08 Mart 2010 00:00
YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Bireylerin yetişme koşullarını eşitleyemediğimizi, olanakların eş paylaşılmasını sağlayamadığımızı söylemek bile gereksiz
Bireylerin yetişme koşullarını eşitleyemediğimizi, olanakların eş paylaşılmasını sağlayamadığımızı söylemek bile gereksiz Yalnız Irak, Afganistan, Yugoslavya, Doğu Avrupa ülkeleri, Türkiye değil, anamalcılığın yönetimindeki bütün ülkeler buna kanıt
Haiti depremi insanlık noksanlığının göstergesi olmadı mı?
İnsanlık sınavı verilebildi mi?
Bunları ille başımıza geldiğinde mi anlayacağız?
Böyle bir durum saptamasından sonra, ne kentlerimizin insana yakışır kent olduklarından, ne bugünkü kültürümüzün, özellikle yaşama kültürümüzün gerçekliğinden ne de demokrasiden söz edebiliriz.
İnsanlığın ortak kültürüne dil, din ayrımları ile bakanlar, buna göre davrananlar, başat değiller mi yeryüzünde? Bugün bile kendi ürettikleri yalanlara göre tarih, coğrafya, öğretmiyorlar mı egemenler çocuklarına, halklarına?
Bütün bunların düzeltilmesi için hepimize sorumluluk düşmüyor mu?
Özellikle mimarlara...
Kentleri, yapıları tasarlayanlara... Geleceğin insanının içinde yetişeceği ortamın yaratıcılarına demek istiyorum... Onların etik duygularının geliştirilmesi gerekmiyor mu?
Hele hele bugünkü durumda... İnsancıl ortam, kültür-sanat ortamı kavramlarından yoksun anamalcılara, çıkarcılara, kamu hırsızlarına, onlara hizmet edenlere kimler karşı koyacak? Önce mimarlara sorumluluk düşüyor demekte haksız mıyım?
Önce tek tek mimarlara, sonra da onların örgütlerine... Gerçekten büyük sorumluluk düşüyor bu durumda...
Kurulduğu günden beri Mimarlar Odası hep sorumlulukla davrandı. En azından yarım yüzyıldan bu yana tanığıyım bunun.
Bu sorumlu davranışını politik olarak niteleyen; içindeki, dışındaki aymazlara da karşı koydu kimi dönemler. Ülkemizin, kentlerimizin sorunları üzerinde bilinçle, çağdaşlıkla düşünmeyi, hep sürdürdü Mimarlar Odası...
Ancak bugün her çağdakinden daha önemli bir durum söz konusu...
CENGİZ BEKTAŞ