18 Mart 2010 00:00

Eğitimde cinsiyetçilik

Türkiye’de eğitimde cinsiyetçilik uzun süredir en çok tartışılan konulardan biridir.

Paylaş

Türkiye’de eğitimde cinsiyetçilik uzun süredir en çok tartışılan konulardan biridir. Son yıllarda eğitimde cinsiyet eşitliğinin sağlanması hedefiyle irili ufaklı birçok kampanya ve proje hayata geçirildi. Medya tarafından başlatılan “Baba beni okula gönder”, farklı kurumların iş birliği ile yürütülen “Anadolu’da bir kızım var, öğretmen olacak”, adını en fazla duyuran kampanyalardı. Geçen süreçte bu hedefte alınan yol(!) gösterdi ki, sorun ataerkil feodal babaların iknasının çok ötesindedir.
kapsamlı kampanya ve projeler; toplumun kadına bakış açısı, cinsiyetçi eğitim sorgulanmadan, kız çocuklarının okula yönelmesinin önündeki engeller kaldırılmadan, siyasi iktidarın erkek egemen tutum ve kararları yargılanmadan, kız çocuklarının ilköğretime erişimi konusunda toplumu duyarlı hale getirmede iyi niyetli girişimler olarak kalacaklardır. Bunun içi kız çocuklarının eğitim haklarını kullanmasının önündeki engeller doğru tespit edilmeli, bunların giderilmesi için mücadele edilmelidir. En temel insan hakkı olan eğitim hakkı “İlköğretim kız ve erkek çocuklar için parasız ve zorunludur” şeklinde anayasal güvence altına alınmış olmasına rağmen, özellikle AKP hükümetleri döneminde on binlerce kız çocuğu eğitim öğretimin dışına itilmektedir. İlköğretim birinci sınıfa kaydolan kız öğrenci sayısı ile sekizinci sınıftan mezun olan kız öğrenci sayısı arasında büyük farklar olduğu bilinmektedir. Okulu terk, 5 ve 6. sınıflarda yoğunlaşmasına rağmen özellikle son yıllarda 4 ve 3. sınıflara kadar indiği de gözlenmektedir. MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı verilerine göre 1998-1999 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa kaydolan 600 bin kız çocuğundan 2005-2006 eğitim öğretim yılında 8. sınıftan mezun olan sayısı 520 bin. Görüldüğü gibi 80 bin kız öğrenci okulu terk etmiştir-ettirilmiştir. Bu çocukların yüzde 30’u çalışmak zorunda olduğu için, yüzde 23’ü ailesi istemediği için okulu bıraktığını ifade etmiştir.
Kuşkusuz toplumsal cinsiyetçiliğin sonuçlarından olan okulu terkin; ekonomik, sosyal, kültürel ve ailesel nedenleri vardır. Bunlara ve etkilerine değinmeden önce kapitalist erkek egemen ideolojiyle beslenen siyasi iktidarın, kadına bakış açısını sorgulamak gerekir. Başbakan’ın “üç çocuk yapın” söylemi kadınları istihdamdan alıkoyan bir dünya görüşünün açılımıdır. Kadını annelik, eş ve mutfakla özdeşleştiren bu anlayış, cinsiyetçi eğitimin kaldırılmasının önünü açamaz. Bu anlamda cinsiyetler arası eşitsizliği körükleyen AKP Hükümeti’nin rolünü sorgulamadan yapılan her kampanya, proje, “miş” gibi yapma, görev savma olacaktır. Feodal, gelenekçi, ataerkil yapı; kız çocuklarının okutulmamasına ilişkin önyargılar, dini faktörler, hükümet tarafından da beslenmektedir.
Yoksulluk oranı ile eğitimleşme arasında bağlantı bulunmaktadır. Eğitimin paralı hale gelmesi, temel insan hakkı olan okuryazar olmadaki cinsler arasındaki eşitsizlik yoksullukla birlikte artmaktadır. Ekonomik yoksullaşma, kız ve erkek çocukların okulu terk etmelerinde en büyük etkendir. Ev dışında, para getirecek bir işte çalışma daha çok erkek çocuklarını eğitim dışına iterken; kimi kız çocukları ise yoksulluk, eğitim giderlerinin karşılanamaması nedeniyle ilköğretimi tamamlayamadan okulu terk etmektedirler.
Diğer bir neden de göç. köylerin boşaltılması sonucu oluşan iç göç, birçok sosyal, toplumsal, bireysel olumsuz etkileri yanı sıra kız çocuklarının okula erişimi önünde de büyük bir engeldir. Köyleri boşaltılan, köylerinden sürgün edilenler, büyük şehirlere göç eden aileler üzerinde gelenekçi, feodal baskılar oluşabilmektedir. Kadınlar ve kız çocuklar üzerindeki çevre baskısı, ikamet ve okul kaydındaki zorluklar, göç çocuklarının eğitimini tamamlaması önünde engel olabilmektedir.
Daha çok kız çocuklarının eğitim öğretim dışına itilmesinde diğer bir neden de dil sorunudur. Çocukların okula başladıklarında önce ebeveynlerinden sonra yakın çevrelerinden duydukları anadilleri dışında bir dille karşılaşmaları, derslerinde başarısız olmalarına, anlaşılamamalarına neden olduğu gibi okuldan uzaklaşmalarında, okulu terk etmelerinde de önemli rol oynamaktadır. öğretmenlerin eğitim sürecindeki kritik rolü de dikkatte alınarak, öğretmen yetiştirme programlarına cinsiyet eşitliği ders olarak konulmalı, öğretmen adaylarının gereken duyarlılıkla yetişmeleri sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; egemen ideolojinin yeniden üretilmesinde yadsınmaz önemli bir araç olan okul ve eğitim, cinsiyete dayalı eşitsizliklerin toplumsal algılarda yer bulmasında da belirleyici rol oynar. Fakat aynı zamanda kadınların güçlendirilmesinde, özgürleşmesinde; sınıfının, kimliğinin farkına varışta da etkili bir araç olabilir. Temel insan hakkı olaraktan okuryazarlık hakkını bütün insanlar için istemek, kız çocuklarının eğitim hakkından yoksun kalmamaları için sistemi soğrulamayan proje ve kampanyalar, iktidarın, erkek egemen ideolojinin istediği ve desteklediği girişimler olmanın ötesine geçemez.
MEB verilerinde de görüldüğü gibi, kız çocuklarının okulu terkte son yılarda artmalar görülmektedir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına son verecek beklenti, siyasi iktidarın insafına bırakılmamalı; başta eğitim işkolundaki biz sendikacılar, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin son bulması ve fırsat eşitliği için mücadelede ısrarcı olmalıyız.
NEBAT BUKREK Eğitim Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Cezaevinde çocuk olmak

SONRAKİ HABER

Kentsel dönüşümün yeni hedefinde neden Kartal ve Hürriyet Mahallesi var?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...