17 Mart 2010 00:00

Biz öldürülmedik, şanslı mıyız?

Bizler, Diyarbakır D ve E Tipi cezaevlerinde tutuklu bulunan 40’ın üzerinde Dicle Üniversitesi öğrencileriyiz.

Paylaş

Bizler, Diyarbakır D ve E Tipi cezaevlerinde tutuklu bulunan 40’ın üzerinde Dicle Üniversitesi öğrencileriyiz. Ailelerimiz büyük olanaksızlıklar içerisinde bizleri okuttu. Bizler de batıdaki akranlarımızın sahip olduğu imkanlara sahip olmamamıza rağmen, adeta kafa patlatırcasına çalışıp üniversiteyi kazandık. Ancak, ülkemizde yaşanan siyasal, sosyal, ekonomik sorunlara karşı duyarsız kalmadık. Aydın gençlik olma misyonumuzun gereklerini yerine getirmeye çalıştık. Bunun için çeşitli demokratik etkinlikler, seminerler, basın açıklamaları vb. yapmaya çabaladık. Katıldığımız tüm etkinlikler, yasal ve demokratik legal eylemlerdir. Buna rağmen, devletin güvenlik güçleri, üzerimizde her türlü baskıyı uyguladı. Nihayetinde geçen sene üniversitemizde polislerin açtığı ateş sonucu, Matematik Bölümü 3. sınıf öğrencileri Mahsum Karaoğlan ve daha sonra Aydın Erdem arkadaşlarımız, vurularak yaşamlarını yitirdi... Daha düne kadar aynı sıraları paylaştığımız, aynı kampüste gülüp konuştuğumuz arkadaşlarımızı vurup öldürmüşlerdi. Bunları yaşanmamış saymamız mümkün değildir. Bunun için yasal yollardan hak arama mücadelesi verdik. Bu arkadaşlarımızı sorgusuz-sualsiz öldürenler yargı önünde adalete karşı hesap vermeliydiler. Ancak bu adalet arayışımızın bedeli, Dicle Üniversitesi öğrencileri olarak bize ağır ödetildi ve daha da ödetilmeye devam ediyor...
Biz öldürülmedik. Bu yüzden kendimizi şanslı mı görmeliyiz? Bunu takdirinize bırakıyoruz. Yalnız şunu belirtmek gerekir ki; daha içimizden, sıramızdan ayrılan bir arkadaşımızın yasını bile tutamamışken, içeride dört duvar arasında kendimizi gördük. Öldürülen arkadaşlarımızın failleri bulunsun dedik; bulunup yargılansın, yargılanıp cezalandırılsın ki, yüreğimize su serpilsin... Ve bu isteklerimiz “örgüte üye olmak”, “propaganda”, “gösteri yürüyüşü” olarak tercüme edildi. Bu “eşsiz” tercümeyle de tutuklandık. Kimimiz 3.5-10-15 aydır içeride. Okulda dersler veriliyor, sınavlar yapılıyor. Belki de bir sınıf arkadaşımız, adımız okunduğunda “Cezaevinde” der. Ve bu yüzden gözaltına alınıp benzer suçlamalarla suçlanır veya tutuklanır... Kim bilir?..
Çoğumuzun aileleri Diyarbakır dışında. Görüşçülerimizin sınavları, görüş gününe denk gelmezse, okul arkadaşlarımız gelir. Ailelerimizin çoğu, ayda bir yapılan açık görüşte zar zor geliyor. Bazen de gelemiyor. Kimimiz, haftada bir gün, 10 dakika arayabileceği ailesini, köydeki telefon düşmüyor diye arayamıyor. Geriye mektuplar kalıyor. Sınav sonuçlarımızı da, arkadaşlarımızdan aldığımız mektuplardan öğreniyoruz. Okul bölüm panosundan değil. Okula cezaevi ring aracıyla götürülüp getiriliyoruz, eller kelepçeli... Sınava, boş bir sınıfta giriyoruz; her pencere ve kapının önünde, arkasında askerler duruyor. Askerler ve hocalar gözetiminde sınavlara giriyoruz. Gören de, darbe planlarını bizler yaptık zanneder! Kimi arkadaşlar, sınav kağıdına siyasal çözümlemeler yazıyor, kimileri makale-şiir ve kimileri de arkadaş ve hocalarına selamlarını yazıp gönderiyor. Ne yapsınlar?.. Kimisi 1. sınıfın daha ilk döneminde tutuklanmış. Kaynak yok ya da yetersiz. Olsa da cezaevi psikolojisi altında hazırlanmak, ders çalışmak oldukça zor.
Sonuç olarak; biz Dicle Üniversitesi öğrencileri olarak, 20-30 yıla varan cezalarla cezalandırılmak isteniyoruz. Her mahkeme tahliye beklerken, bu beklentimiz yerine taş atan çocuklarda olduğu gibi, yaşımız kadar cezalarla cezalandırılmak üzereyiz. Birkaç arkadaşımız aldı da... Uğradığımız bu haksızlığa; devletin, kendi geleceği olan üniversiteli gençlerine reva gördüğü bu hukuksuzluğa karşı, sizlerden demokratik sesinizi yükseltmenizi bekliyor ve sizleri yanımızda görmek istiyoruz...
Dicle Üniversitesi
öğrencileri (Diyarbakır)
ÖNCEKİ HABER

TEHCiR 2010

SONRAKİ HABER

İşler yokuşa sürülüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa