22 Mart 2010 00:00
İÇTEN VE DIŞTAN KRİZE SÜRÜKLENEN KOMŞU ÜLKE: YUNANİSTAN 2
Krizin patlak vermesiyle birlikte Yunanistanın (ve diğer PİİGS* ülkelerinin) kredi puanları sürekli düşmeye başladı.
Krizin patlak vermesiyle birlikte Yunanistanın (ve diğer PİİGS* ülkelerinin) kredi puanları sürekli düşmeye başladı. Yunanistana sahte bütçe hazırlamada yardımcı olan ve kredi veren mali sermaye kurumları, mali piyasalarda bu ülkenin kredilerini ödeyemeyeceği üzerine bahisler yapmaya başladılar.
Devlet tarafından verilen kredi güvencelerini (devlet tahvilleri) piyasadan toplayan mali sermaye grupları, bunları belli bir süre sonra yeniden geriye dönecek şekilde satın alma şartıyla başka spekülatörlere (vurgunculara) satıyorlar. Ardından ise söz konusu devletin verdiği güvenceleri yerine getiremeyeceğini ileri süren bankalar ve yatırım fonları, kredi güvencelerinin (devlet tahvilleri vb.) değerinin düşmesini, yani devletin daha fazla faiz ödeme karşılığında tahvilleri piyasaya sürmesini sağlıyorlar. Eğer plan tutarsa, bir süre önce sattıkları kredi güvencelerini piyasadan daha ucuza toplayıp aradaki farkı kasalarına aktarıyorlar.
EKONOMİK BAĞIMLILIK
Eğer Yunanistan, Euro ülkesi olmasaydı, sorun Yunanistanla sınırlı kalırdı. Bu durumda Yunanistan, mali piyasaların baskısına boyun eğerek ulusal para biriminin değerini düşürme (enflasyonu artırma-para basma) imkanına sahip olduğu gibi IMF gibi uluslararası bir kurumdan borç alabilirdi. Ama durum böyle değil ve Yunanistan, artık ulusal para politikası yürütecek durumda olmadığı gibi gelinen yerde kimden borç alacağına dahi karar veremiyor. Yani ulusal egemenliğini çoktan yitirmiş durumda.
Diğer yandan, yapılan spekülasyonlar Euro Para Birliğini bir bütün olarak baskı altına alıyor.
Yunanistan, piyasadan aldığı krediler için yüzde 6.5 dolayında faiz öderken, aynı para birimini kullanan Almanya yüzde 3.2 dolayında faiz ödüyor. Ve tam da burada büyük sorunlar başlıyor. Almanya dışındaki Euro ülkeleri, Yunanistan sorunlarını kendisi çözsün diyebilecek pozisyonda değiller. Yunanistan borçlarını ödeyemez duruma geldiğinde, -ki gidişat bu yönde- sıra diğer Euro ülkelerine ve en sonunda Almanya, Fransa gibi ülkelere de gelecek. Avro daha fazla baskı altına girecek ve değer kaybedecek. Asıl olarak, avro üzerinden işlem yapan bütün AB bankaları da iflasın eşiğine sürüklenebilecekler.
Yunanistanın spekülatörlerden kurtulabilmesi ve ağır faiz yükünün altında ezilmemesi için bir yerlerden yardım alması gerekiyor. ABD Başkanı Barack Obama, dost ülke Yunanistanı yalnız bırakmayacaklarını ve her türlü yardıma hazır olduklarını açıkladı. Bunun için ABDnin IMFdeki ağırlığını kantara koymaktan kaçınmayacağını söyleyen Obama, Yunanistana kararı siz vereceksiniz mesajı verdi. Tabii iş bu kadar basit değil! Yunanistanın IMFden borç alması ve bunun şartlarını yerine getirmesi demek, ABDnin AB Para Birliğinin para politikasına karışması anlamına geliyor. Şimdiye kadar IMF aracılığıyla tek tek ülkeleri esir alan ABD mali sermayesi, bu yolla bütün Euro ülkelerini esir alma şansını elde etmiş olacak!
Bu durumda bir ara sonuç olarak ABDnin Euro Para Birliğine karşı uzun erimli bir plan hazırladığı ve uyguladığı söylenebilir. Bu da ABDye karşı gelişen Almanya/Fransa merkezli ABye karşı alınmış bir önlemi ifade eder.
IMF-EMF TARTIŞMALARI
Ocak ayı içinde sıcak para bulmak için piyasaya devlet tahvili süren Yunanistan, hemen alıcı bulamayınca Devlet tahvillerini Çine satmayı değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyoruz açıklamasını yaptı. Bunun üzerine harekete geçen Almanya ve Fransa, Çinin kriz döneminde AB tahvilleri satın almasını kabul etmeyeceklerini açıkladı. Kısa bir süre sonra Almanyanın en büyük bankası olan Deutsche Bank Şefi Josef Ackermann, bizzat Atinaya giderek devlet tahvillerinin kısa sürede piyasada alıcı bulmasını sağladı.
Fakat yukarıda ayrıntılarıyla aktarıldığı gibi, Yunanistanın sorunları bir seferde çözülecek gibi değildi. Çaresizlik içinde olan Yunanistan Maliye Bakanlığı, ikinci bir hamle yaparak Obamanın teklifini değerlendirdiklerini açıkladı. Almanya ve Fransa, Yunanistanın ev ödevlerini, yani ABnin dayattığı tasarruf önlemlerini hayata geçirmesini ve IMFyi kesinlikle sürece karıştırmamasını talep ettiler. Yunanistanın en büyük alacaklısı olan Fransa, Cumhurbaşkanı Sarkozy aracılığıyla, Yunanlı dostlara yardım sözü verdi. Bu arada Fransız ve Alman maliye bakanları, IMFye benzer bir kurum olan Avrupa Para Fonu (EMF) üzerine görüşmelere başlamışlardı.
IMFnin sürece müdahil olması durumunda bu, AByi zayıflatacaktı. AB bu sorunu geçen yıl çok ciddi olarak yaşamıştı. Macaristan ve Letonya, IMFden borç almak zorunda kalmışlardı. Bu ise ABnin siyasi birliğini ciddi olarak sınamıştı! Fakat bir Euro ülkesinin IMFye başvurması sorunların çetrefilleşmesine neden olacaktı. Ayrıca Yunanistana izin verilirse ardından İspanya, İtalya ve Portekiz gibi ülkelere IMFye başvurmamaları için kimse karşı çıkamazdı.
Kurulması planlanan EMFnin IMFye rakip bir kurum olmayacağını, görevinin AB içindeki mali sorunları çözmekle sınırlı kalacağını söyleyen Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, EMFnin şartlarının bir kısmı ister istemez IMFye benzer olacak. Bunun yanı sıra EMFye başvuran Euro ülkelerinin AB görüşmelerinde oy hakları sınırlanabilir, hatta bazı oturumlarda oy kullanma hakları olmayabilir dedi. Bu, pratik olarak ekonomik sorunları artan Euro ülkelerinin ulusal egemenliklerinin Almanya ve Fransa lehine askıya alınacağı anlamına geliyor.
SALDIRILAR HALKI HEDEFLİYOR
Yunanistan hükümetinin ocak ayında piyasalardan aldığı 5 milyar avro krediye güvence olarak uygulamaya koymaya çalıştığı tasarruf paketi, Yunanlı işçi ve emekçileri daha fazla yoksullaştıracak. Nisan ve mayıs ayları için gerekli olan 20 milyar avro hacmindeki kredinin faturası daha ağır olacak.
Kamu ücretlerinin yüzde 15-20 arası düşürülmesi ve gelecek yıllar için dondurulması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, kamu personelini azaltmak üzere işe alımların durdurulması ve diğer saldırıları doğru yönde atılmış ilk adımlar olarak değerlendiren AB denetleyicileri, önümüzdeki aylarda aynı yöndeki saldırıları artıracaklar.
2008 yılında Yunanistan Telekomu OTEnin yüzde 51i Alman Telekoma satılmak isteniyordu. OTE çalışanlarının grevleri ve halkın protestoları karşısında geri adım atmak zorunda kalan hükümet, OTEnin sadece yüzde 30unu Almanlara satabildi. Benzeri bir durum Pire limanı için de geçerli. Yabancı sermayeye peşkeş çekilmek istenen limanın şimdilik özelleştirilmesiyle yetinildi. IMFden veya kurulması olası görünen Avrupa Para Fonundan (EMF) alınacak yardımlar, özelleştirmelerin ve işten atma saldırılarının artmasına neden olacak. Emperyalist ülkeler ve kurumları, özellikle sağlık ve enerji alanlarının liberalleştirilmesi için yıllardır Yunanistan üzerinde baskı yapıyorlar.
Sonuç olarak, Yunan emekçiler için saldırganın adının IMF veya EMF olması bir şey değiştirmiyor. Yunanistana yönelik bu saldırıların önü kesilmezse, sırada İspanya, Portekiz ve İtalya var. Bu ülkelerde de kaybeden emekçi halklar olacak.
Yunanistanda yaşanan bu durum, Yunanistanlı işçi ve emekçilerin yürüttükleri mücadelenin daha da güçlü şekilde sürdürülmesini ve Avrupa ülkelerindekiler başta olmak üzere sermaye politikalarının hedefindeki tüm emekçiler tarafından desteklenmesinin şart olduğunu gösteriyor. BİTTİ
HAZIRLAYAN: Serdar Derventli