üzerinde öyle bir travma oluşmuş ki… Oğlunun da işkenceden geçtiğini görüyor, konuşamıyor. Oğlu da annesinin kendi dilini konuşamadığını görünce bir kriz geçiriyor.”
Oyunun ardından, jokerlerden bir forum ortamı oluşturuluyor. Oyun tekrar sahneleniyor, seyircilerden biri ‘durun’ dediğinde; sahneye çıkıyor, oynamak istediği karakterin yerine geçip bulduğu çözümü sahnede uyguluyor.
Zimanê Çîya’nın oyuncuları, seyircilerin genel olarak sonucu değiştiremeseler de akışı değiştirme yolunda değişik çözümler ürettiklerini belirtiyor. Şimdiye dek seyircilerden; cezaevinde isyan çıkarma, cezaevi görevlisine tokat atma, avukat olarak sahneye çıkıp kanuni hakları kullanma gibi çözümler gelmiş.
SONUNU SEYİRCİLERİN DEĞİŞTİREBİLDİĞİ ZİMANÊ ÇÎYABu yıl Nobelli yazar Harold Pinter’in yazdığı ve Kanadalı Luciano Logna’nın yönettiği “Zimanê Çîya” (Dağ Dili) isimli oyun da DBŞT repertuvarında yer alıyor. Kürtçe olarak ve forum tiyatrosu tekniğiyle sahnelenen oyunda, dil üzerinden yapılan baskılar konu ediliyor. Oyuncu Ömer Şahin, bu oyunun kendileri için önemini şöyle anlatıyor: “Yıllardır yasaklamış bir dilimiz var, dilin belli alanlarda kullanımıyla ilgili sorunlar söz konusuydu. Harold Pinter 1981’de Diyarbakır Cezaevi’ni ziyaret edip gözlem yapıyor, sonra bu konu üzerinde yoğunlaşıyor. Oyunda dağdan cezaevine yakınlarını ziyarete gelen insanlar var; bir ülke, dil adı geçmiyor, gelen insanların konuştuğu ve askeri cezaevinde yasak bir dil var. Oğlunu ziyarete gelen bir anne travma yaşıyor, ardından o dağ dilinin konuşulmasına izin getiriliyor ama kadının üzerinde öyle bir travma oluşmuş ki… Oğlunun da işkenceden geçtiğini görüyor, konuşamıyor. Oğlu da annesinin kendi dilini konuşamadığını görünce bir kriz geçiriyor.”Oyunun ardından, jokerlerden bir forum ortamı oluşturuluyor. Oyun tekrar sahneleniyor, seyircilerden biri ‘durun’ dediğinde; sahneye çıkıyor, oynamak istediği karakterin yerine geçip bulduğu çözümü sahnede uyguluyor. Zimanê Çîya’nın oyuncuları, seyircilerin genel olarak sonucu değiştiremeseler de akışı değiştirme yolunda değişik çözümler ürettiklerini belirtiyor. Şimdiye dek seyircilerden; cezaevinde isyan çıkarma, cezaevi görevlisine tokat atma, avukat olarak sahneye çıkıp kanuni hakları kullanma gibi çözümler gelmiş.
Seray Şahiner
ÖNCEKİ HABER

Kürt kadın şairler barış noktasında buluştu

SONRAKİ HABER

İsrail uçakları Türkiye’ye doğru yola çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...