13 Mart 2010 00:00

HAYAT YAZILARI


IMF ile yapılan görüşmelerde gelinen noktaya ne kadar sevinmemiz gerekiyor bilmiyorum. Türkiye’nin ihtiyacının kalmadığı yönündeki açıklamalar ilk etapta kulağa hoş geliyor. Bu açıklamaların gerçeği ne kadar yansıttığı konusu, yeni şüpheleri beraberinde getiriyor.
Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta anlaşmazlığın nereden çıktığıdır. Genellemeci ve geçmişten gelen bilgilerimiz bizi eksik ya da yanlış yorum yapmaya götürmemelidir. Elbette IMF’nin taleplerinin büyük kısmı kabul edilemez ya da Türkiye toplumunun çıkarlarına ters düşüyor olabilir. Ancak bu durum bile son anlaşmazlığı doğru okumaya yetmez.
AB’nin Türkiye üzerindeki planlarının tümü masum olmadığı gibi Türkiye’ye yönelik taleplerinin tümü de toplumun aleyhine değildir. Sırf AB istiyor diye demokratikleşmek ne anlam ifade ediyorsa, yine sırf AB istiyor diye demokratikleşme taleplerine karşı durmak da o anlama gelir. Elbette uluslararası mekanizmaların kendine özgü bir doğası vardır ama taleplerinin, çalışma biçiminin zaman içinde değişebilmesi de göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Bunu görmezlikten gelmek aslında toplumların mücadele ve kazanımlarını inkar etmektir. Her şey büyük güçlerin elinde ve kontrolünde hissi ile siyasal mücadele yürütülemez. Onların gücünü abartmakta, hafife almak gibi gerçekçi siyaset üretmeyi zorlaştırır, alternatif çözüm politikaları geliştirme özgüvenini zayıflatır.
Benzer bir değerlendirmeyi IMF için yapabiliriz. IMF’nin bu güne kadar uyguladığı politikaların özellikle yoksul ülkelerde ne kadar ağır faturalar ödettiğini biliyoruz. Ama bu durumun birinci dereceden sorumlusu IMF yönetimi değil, ülkeleri bu cenderenin içine sokan devlet yöneticileridir. IMF kimseyi zorla masaya oturtmuyor. Elbette kirli ve karanlık bir ilişki biçimi, diplomatik yollarla mecbur etmeye dönüşmektedir. Ancak söz konusu ülke yöneticileri sanki kusursuzmuş ama IMF gelip onları zorla masaya oturtuyormuş gibi bir algı içine girmek yanıltıcıdır. Ülkelerin kaynaklarının sömürülmesi, borçlanmaya mecbur edecek oyunların oynanması nasıl bir gerçekse, ulusal yönetimlerin kendi halklarına yönelik tutumları da bir gerçeklik olarak görülmelidir. Özellikle son dönemde uluslararası çevreler, Türkiye’den ekonomi yönetiminde şeffaflaşma yönünde taleplerde ısrar etmekteler. Yerel bütçelerin konusu bir başka önemli talep konusu.
Türkiye’de merkezi hükümetler seçim ekonomisi uygulayabilmek için denetim dışı alanı geniş tutmak isterler. Bu politikaların ortaya çıkarttığı yapısal sorunlar on yıllar boyunca giderilemez. Sırf daha fazla oy alabilmek için kullanılan seçim kozları iktidar partilerinin en önemli ikna aracıdır.
IMF ile masadan şimdilik de olsa kalkmış olmamızı hamaset ile izah etmek yerine gerçekten anlaşmazlığın nereden kaynaklandığını tüm ayrıntıları ile halkın önünde tartışmalıyız. Taraflardan birisinin haksızlığı mutlaka diğerinin haklı olduğu anlamına gelmeyebilir.
Ayhan Bilgen

Evrensel'i Takip Et