23 Mart 2010 00:00

Yücel Karadaş’ın katkısına cevaplar

Yücel Karadaş’ın, 16 Mart 2010 tarihinde yine bu sayfada yayınlanan yazısıyla ilgili görüşlerimi açıklamak...

Paylaş

Yücel Karadaş’ın, 16 Mart 2010 tarihinde yine bu sayfada yayınlanan yazısıyla ilgili görüşlerimi açıklamak, Karadaş’ın benim 12 Mart 2010 tarihinde yayınlanan yazıma ilişkin bazı eleştirilerini yanıtlamak ve bazı katkılarda bulunmak istiyorum.
Yazıya geçmeden önce birkaç noktanın altını çizmekte fayda görüyorum. Gazete sütunlarında yazarlar arası eleştirinin “laf sokma” ve üstü kapalı küfürleşme düzeyini nadiren aştığı ülkemiz medyasında, Karadaş’ın yazısını keyifle okuduğumu belirtmek isterim. Aynı üslupla cevaplamayı deneyeceğim.
1- Karadaş, yazısına “Toplumsal olaylar… hakkında bir analiz yapılırken tarihsel perspektifi ıskalama”nın “yapılan analizin geçerliliğini” tehlikeye düşürdüğü tespitiyle başlamış, ki çok haklı. Yazarın AKP ile ilgili tespitlerine de geniş oranda katıldığımı belirtmeliyim. Gerçekten, yazarın da belirttiği gibi, “kitleselleşerek iktidara gelmiş siyasal partiler…çok farklı eğilimleri içinde barındıran, bu eğilimler arasında denge kurmaya çalışan ve çoğunlukla ideolojik anlamda tutarsız olan partilerdir”... Yazara katkı olması açısından belirtmek gerekirse, sadece AKP değil DP ve ANAP da bu tanıma uymaktadırlar ki, bu partiler de -özellikle ANAP- en son analizde, birer “çıkar federasyonları” görümündedirler. Benim tam olarak anlayamadığım konu, yazarın eleştirilerine neden bu tespitle başladığıdır. Çünkü, benim yazımda bunun aksini iddia eden herhangi bir husus yer almıyor. Eğer buna, yazımda yer alan “AKP ve İslamcı kesim” ifadesi yol açtıysa, bunun bir yanlış anla(ş)ma olduğu kanaatindeyim: AKP elbette İslamcı bir parti değil, içinde birçok unsurun yer aldığı bir çıkar birlikteliğidir; ama bu, AKP’nin içinde İslamcıların da olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği gibi, “AKP ve İslamcı kesim” ibaresinden de zaten, AKP’nin sadece İslamcı olduğunu söylemek istediğim yorumu çıkartılamaz.
2- Karadaş, benim, 1980’den sonra bir daha 1960-71-80 benzeri bir darbe olmayacağı şeklindeki görüşlerimi, 1980’den sonra bir daha darbe olmayacağını düşündüğüm şeklinde yorumlamıştır ki, bunun da büyük bir hata olduğu kanaatindeyim. Şoför okullarındaki araba benzetmemi burada tekrarlamaya yerim olmadığı için Evrensel’in 12 Mart tarihli sayısını referans vermekle yetineceğim. 1980’den sonra, 1980 de dahil o tarihe kadarki darbelere benzeyen bir darbe olmayacağı iddiamın hâlâ arkasındayım. Çünkü 1980 darbesinden sonra tesis edilen askeri düzenin halen devam etmekte olduğunu düşünüyorum. Bir daha böylesi bir darbe olmayacaktır. Hayır, ülke demokratikleştiği için vb. değil; 1980’den bu yana zaten bir askeri düzen içerisinde yaşamakta olduğumuz için. Hiç kuşkusuz, benimki bir iddia, bir değerlendirme. Belki tam da ben bu satırları yazarken, benim düşündüğümün aksine, birileri tanklara “İlerle!” komutu veriyordur. Nitekim, tarih istisnalarla ve yanlışlanan iddialarla dolu. Lakin bu durum bizi, siyasi olaylarla ilgili değerlendirmelerde bulunmaya, genellemeler yapmaya çalışmaktan da alıkoymamalı. Bilim de bu değil mi?
3- Karadaş’ın bir diğer eleştirisi ise benim, ABD’nin arkasında durmadığı bir darbe olamayacağını iddia ettiğim düşüncesi. Oysa, böyle bir ifade benim yazımda kesinlikle yer almıyor. Karadaş’ın eleştirilerine hedef olan cümlelerimi aynen buraya taşımak istiyorum: “Ayışığı, Sarıkız, Balyoz vb. isimli cuntaların içindeki askerlerin unuttukları ikinci şey, bugüne kadarki tüm darbelerin sermaye ve ABD’nin destek ve/veya onayları ile gerçekleştirilmiş olduklarıdır. Oysa ne uluslararası siyasi konjonktür, ne de uluslararası kapitalizmin örgütlenmesi, böyle bir hükümet darbesinden çıkar umacak düzeydedir. Darbeden bu iki kesimin de bir çıkarı olmadığı gibi, darbe onların zararlarına olacaktır.” Birinci olarak; benim tespitim, bugüne kadar Türkiye’de ABD ve sermaye desteğini kerhen de olsa arkasına almamış bir darbenin “gerçekleştirilmediği” yönündedir. Karadaş’ın eleştirisi ise “gerçekleştirilemeyeceğini” iddia ettiğim yönünde. Sanırım bu ayrıntı, Karadaş’ın dikkatinden kaçtı: Ben olmadığını söylüyorum, Karadaş olamayacağını söylediğimi... Oysa, gerçekten de Türkiye’de bugüne kadar gerçekleştirilmiş tüm darbeler ABD ve sermaye onaylıdır.
Karadaş aynı konuda, 9 Mart darbe girişimini örnek vererek eleştirilerine deliller getirmeye çalışmakta. Oysa, yazarın da 12 Mart tarihli Radikal gazetesini referansla bahsettiği olay, yazarı değil benim düşüncelerimi haklı çıkarmaktadır. Şöyle ki, Karadaş yazısında şu ifadelere yer veriyor: “12 Mart darbesi, Amerikancı bir darbe olduğuna ve bu darbede birçok subay tasfiye edildiğine göre öldürülen albayın sözcülüğünü yaptığı ve başarıya ramak kalan darbe girişiminin ABD karşıtı bir darbe olduğunu düşünmemizin önünde bir engel yok.” Yazarın haklı olduğu üç nokta var: Birincisi, 9 Mart’ın Amerikan karşıtı olduğu; ikincisi, 12 Mart’ın Amerikancı olduğu; üçüncüsü, 9 Mart darbesinin gerçekleştirilmesine “ramak kaldığı”. İşte tam da Türkiye’de sermaye ve ABD’nin desteğine mahzar olmayan bir darbenin gerçekleşmediğini söylerken de, bunu dile getirmek istiyordum yazımda. Ben, Türkiye’de ABD karşıtı darbe “planlanamaz” iddiasında değilim ki. Elbette planlanır. Ancak bu darbenin başarılmasına -yazarın ifadesi ile- “ramak kala”, Devleti Kurtarma Planı devreye girer ve ABD yanlısı bir darbe olur diyorum ben. Nitekim yazımda, bugün birbiri ardına deşifre olan darbe planlarını da şu cümlelerle analiz etmeye çalışıyorum: “Manzara bugünü hatırlatıyor mu? Bence evet. Bu çerçeveden bakınca, darbe planları sebebiyle kendi personeli tutuklanırken şimdiki Genelkurmay başkanının -zevahiri kurtarma kabilindeki çıkışları hariç- sesini çıkarmaması hiç de şaşırtıcı görünmüyor. Balyoz Darbe Planı bir 9 Mart’tır. Gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, TSK’nın kendisidir.”
4- Karadaş yazısında, dünyadaki ABD karşıtı darbelerden güzel örnekler veriyor ve günümüze ilişkin çıkarsamalarda bulunarak şöyle diyor: “Günümüzde darbenin olamayacağı argümanı da sorunlu. Örneğin 2000’lerin başında, Chavez’i iktidardan düşürmek için bir darbe yapılmıştı ve az daha başarıya ulaşıyordu; halihazırda, geçen yıl yapılmış ve başarılı olan Honduras’taki darbe var.” Örneklerin her biri doğrudur; çıkarsamalarına da katılabilirim. Ancak, benim söz konusu yazım “Dünyada Darbeler ve ABD” başlığını taşımadığı gibi, bu yönde herhangi bir değerlendirme de içermiyor. Tamamen Türkiye bağlamında yazılmış bir yazı. Ben, 1980’den sonra Türkiye’de, 1960-80 periyodundakine benzer bir darbenin yolunun kapandığı düşüncesindeyim (çünkü askeri düzen hâlâ devam ediyor), Karadaş’ın iddia ettiği gibi “günümüzde darbenin olamayacağı” gibi bir düşünceye sahip değilim: Denizde yüzerken (askeri düzen) ayrıca duş (darbe) alabilir misiniz?
Sayın Yücel Karadaş’a, Türkiye’de darbelerle ilgili olarak tekrar düşünmeme vesile olduğu için çok teşekkür ederim. Bir iddiamın haksız çıkmasını ve bunun ileride bir zamanlarda yine Sayın Karadaş tarafından yüzüme vurulmasını çok arzu ederim: Umarım, 1980 ile birlikte kalıcı hale gelen bu askeri düzen, bir gün sona erer ve ben haksız çıkarım.
METE K. KAYNAR
ÖNCEKİ HABER

Polisin tahammülsüzlüğü

SONRAKİ HABER

İngiliz vekilden Hasankeyf için eylem

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa