08 Mart 2010 00:00

YEDİ İKLİM DÖRT BUCAK

“Soykırım tasarısı”, Temsilciler Meclisi’ndeki oylamada bu kez kabul edildi.

Paylaş

“Soykırım tasarısı”, Temsilciler Meclisi’ndeki oylamada bu kez kabul edildi. Yıllardır aynı konuda yapılan oylamalarla geleneksel bir şenlik haline getirilen “Ermeni soykırımını kabul etmeme” oylamaları, bu kez Türkiye’nin bütün direnişine rağmen “kabul etme oylaması” biçiminde sonuçlandı.
Hrant Dink’ten dinlemiştim. Özellikle Amerika’da yaşayan ve önemli bir etki gücü edinmiş bulunan Ermeni Diasporası’nın önde gelenlerinden oluşan bir grup, kurdukları çeşitli vakıf ve örgütler aracılığıyla bu işten yüklü miktarda gelir elde ediyordu. Onların sorunu, 1915’te başlayan büyük insanlık faciası değildi. Kitleler halinde katledilen Ermeni yoksullarının acısı ile onların faaliyeti arasında herhangi bir bağ yoktu. Ama aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli kanallardan inanılmaz boyutlarda rüşvet akıtarak yürüttüğü “soykırım tasarısını engelleme faaliyetleri”nin de tarihte yaşananlarla en küçük bir ilgisi yoktu. Sonuçta iki tarafın zayıflıklarından yararlanan bir asalaklar sürüsü oluşmuştu ve bunlar, nesnel olarak aynı menfaat şebekesi olarak görülebilirdi.
Gelinen noktada, ABD Temsilciler Meclisi, Beyaz Saray’ın şu anda yürürlükte olan Ortadoğu politikalarıyla görünüşte çok uyumlu olmayan bir karar vererek, soykırım konusundaki tutumun değişmesine kapı açmıştır.
Ancak, Türkiye’nin şiddetli tepkisi üzerine topun Obama’da olduğu yolunda bir umut rüzgarı estirilmiş, kararın onaylanmayacağı yönünde bir ışık yakılmıştır. Günümüz koşullarında normal sonuç budur. Ancak, Türkiye-Ermenistan arasında protokol aşamasına gelmiş ilişkilerin ilerleyebilmesi için ABD’nin yeni bir yol haritası çizdiği yolundaki kuşkuları daha dikkatli izlemek gerekecektir. Bu konuyla sınırlı olmak üzere, hükümet üzerinde, en azından Ermeni kamuoyunu hoşnut edecek bir adım atılması için baskı yoğunlaşacaktır. “Ermeni Açılımı”nın devam edebilmesi için somut ve yol açıcı bir tavır beklentisi, şimdi Erdoğan hükümetinin hareket tarzını belirleyecektir.
Bu arada, hükümetin İncirlik Üssü ile ilgili radikal bir karar verebileceği gibi ham hayallerin nesnel hiçbir karşılığının bulunmadığını söylemek gerekir. Amerikan üsleri ve bölgedeki ABD askeri varlığının Türkiye tarafından desteklenmesine ilişkin herhangi bir husus, bu konuyla ilişkilendirilemez. Ne var ki, Azerbaycan faktörünün bu süreçte Türkiye’yi daha “baskı yapılabilir” bir pozisyonda görmesi de kaçınılmazdır ve bu, şaşırtıcı bir biçimde, Türkiye-İsrail ilişkilerini de etkileyecek; doğmuş bulunan soğukluğun çözülmesi yönünde bir sonuca doğru ilerlenecektir. Bazı yorumcuların, soykırım tasarısının bir oy farkla da olsa geçmesini, “şanlı Davos van minüt”ünün intikamı olarak görmeleri çok anlamsız değildir. Son oylamada “Yahudi Lobisi”nin eskisi kadar etkili olmadığı söylentileri büyük olasılıkla gerçeği yansıtıyor.
Oyun çok yönlü ve çok aktörlü özellikler taşımaya devam ediyor. Aradan neredeyse 100 yıl geçmiştir ama, bölgedeki etkin güçlerin listesi ve bu listeye dahil olanların temel ve değişmez çıkarları değişmemiştir. Karl Marx, çok eski tarihi olay ve kişiliklerin günümüz üzerindeki etkisini bir yasa gibi formüle etmişti: “Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine çöker. Ve onlar, kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar; tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar...”
Türkiye ile Ermenistan arasında ünlü protokol imzalanırken, orada bulunanlar topluca bir fotoğraf çektirmişlerdi. Fransa, Almanya, İngiltere ve ABD yöneticileri, Türkiye ve Ermenistan heyetlerini temsil edenler arasında sırıtarak boy gösteriyorlardı. Yüz binlerce insanın kanı ve canı üzerinde parmak izi bulunan caniler, topluca, bu “sorunun çözülmesi” anında “en güvenilir kurtarıcılar” gibi görünmek istemişlerdi. Kendi aralarındaki hesapları henüz hiçbir biçimde kapatmamış olanlar, yeni hesaplaşmalar sırasında dökülecek kanın rengi hakkında şimdiden anlaşmış bulunuyorlar. “Komşularıyla sıfır sorun politikası” yürütme sevdasında olduğu izlenimi vermeye çalışan Erdoğan hükümeti ise tarihte dökülmüş kanın hâlâ tüten kokusunu burnunun ucundan uzaklaştırmak için utangaç bir biçimde eliyle yelleniyor. Çaresizlik içinde kıvranıyor.
Oysa çözüm, ne kadar uzak görünürse görünsün, ne kadar da basit…
Türk ve Ermeni halkları, vazgeçemeyecekleri kardeşlik adına, tüm emperyalistlerin yakasına birlikte sarılmak üzere birleşebilirler. Şu anda kendilerini yönetenleri de karşısına diktikleri bir adalet mahkemesini birlikte kurabilirler. Pis hesaplara boğulmamış bir yolu bulmak mümkündür ve gereklidir. Hükümetin sokulmaya çalışıldığı yeni dönemeç, bu yoldan mümkün olduğu kadar uzağa savrulma dönemecidir.
AYDIN ÇUBUKÇU
ÖNCEKİ HABER

ABD Kırgızistan’a ikinci bir üs mü kuracak?

SONRAKİ HABER

Irak’ta kanlı seçim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...