24 Mart 2010 00:00
GERÇEK
AKP, çoktandır; hazırdı, ertelendiydi, içinde şu vardı, bu vardı diye pazarlanan Anayasa değişikliği paketini, pazartesi günü kamuoyuna açıkladı.
AKP, çoktandır; hazırdı, ertelendiydi, içinde şu vardı, bu vardı diye pazarlanan Anayasa değişikliği paketini, pazartesi günü kamuoyuna açıkladı.
İki günden beri yapılan tartışmalar, taslağa yönelik eleştiriler, hükümet ve AKP cenahından yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, hükümetin Anayasa değişikliğinden amacı; Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Anayasa Mahkemesinin üstünden yargıyı baskılamak, bir yargı karşı reformunu gerçekleştirmektir.
Ancak AKP Hükümeti, bu değişikliği Meclisten geçirecek gücü olmadığı için, referandumda evet diyecek bir çoğunluk sağlamak için de çeşitli toplumsal kesimlere rüşvet babından kimi Anayasa maddelerinde değişiklikleri paketin içine koymuştur.
Bu rüşvetlerden birisi de kamu emekçilerine toplusözleşme hakkı tanımaktır.
Kamu emekçilerine verilmek istenen rüşvet, Anayasa Değişiklik Taslağının 5. maddesi, mevcut Anayasanın 53. maddesinde değişiklik öngörüyor.
Bu taslağa göre Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplusözleşme hakkına sahiptir. Toplusözleşme sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, taraflar Uzlaştırma Kuruluna başvurabilirler. Uzlaştırma Kurulu kararları kesindir ve toplusözleşme hükmündedir.
Toplusözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplusözleşmeden yararlanacaklar, toplusözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, Uzlaştırma Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir deniyor.
Yani yeni taslakta, toplu görüşmeden tek değişiklik, eğer hükümetle sendikalar analaşmazlığa düşerse, sendikalar Uzlaştırma Kuruluna başvuracak ve böylece Uzlaştırma Kurulunun vereceği karar da itirazsız kabul edilecek!
Açıkça görüldüğü gibi kamu ekmekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı talebi, böylece bölünmek istenmektedir. Çünkü grevsiz bir toplusözleşme hakkının toplu görüşme ile bir farkı olmadığı gibi, kamu emekçileri bir süre; Canım şimdi TİS hakkı aldık. Bir süre sonra da grev hakkı gelir diye oyalanacaktır. Anımsanırsa; grevsiz ve TİSsiz sendika hakkının kabul edilmemesinde aynı tutum benimsenmiş, Kamu-Sen ve Memur-Sen, Hele sendika hakkımız kabul edilsin, grev ve TİS hakkı da gelir! demişlerdi. Aradan 15 yıla yakın bir zaman geçti ama hâlâ ortada grev hakkı yoktur. TİS hakkı da, şimdi grev hakkından ayrılarak tanınmak istenmektedir.
Memur-Sen şimdiden, hükümetin attığı bu yemin üstüne atlamıştır. Ve Memur-Sen, Hele buna evet diyelim, Mecliste grev hakkı da eklenir! diye hükümete açık çek vermiş; Mecliste eklenemezse de Bir dahaki pakete eklenir. Acelesi yok! diye geleceğe ipotek koymaya hazırlanmaktadır.
Oysa Türkiyenin imza attığı uluslararası sözleşmelerin, kamu emekçilerine hem TİS hem de grev hakkı tanıdığını, en başta kamu emekçisi sendikacıları bilmektedir. Hükümet, bu hakkı toplusözleşme hakkına indirgemeyi, bunu da referandumdan geçirerek kamu emekçilerini bugünkü durumlarının bile gerisine itmeyi amaçlamaktadır.
Hükümet, bu madde ile kamu emekçilerine referandum rüşveti vermeyi amaçlamıştır ama rüşveti de sahte parayla ödemek istemektedir!
Burada, sermaye hükümetlerinin, emekçilerin hakları karşısındaki tipik tutumlarından birisiyle karşı karşıyayız: Bir hak verir gibi görünürken aslında o hakkı gasp etme tutumu!.. Açıktır ki, bu hiçbir bakımdan kabul edilemezdir.
20 yıllık mücadele içinde haklarını nasıl alacağını bilen kamu emekçilerinin, hükümetin bu yemini yutmayacağı ortadadır. Memur-Senin tutumu tipik bir hükümet yandaşlığı tutumudur.
Ancak tartışmanın sermaye partilerinin baskısından çıkmasının koşulu da; kamu ekmekçilerinin, enflasyon ve zamların zaten geçersiz hale getirdiği toplu görüşmeyi bir kenara iterek, temmuz ayını beklemeden hükümeti toplusözleşmeye çağırması; hükümetin karşılık vermemesi durumunda da, greve başvurmaktan kaçınmayarak bunu göstermesidir.
Kamu emekçileri, bunu gösterecek mücadele birikimine sahiptir. 26 Mayısa doğru giderken, kamu emekçileri açısından bu girişim, geniş bir destek bulabilir.
İ. Sabri Durmaz