05 Mart 2010 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreou, 4.8 milyar avroluk yeni acı reçeteyi karara bağladıktan sonra bugün yardım dilemek üzere küçük bir dünya turuna çıkıyor.
Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreou, 4.8 milyar avroluk yeni acı reçeteyi karara bağladıktan sonra bugün yardım dilemek üzere küçük bir dünya turuna çıkıyor.
İlk durak ABnin büyük patronu Almanya. Sonra Fransa ve ABD...
Bugünkü ziyaret öncesinde Almanyada tam bir sessizlik hakim. Hiç bir hükümet yetkilisi Yunanistana maddi yardımın yapılıp yapılmayacağı konusunda demeç vermeye yanaşmıyor. İngiliz-ABD gazetelerinde hafta başında çıkan, Almanya, Yunanistanı borç krizinden kurtarmak için kesenin ağzını açıyor şeklindeki haberler de hemen yalanlandı.
Avronun daha fazla değer kaybetmemesi için Almanyanın izlediği suskunluk politikası elbette bilinçli bir tavır. Hatta, bu konuda Başbakan Angela Merkelin çağrısıyla yetkili bakanlıklar bir araya gelerek, ileri geri konuşulmaması konusunda karar almış. Şu anda bütçe açığı yüzde 12.7 olan Yunanistanın bu oranı 2011e kadar yüzde 4, 2012ye kadar yüzde 3 düşürmesini emreden AB ülkeleri, önceki gün karar altına alınan acı reçeteyi, Piyasalarda avronun güvenilirliğinin sürmesi için kararlı bir adım olarak değerlendirdi.
Yani; Papandreou cephesinden bütçe açığının işçilerin, memurların, emeklilerin sırtına bindirmek üzere alınan kararlar, AB tarafından memnuniyetle karşılandı. Bu nedenle maddi desteğin verilmesi konusunda öncesine göre, Euro Bölgesi ülkelerinin şimdi daha sıcak baktığı haberleri basında yer alıyor. Bir süre önce AB Zirvesinde yardımın tek tek ülkelerin inisiyatifinde olması konusunda görüş birliğine varılmıştı.
ABnin hasta adamı durumuna düşen Yunanistanın içine düştüğü borç krizi ve ona bağlı olarak yaşanan dalgalanmalar, bir kez daha işin içinde uluslararası güçlerin olduğunu gösteriyor. Papandreounun, uluslararası finans merkezlerine güven vermek için karar altına aldığı acı reçeteden sonra başladığı dünya turundaki durakların kendisi, hangi uluslararası güçlerin günümüz koşullarında bu ülke üzerinde söz sahibi olduğunu ve olacağının da bir ifadesi.
Papandreou, Berlin ve Paris duraklarında, kendilerinden istenilenleri eksiz yerine getirdiğini, karşılığında artık ihtiyaç duyulan paranın verilmesini isteyecek.
Washington ise, Berlin ve Parise karşı açık bir tehdit adresi olarak kullanılıyor. Çünkü, Almanya ve Fransanın (Euro Bölgesi ülkelerinin) devreye girmemesi durumunda, IMFnin kapısını çalınacağı, bunun da avronun geleceği için büyük tehlike olacağı biliniyor.
Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, açık bir şekilde Yunanistan bütçesinin IMFnin denetimine girmesi durumunda, bunun avronun geleceği için Çok riskli bir durum olacağını belirterek, yardım talebinin reddedilmemesi gerektiğine inananların başında geliyor. Keza, Avrupa Merkez Bankası da IMFnin itfaiyeci rolüyle Yunanistana girmesine karşı çıkıyor.
Doğrudan devlet yardımı yapılmaması durumunda, Alman özel ve kamu bankalarının Yunanistanın devlet tahvillerini satın alması, Almanya açısından çekmecedeki B Planı. Bu plan için 5 milyar avroluk bir meblağdan söz ediliyor. Deutsche Bank Başkanı Josef Ackermann, bunun için ilk temaslarda bulundu bile... En son Brükselden Yunanistanın karar altına aldığı acı reçetelere dizilen övgüler de göz önünde bulundurulduğunda, ABnin Yunanistanı, asıl olarak da avroyu kurtarmak için değişik yol ve yöntemlerle para aktarma yoluna başvurması bekleniyor. En azından bu satırların yazıldığı saatlerde hava bu yöne doğru esiyordu.
Yunanistandaki bütçe açığı krizi dolayısıyla Avrupada oluşan başka bir havaya daha dikkat çekmekte yarar var bu arada. O da farklı uluslardan emekçiler arasında düşmanlıkların körüklenerek, ulusal çitlerin yeniden yükseltilmesi yönünde yapılan yayınlar, başlatılan kampanyalar.
Sözde ulus-devlet yerine çokuluslu bir Avrupa Birleşik Devletlerini kurma adına başlatılan süreç, gelinen aşamada daha fazla milliyetçileşmeyi dayatıyor.
Almanyanın en çok satan gazetesi Bild, manşetten Yunanlar avroyu mahvediyor mu? diye soruyor. Sonra alt alta, Yunanların avroyu mahvetmek için nasıl da tembellik, yolsuzluk, dolandırıcılık yaptığı sıralanıyor.
Benzer bir durum Yunanistan cephesinde yaşanıyor. Orada da kesenin ağzı açılmadığı için Alman mallarına boykot, Alman halkına karşıtı kampanyalar almış başını gidiyor.
Her iki ülkenin ve ABnin egemenlerinin izlemiş olduğu politikalar sonucu ortaya çıkan devasa bütçe açığının faturası halklar arasında düşmanlıkların körüklenmesine tahvil ediliyor.
Bütün bunlar, Hiç bir ulusun üstünlük kurmadığı çokuluslu bir topluluk olarak lanse edilen ABnin özünde belli ulus-devletlerin mali sermayenin çıkarlarını geliştirmek, dolayısıyla onun diktası altında bir yaşamın dayatılması anlamına geliyor.
Yunanistanda olup bitenler bunun en çarpıcı kanıtıdır.
YÜCEL ÖZDEMİR