22 Mart 2010 00:00
YEDİ İKLİM DÖRT BUCAK
Uzunca bir süredir emperyalistler, Afrika Kıtasını yeniden keşfetme hareketine girişmiş bulunuyor.
Uzunca bir süredir emperyalistler, Afrika Kıtasını yeniden keşfetme hareketine girişmiş bulunuyor. Zengin doğal kaynakları ve temel çelişmeler üzerinde tuttuğu yer bakımından stratejik önemi olan kıta, pek çok devletin ve uluslararası kuruluşun ilgi odağı haline geldi. Ağır yoksulluk, iç savaşlar, salgın hastalıklar ve derin bir eğitimsizlik çukurunda yaşayan Afrika halklarının dehşet verici yaşam koşulları sürerken, emperyalistlerin kıta üzerinde yoğunlaşan ilgisi dikkatle izlenmeye değer.
Kuşkusuz, bu arada Afrika üzerindeki hesaplar içinde Türkiyeye biçilen rol, bizi birinci dereceden ilgilendiriyor.
Bu ayın ortalarında Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Kameruna resmi bir ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Afrika, artık Türkiyenin stratejik ortağıdır demişti.
Bilindiği gibi Afrika diye bir ülke, bir devlet yok! Bu durumda, kimin Türkiyenin stratejik ortağı olduğu hiç anlaşılmıyor. Gülün ziyaret ettiği ülkeler, elbette Afrikanın tümünü temsil etmiyor. Aralarında pek çok çatışma nedeni bulunan farklı ülkeler, farklı milliyetler ve henüz kabile örgütlenmesi durumunu aşamamış pek çok halk, Afrika adının bir bütünlüğü ifade etmediğinin en açık belirtileri. Bir ucunda Mısır, diğerinde Güney Afrika Cumhuriyeti bulunan bu çok büyük kıtanın hangi parçasının hangi amaçla ve hangi strateji için Türkiyenin ortağı olacağı, doğrusu hiç anlaşılmıyor.
Fakat Kamerun ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi iki Afrika ülkesinin ziyaret için seçilmiş olması, Afrika Kıtası üzerindeki stratejik hesaplarda Türkiyeye biçilen rol hakkında ipuçları veriyor. Geçen yıl şubat ayında da Doğu Afrikadaki Kenya ve Tanzanyaya ziyarette bulunan Gül, hükümetin o zamanlar Afrika Açılımı adı verdiği politikanın pratik ve görünür adımlarını atmıştı.
Ziyaretinin başlangıcında yaptığı basın toplantısında Abdullah Gül, Afrika halklarının Türkiyeye karşı son derece dostane duygular beslediğini bizzat müşahede ettiğini söyledi. Ve şu tarihi lafları etti: Bazı Afrika ülkeleri ile Osmanlı dönemine uzanan tarihe bağlara sahibiz. Yine Kurtuluş Savaşımız, birçok Afrika ülkesi üzerinde güçlü etkide bulunmuştur. Türkiye, Afrika Kıtasının dönemin büyük güçleri tarafından sömürüleştirilmesinin karşısında durmuştur. Kıtada bir sömürge geçmişi olmayan bir ülke olduğu için Türkiyeye Afrika ülkeleri ve halkları büyük bir samimiyet ve büyük bir yakınlık beslemektedir.
Mazisi temiz olmanın avantajlarını şimdi kim adına ve nasıl kullanılacağı sorusu bu ziyaretle birlikte kapıya dayanmıştır. Dünya kapitalizminin bir pazar darlığı çektiği ve bunu kolayca aşamayacağı bir gerçek. Diğer yandan, sürekli olarak yeni enerji ve hammadde kaynaklarına ihtiyaç duyulduğu ve eldeki imkanların artık bu ihtiyaçları karşılamakta gittikçe daha yetersiz hale geldiği de açık. Bu durumda Afrika, hızlandırılmış bir kalkınma ve pazar sürecine sokulmak isteniyor. Önümüzdeki on yıllar içinde Afrika, en önemli rekabet alanlarından biri olacaktır.
Emperyalistler arasındaki bu mücadelenin çok boyutlu ve değişik araçları kullanmayı gerektiren bir savaş olacağı açıktır. Türkiye, Gül tarafından ifade edilen tarihi referansları ve bu günkü konumu bakımından, bu savaşta emperyalist güçlerin her biri tarafından kazanılması gereken bir müttefik olarak görülecektir. Kıtanın önemli bir bölümünde Müslüman halklar yaşamaktadır ve gerçekten Türkiye ile geçmişte bir sorunları olmamıştır. Gerçi, Cezayir Kurtuluş Savaşı örneğinden olduğu gibi, en can alıcı durumlarda emperyalistlerin dümen suyunda hareket ettiğine dair acı bir tecrübeleri olsa da, Türkiyenin üzerinden ilişki geliştirilebilir bir ülke olma özelliğini koruduğunu söyleyebiliriz.
Tüm Afrika halklarının dostane duygular beslediği Türkiyenin bu avantajlı konumundan yararlanmak, acaba hangi emperyalistin kısmetine düşecek?
Konuyu incelemeye devam edeceğiz.
AYDIN ÇUBUKÇU