24 Mart 2010 00:00
UZUN MESAFE
Kelimeler iç limana yanaşan gemiler misali çağrışımlarından yeniden yeniden anlam yüklenirler.
Kelimeler iç limana yanaşan gemiler misali çağrışımlarından yeniden yeniden anlam yüklenirler. Ve çağrışım denizinde akla ilk gelen karşıtlıklardır. Siyah/beyaz, savaş/barış, ölüm/kalım, iyi/kötü, hastalık/sağlık,...
Peki hasta denince akla ilk gelen nedir? İsterseniz birlikte düşünelim. Benim aklıma düşen ilk çağrışım hasta/hekim oldu. Peki hasta/hekim çağrışımı karşıt mıdır? Ya da karşıtlığı kime yarar?
Piyasacı sağlık ortamı eninde sonunda karşıt olmasa da hasım olmalarından medet ummaktadır hasta ile hekimin. Sağlık ortamı için dillendirilen müşteri memnuniyetinde hasta müşteri ise hekim, hemşire, hastabakıcı ne oluyor peki? Sahi TCKnun hekim ve hemşirelerle ilgili maddelerini hiç okudunuz mu?
Peki topluma Tam Gün yasası olarak algılatılan değişikliklerde hekimlere dayatılan zorunlu mesleki sorumluluk sigortası uygulamasından sizin payınıza düşen ne olabilir? Olası hekim hatalarından gelecek çil çil akçeler hangi yakınınızın sağlığını, esenliğini geri döndürebilir ki?
Tam gün yasası hekimlere mesai dışında fazladan çalışmayı, üstelik üst limit belirlemeden bir anlamda emrediyor. Yorgun hekim, hemşire eşittir mesleki hata değil de nedir? Bu hatadan hekimin payına düşen yargı süreci; hastalara ise kah sakatlık, kah ölüm! Peki kazanan kim? Özel sigorta şirketleri elbet! Tıp ortamı ise çekingen hekim, çekinik tıp ile yeni sorunlarla anılacak muhtemelen.
Olası sorunları hafiften ele alırken var olan sorunların ise üzerinden atlamamak gerekiyor elbet. Yeni yazılarda buluşmak dileği ile!
....
Klinik etik ve sağlıksız dönüşüm
Hasta ne bekler sağlık ortamından hiç düşündünüz mü? İsterseniz birlikte yol alalım.
Desem ki;
-Yarar görmek
-Kötü davranılmamak
-Zarar görmemek
-Adalet
-Yaşama saygı
-Mahremiyet
-Onam
Siz ne dersiniz? Muhtemelen birkaç eklemeniz olacaktır. Aslında olması da gerekir. Neden derseniz; yeniden göz attığımızda andığımız sözcükler bütünü tıp etiğinin parçası sayıla gelen klinik etiği oluştururlar. Etik yani bir anlamda ahlak bilimi. Kendinize dair etik çerçeve çiziliyorsa eğer, sağlıkçı olmayanların da sürece katılmasından daha doğal ne olabilir ki?
Aslında bu saydığım geliştirilmeye açık etik ilkeler hiç de yeni değil. Bir kısmı binlerce yıldır uygulanıyor, bir kısmı ise o eski kuralların güncel yorumları. Örneğin Hipokrata dönüp baktığımızda primum nihil nocere yani önce zarar verme dediğini görürüz.
Evet hasta ne bekler? Sözü Hipokrat çoktan söylemiş aslında. Öncelikle zarar görmemek ister elbet tüm hastalar. Ve hastalar materyali insan olan bir mesleğin mensuplarından hümanizm bekler. Yaşamın her alanında adalet önemlidir ama sağlıkta olmamasının sanırım telafisinin olmadığını hastalar yaşayarak öğrenmişlerdir. Öyleyse adil olmalıdır tıbbın olanaklarını kullanırken sağlık çalışanları.
Ve mahremiyet! Ama nasıl? Artık sağlık çalışanlarının elinde değil mahreme özen göstermek. SGK yani Sosyal Güvenlik Kurumu veri güvenliği bağlamında hiç de güven vermiyor. Öte yandan şimdilik özel hastanelerde uygulama emri verilen ama kamu hastanelerinin de dışında kalamayacağı bir uygulama ile tüm yatan hastalar polise ihbar ediliyor. Eğer bir sorunu varsa sicilinde hastane yönetimi taburcu anını da ihbar ediyor hastasının. Bir anlamda doğum haneden veya anjiyo laboratuarından karakola, hapishaneye inceden bir yol çizilmiş. Anlayacağınız hastaneler otel gibi kurgulanmış.
Otel denince aklıma Genel Sağlık Sigortası geldi. Hatırlarsanız GSS de otelcilik hizmetlerinden katkı payı alınacağı söyleniyordu. Yani sağlığın ticareti otel kıvamında hayata geçiriliyor. Son olarak TBMMde komisyonlardan geçen Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısında hastaneler Adan Eye sınıflanırken yani tek yıldızlıdan beş yıldızlıya devlet hastaneleri otelleştirilirken akla tek yıldızlı hastaneye kim gider, beş yıldızlı hastaneye kim sorusu düşüyorsa varın klinik etik kuralları arasında saydığımız adil olunma bahsini siz tahayyül edin.
Sağlıcakla kalın!
DR.ZEKİ GÜL