17 Mart 2010 00:00

UFUK


Sabah Gazetesinin Eski Patronu Dinç Bilgin ve gazetenin 28 Şubat sürecinde yazıişleri müdürlüğünü yapmış Ergun Babahan’ın Neşe Düzel’e verdiği röportajlar ve televizyonlar yaptıkları açıklama, ‘Bir dönemin tanıklığı’ olarak sunuluyor. Askeri eleştirmek konusunda bugün sahip olunan konjonktürel zemine de dayanarak yapılmış bu açıklamalar, iletişim fakültelerindeki mesleki etik derslerine ciddi düzeyde malzeme sağlar nitelikte. Ayrıca, basın meslek örgütleri bakımından da ciddi bir etik tartışma konuları.
Ancak anlatılanların sadece bu anlayışla ele alınarak geçiştirilmesi yetersiz ve dahası anlamsız olur.
Babahan 1999’daki meşhur andıçı anlatırken, şöyle diyor: “Şemdin Sakık’ın ifadesi bir haber olarak geldi bize Ankara bürodan. Cengiz Çandar’la Mehmet Ali Birand’ın PKK’dan para aldıklarına dair iddialar vardı ifadede. Ankara’dan faksla bu haber geçildi İstanbul’a. Zafer Mutlu, Dinç Bey’le teknedeydi. Bana, ‘Ertuğrul’la konuş, andıçtaki isimleri kullanmayalım’ dedi. Ertuğrul Özkök’ü isimleri kullanmayalım diye aradım.
‘Herkesi yayınlıyoruz. Bunu yayınlamasak olmaz. İsimleri gizleyemeyiz. İsimleri birinci sayfada değil, iç sayfada kullanalım’ dedi. Ama akşam yedi buçuk, sekizde aradı. ‘Kanal D isimleri verdi. Biz isimleri birden giriyoruz’ dedi. Bunun üzerine biz de haberi ve isimleri, ‘korkunç ifşaat’ diye birinci sayfadan verdik.”
Bu andıçta, gazetecilerle ilgili iddialara ek olarak dönemin İHD Genel Başkanı Akın Birdal ile ilgili de, “Öcalan, Akın Birdal için ‘benim tabancam’ derdi” gibi ifadelere yer verilmiş ve Birdal bu haberler üzerine suikaste uğramıştı. Babahan devam ediyor: “28 Şubat’ın Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, Şemdin Sakık’ın o ‘ifadesine!’ üstelik kendi el yazısıyla eklemeler yapıyor, Cengiz Çandar’la Mehmet Ali Birand’ın PKK’dan para aldıklarını yazıyor. Galiba işin içinde Eski Genulkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da var. Çünkü Şemdin Sakık, anılarını yazdığı yeni kitapta açıkladı ki… O sırada, Diyarbakır Yedinci Kolordu Komutanı olan Yaşar Büyükanıt da o sorgudaymış. Hatta Sakık’ın, o imzalamadığı ifadelerinin alındığı O sorguda, Yaşar Büyükanıt’ın ‘iyi çocukları’ da varmış.”
Babahan, bizim gazetenin o dönemde döne döne vurguladığı 28 Şubat’ın ABD merkezli bir müdahale olduğu gerçeğini de Neşe Düzel’e şu sözlerle teyit ediyor”
“Erbakan, Türkiye’nin Başbakanı olarak gittiği Libya’da, Kaddafi’den çadırda fırça yemişti. Bu fırçadan sonra Abramowitz geldi mesela. “Türkiye gibi bir devlet nasıl böyle bir aşağılanmaya katlanabiliyor? Bu Türk askerlerini tanıyamıyorum. Sünepe olmuşlar,” falan gibi... laflar etti. Zaten 28 Şubat’ın organizasyonunda, Amerikan devleti adına en önemli ayak oydu.
28 Şubat’ı ABD mi organize etti sizce?
Tabii... Yanılmıyorsam... Abramowitz, bu iş için devreye girmeden önce, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden bütün Türkiye ve bölge uzmanları ortak bir toplantı yapıyorlar. Darbe değil ama, darbe benzeri bir müdahale üzerinde anlaşıyorlar. Yol haritası o şekilde çiziliyor. Abramowitz o sırada emekli büyükelçiydi. Türkiye’yi çok iyi bilen ve herkesi tanıyan biri olarak Türkiye’ye gelip gidiyordu. O zamanlar, Zafer Mutlu’yla yaptığı görüşmelerde, ikisi arasındaki tercümeleri ben yapıyordum. Abramowitz, Dinç Bey’le de bir, iki kez görüştü.”
Bahaban, Refahyol hükümeti düşürülürken, DYP’den gerçekleştirilen istifalarda gazetecilerin belirleyici düzeyde rol oynadığını da anlatıyor.
“O sıralar, Genelkurmay’a davet edilmek, bir asker, general tanımak çok önemliydi. Hürriyet Grubu ise zaten o dönemde Çiller’le kanlı bıçaklıydı. İşte o sırada Doğan Grubu’yla Sabah Grubu arasında kartel ilişkisi kuruldu” diyen Babahan, “Fiyatı beraber belirleyeceklerdi. Birbirlerinden adam almayacaklardı” diye devam ediyor. Düzel, “Köle ticareti gibi bir durum değil miydi bu?” diye soruyor, o da, “Tabii” diye onaylıyor.
atv ve Sabah’ın eski patronu Dinç Bilgin de, 28 Şubat’ta basının, dönemin hükümetini düşürmek için asker ve yargıyla ittifak yaptığını itiraf ediyor.
Babahan ve Bilgin’in anlattıkları bunlarla sınırlı değil. Gazete yazarlarını sansürden, ihalelere kadar pek çok şey var.
Yerimiz dolduğu için daha fazlasını aktarmak mümkün değil.
Şimdi sormak gerekiyor. Gerçeği, sadece gerçeği yazdığımız için bizim gazete hakkında bir sürü dava açmış olan savcılar, yalan yayın yaptıklarını, darbeye zemin hazırlamak için askerle nasıl işbirliği halinde hareket ettiklerini itiraf eden bu medya yöneticileri ve patronları için neden bir adım atmıyorlar.
Bazı gazetecileri ve dönemin insan hakları derneği genel başkanını yıpratmak, hedefe koymak için kendi el yazısıyla andıç hazırlayan 28 Şubat döneminin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir hakkında bu ifadelerden sonra dava açılmayacak mı?
Bunlar suç değilse, suç nedir?
FATİH POLAT

Evrensel'i Takip Et