13 Mart 2010 00:00

GAZi KATLİAMININ 15. YILI 2

Gazi Mahallesi’nde 12-13 Mart 1995’te yaşanan katliamın dosyası, 2 polisin komik cezalar almasıyla kapandı.

Paylaş

Gazi Mahallesi’nde 12-13 Mart 1995’te yaşanan katliamın dosyası, 2 polisin komik cezalar almasıyla kapandı. Yıllar boyunca Trabzon yollarında adalet arayan aileler, 23 kişinin öldürüldüğü katliamın ardındaki örgütlenmenin açığa çıkarılmasını istedi durdu. Ancak katliamı soruşturan makamlar, ailelerin bu talebini dikkate almadıkları gibi, 2 polise toplam 5 yıl 8 ay hapis cezası verdi.
Bir taksinin kahveleri taramasıyla fitili ateşlenen katliamın sorumluluğu, halkın ve ‘örgütlerin’ üstüne atıldı. Ne orada görev alan Özel Timler dikkate alındı, ne savaşlarda kullanılan uzun namlulu silahlar görüldü, ne de tüm yetkileri askere devreden, EMASYA Protokolü’ne dayanak oluşturan Kriz Yönetim Merkezi uygulaması...
‘HANGİ YARAYA?’
Gühel Poyraz, yeğeni Zeynep Poyraz’ı Gazi’de, oğlu Murat Poyraz’ı çatışmada, başka bir yeğeni Rıza Poyraz’ı ise 19 Aralık cezaevleri operasyonunda kaybetmiş. “Zeynep’i mi unuturuz, Murat’ı mı unuturuz, Rıza’yı mı unuturuz, hangi birini unuturuz? Hangi bir yaraya merhem çalabiliriz” diye soruyor gözleri yaşlı ve şöyle devam ediyor anlatmaya:
“Murat dedi ki ‘Amcamın kızının kanı kurumadı, ben askere gitmem’. Bedel ödedi. Rıza dedi ki, ‘Amcamın oğlu gitmiş Zeynep’in peşinden, ben de giderim amcamın oğlunun, kızının peşinden’. Bedel ödedik. Bir aileden 3 acı çektik. Bir değil beş değil. Bu yalnız benim çocuğumdur, onun çocuğudur değil. Her dökülen bir damla kan, gençlerden gidiyorsa bizim çocuklarımızdır; askerde ölenler de bizim çocuklarımızdır, çünkü fakirin çocuğudur. Cumhurbaşkanı’nın çocuğu askerlik yapıyor mu? Tansu Çiller’in çocuğu askerlik yaptı mı? Villanın karşısında askerlik yaptı, anlamaz ki benim acımı. Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un, Gazi’nin katillerini bize göstersinler ki, bizim şu içimiz bir damla da olsa serinlesin.”
‘15 YILDIR NELER ÇEKİYORUZ...’
20 yaşındaki kızı Zeynep Poyraz’ı kaybeden Menekşe Poyraz, “Bedenimiz yatakta, kafamız Gazi Mahallesi’nde. 15 senedir neler çekiyoruz biliyor musun?” diye tarif ediyor duygularını. 12 Mart akşamı kahvelerin tarandığı haberini alınca kızının zorlamasıyla Gazi Mahallesi’ne gittiklerini söyleyen Poyraz, ertesi gün yaşananları ise şöyle anlatıyor: “Biz dükkana gittik, saat 14.00’te Zeynep aradı. ‘Yemeğinizi yaptım, ben Gazi’ye gidiyorum’ dedi. ‘Gitme’ dedim. ‘Hasan amcamın yüzünü kanlı gördüm’ dedi. Tekrar ısrar ettim, ‘Gitme’ dedim. ‘Gidemezsem döner Okmeydanı’na giderim’ dedi. Çıktı gitti tabii.”
‘BUGÜN ZEYNEP’İME BİR ŞEY OLMAZSA...’
Poyraz, gözlerinde biriken yaşlarla kızının vurulduğu günü anlatmaya devam ediyor: “Eşim kasanın önünde oturmuştu. Kalktı, gerindi. ‘Çok kötü oldum, içimde bir sızı var, bugün Zeynep’ime bir şey olmazsa bir daha bir şey olmaz’ dedi. 10-15 dakika geçmedi telefon çaldı, ‘Ben Zeynep’in arkadaşıyım, Zeynep vuruldu, gelin’ dedi.”
Trabzon yollarında yaşadıklarını anlatan Poyraz, “Mahkemede 24 saatlik yolun ardından katillerin ailelerine sandalye veriyorlardı, biz ayakta kalıyorduk, sabahtan akşama kadar... Bu nasıl bir ülke? Ben bu ülkeye nasıl ülkem diyeyim?” diyor.
Poyraz, sözlerini şöyle bitiriyor: “Sanki Gazi kendi başına olmuş. Suçlusu yine biz olduk. Hrant Dink vurulduğunda eşi Rakel Dink diyordu ki, ‘Bir çocuktan katil olur mu’?.. Kendi kendime ağladım, dedim ‘Olur olur, çünkü bu ülkede katilleri küçükken alıştırıyorlar. Sonra onu da parlamentoya götürürler, etkili adam yaparlar.”
“Ne günahımız var bizim? Ben 20 yaşına kadar çocuk büyütüyorum, yetiştiriyorum, bin bir umutla, hayalle. Sen gelirsin, tek bir kurşunla vurdurursun çocuğumu...” diyen Cemal Poyraz, kızı Zeynep Poyraz’ın öldürüldüğü katliamın arkasındaki güçlerin aydınlatılmasını istiyor: “20 polisin adını verdiler, 2 yıl izlerine rastlanamadı. Nasıl olduysa 2 sene sonra 20’si birden ortaya çıktı, 18’i derhal serbest kaldı, 2’si ise 18’er ay yattı. Peki 23 kişinin öldürülmesinin cezası 18 ay mıdır?.. Adem Albayrak, Mehmet Gündoğan, katil sadece bunlar değil, bunların arkasında olan güçlerdi. Bu katilleri kim yetiştirdi? Kim vur dedi bunlara? Bu nasıl bir plandı? Gazi’yi kan gölüne çevirdiler. Ne günahı vardı çocuklarımızın?..”
‘15 SENEDİR 15 KURŞUN VAR İÇİMİZDE’
Öldürülen Reis Kopal’ın annesi Gülnaz Kopar ise “Biz nasıl acı çekiyoruz, devlet de çeksin. Ne polis içeri girdi, ne bir şey oldu. Gücüm yetmiyor ki konuşayım, çünkü kül olmuşum. Daha ne diyeyim, herkes biliyor...” diyebiliyor.
Öldürülen Mümtaz Kaya’nın babası Veli Kaya, oğlunun o dönem 10 aylık asker olduğunu belirtiyor. Oğlunun izne gönderildiğini söyleyen Kaya, “10 gün önce gönderselerdi, olaylara denk gelmeyecekti. Alibeyköy’de oturuyorduk. Annesiyle birlikte gelmiş Gazi’ye. 1400. Sokak’ta polis Mehmet Gündoğan tarafından vuruldu. Böyle konuşuyoruz ama sen gel içimize bak, 15 senedir 15 kurşun var içimizde” diyor.
‘MEDYANIN PAYI BÜYÜK’
Öldürülen Fadime Bingöl’ün eşi Aslan Bingöl, basında yer alan haberlerle olayın kışkırtıldığını vurguluyor: “Medyanın payı büyük. Altyazı geçti, ‘Gazi’de cemevi dedesini vurdular’ diye. Halbuki bir fakir vatandaştı. Herkes ona bakıyordu, cemevi yapılınca cemevi bakmaya başladı.” Bingöl, eşinin vurulmasını ise şöyle anlatıyor: “Eşim kızımı evde bulamayınca okula bakıyor, okul da kapalı. Bir anda halkın üstüne ateş edilince herkes yere yatıyor, eşim de ‘Kızımı saçlarından tanırım’ diyor. Bakamadan çenesinden vuruluyor tek kurşunla...”


GAZİ’DE BAŞARILI OLUNMUŞ!
‘Gerekli görüldüğü hallerde’ tüm yetkilerin askere devredilmesine yasal dayanak oluşturan Kriz Yönetim Merkezi uygulaması, MGK’ya sınırsız yetkiler veriyor. EMASYA Protokolü’ne de dayanak oluşturan uygulama için dönemin yetkilileri, “Gazi olaylarında ve Kardak krizinde son derece ‘başarılı olarak’ denendi” demekten bile geri durmuyor. 23 kişinin öldürülmesiyle başarıya ulaşan bu uygulama, 1997’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Ergenekon’un ikinci iddianamesinde, Veli Küçük’ün adamı Osman Gürbüz’ün, Gazi katliamına ilişkin itirafları yer alıyor. O belgede şöyle deniyor: “Hakan daha önceden bize bilgi getirmişti. Osman Gürbüz, Gazi katliamında ilk kurşunu sıktığını söylemişti. Bu doğruymuş; fakat bunun söylenmesi uzun bir zaman önce olmuş. Bu olayı bir sohbet sırasında Hakan yeni öğreniyor.”

DÖNEMİN YETKİLİLERİ
Polis Şefi Hüseyin Kocadağ: Operasyonu yöneten şeflerden biriydi. Katliamdan sonra ödüllendirildi, Susurluk’ta Abdullah Çatlı ve Sedat Bucak ile aynı arabada öldü.
İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir: Önceki görev bölgesi, birçok faili meçhul cinayetin işlendiği, JİTEM Komutanı Veli Küçük’ün de görev bölgesi olan Kocaeli idi. Diyarbakır ve Olağanüstü Hal bölge müdürlüğü yaptı.
İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu: Eski OHAL Valisi. OHAL Bölge Valiliği hesaplarından, kendi hesabına yaklaşık 250 bin dolar geçirdiği iddia edildi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “Paralar örtülü ödenekten teröre karşı mücadele için verilmiştir. Ancak ne için harcandığı açıklanırsa devlet sıkıntıya düşer” dedi.
İçişleri Bakanı Nahit Menteşe: Ekim 1993 ile Kasım 1995 arasında görev yaptığı süre boyunca bölgede köy yakma ve boşaltmaları had safhaya ulaştı.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı: Genelkurmay’ın dinlenmesi olayına adı karıştı ve açığa alındı. JİTEM Komutanı Cem Ersever’e yakınlığı ile biliniyor.
Başbakan Tansu Çiller: “Türkiye milis hareketine dönüşmüş ve yaygınlaşmış bir terör hareketiyle karşı karşıyadır. PKK’nın haraç aldığı iş adamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, hesap soracağız” dedi ve Veli Küçük’ün bölgesinde Kürt iş adamları öldürüldü. Susurluk kazasının ardından ise “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” dedi. Döneminde Özel Harp Dairesi, ‘Çiller Özel Örgütü’ diye anıldı.
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar: “Bin operasyon yaptık” dedi, Susurluk kazasından sonra kendini sorgulayan müfettişlere “devlet sırrı” diyerek yanıt vermedi. “Cürüm işlemek için çete kurmak” ve “görevi kötüye kullanmak” suçundan hakkında dava açıldı, DGM’de ifade verdi, ancak yine ‘devlet sırrı’ kalkanına sığındı. Ülkücü mafya Abdullah Çatlı’nın yerini bilip de söylemediği için yargılandı.

BABASINI KAYBETTİ, KARDEŞLERİNİ BÜYÜTTÜ
12 Mart gecesi cemevi önünde panzerden açılan ateşte hayatını kaybetti Mehmet Gündüz. Geride bir eş, 3 çocuk bıraktı. En büyük çocuğu 9 yaşındaki Sinem Gündüz’dü. Sinem’in bir kardeşi yeni yürüyordu, bir kardeşi ise kundaktaydı. Sinem, kardeşlerini, yüreğindeki baba acısıyla büyüttü.
Ailesinin olaylardan bir yıl önce İzmit’ten Gazi Mahallesi’ne geldiğini belirten Gündüz, babasının öldürülmesiyle hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyor. Annesinde başlayan panik atak hastalığı ve kardeşlerinin küçük olması, Sinem’e evin geçimini sağlama sorumluğunu yüklüyor. 10 yaşına girmeden tekstilde işe başlayan Sinem, “Okumayı çok istiyordum. Ama mecbur kaldım, okulu ilkokul 4. sınıfta bıraktım” diyor.
Annesinin, 3 yıl boyunca ölüm korkusu yaşadığını anlatan Gündüz, “Babam anneme, ‘Bir evimiz olsun başka da bir şey istemem’ dermiş. Şimdi evimiz var. Ama annem mutlu değil, biz de mutlu değiliz. Babam yok” diyor. “Adaletin yerine getirilmesini istiyorum. 17 kişi öldürüldü. Olan onlara oldu. Adalet yerine getirilsin” diyen, 10 yaşından beri sürekli çalışan Gündüz’ün kardeşleri ise şimdi 17 ve 15 yaşında.

DEVLET KENDİNİ YARGILAR MI?

Sebahat Engin’in oğlu Sezgin Engin, 16 yaşında bir lise öğrencisiydi. “Olaya katılmadan 16 yaşında bir insan, olaya da katılsa ne olabilir? Ateş olsa yakmaz devleti” diyen Engin, oğlunun gazete almaya gittiği sabahı şöyle anlatıyor: “Gitmesiyle vurulması yarım saat sürmedi. Postanenin önünde gazete alıyor, dışarı çıkar çıkmaz bir sürü polis bir gecekondunun arkasından oğluma ateş açıyorlar. Bir kurşun geliyor çocuk düşüyor, kalkınca tekrar ateş açıyorlar. Hangi sokağa girdim, o sokakta polis yol kapatmış. Sezgin’e ulaşamadım. Gaziosmanpaşa Hastanesi’ne götürmüşler dediler, oraya gittim. Ameliyata aldılar dediler. Sonra bir doktor, ‘Cerrahpaşa’ya yolladık’ dedi, o an ben kendimi kaybettim. Cerrahpaşa’ya gittim, ‘Burada yok, yaralılar Haseki ve Çapa’da’ dediler. İkisinde de yoktu. Tekrar Gaziosmanpaşa’ya geldim. Dediler ki ‘Sezgin’i kaybettin’... Tekrar Cerrahpaşa’ya gittim, bana göstermediler. 2 kişiyi morgdan sağ çıkardılar, şimdi hâlâ yaşıyorlar. Benim yanımda da birkaç kişi olsaydı belki ben de çocuğumu morgdan sağ çıkarabilirdim.”
Adalet peşinde şehir şehir gezdiklerini anlatan Engin, şöyle bitiriyor sözlerini: “Yolumuz kesildi, taşlandık, dövüldük, gözaltına alındık ama yılmadık, 7 sene gittik. Kim kimi yargılar? Devlet yaptı, devlet kendini yargılar mı? Çok acı çektik, ama eden de çeksin.”

Gazi’de katledilenler unutulmadı

GAZİ Mahallesi’nde öldürülen 17 kişi, katliamın 15’inci yılında anıldı. 17 kişi için sabah saatlerinden itibaren mahallede dükkanlar açılmadı, halk, Eski Karakol önünde toplandı. Burada oluşturulan kortejlerin ardından Gazi Mahallesi Mezarlığı’na yüründü.
Katliamda öldürülenlerin yakınları adına konuşan Zeynep Poyraz’ın ablası Kibar Poyraz, 15 yıl önce Gazi Mahallesi’nde devletin bir terör ortamı yarattığını ve 17 kişinin canını aldığını belirterek, “Halkın üzerine ateş açtılar ve onları katlettiler” dedi.
Katliamı yapanlardan sadece polisler Adem Albayrak ve Mehmet Göndoğan’ın tutuklandığını, diğer 18 polisin serbest kaldığını belirten Poyraz, bu kişilerin de 18 ay sonra serbest kaldıklarını söyledi.
YARGILAMADAN SALDILAR
15 yıl geçmesine rağmen faillerin hâlâ korunduğunu belirten Poyraz, “Aslında tüm bunların sorumluları, dönemin içişleri bakanı Nahit Menteşe, Vali Hayri Kozakçıoğlu, başbakanı Tansu Çiller ile emniyet müdürü Necdet Menzir’dir” dedi.
Katilleri koruyanların davayı Trabzon’a gönderdiğini kaydeden Poyraz, “20 polisin isimlerini verdiler, çocuklarınızın katilleri bunlardır dediler. Sonra yargılamadan sokağa bıraktılar. Bunun anlamı, katliamlara devam edin demektir” diye konuştu.
Poyraz’ın ardından Avrupa Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Turgut Öker ve Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız da konuşmalarında faillerin cezalandırılmasını istedi. (İstanbul/EVRENSEL)
BİTTİ

Hazırlayan: Ceren Saran
ÖNCEKİ HABER

YENİ DÜNYA

SONRAKİ HABER

BAŞYAZI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...