25 Mart 2010 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Bugün Brükselde toplanacak AB Zirvesi öncesinde, Almanya ile diğer üye ülkeler arasında, Yunanistana yardım konusunda yoğun tartışmalar yaşandı ve büyük bir olasılıkla zirveye de bu tartışmalar damgasını vuracak.
Bugün Brükselde toplanacak AB Zirvesi öncesinde, Almanya ile diğer üye ülkeler arasında, Yunanistana yardım konusunda yoğun tartışmalar yaşandı ve büyük bir olasılıkla zirveye de bu tartışmalar damgasını vuracak.
Çünkü; AB Komisyonu ve AB Dönem Başkanı İspanyanın yanı sıra Fransa, Luxemburg ve İtalyanın da içinde olduğu pek çok ülke, bütçe açığı nedeniyle zor durumda olan Yunanistana gerekli maddi yardımın yapılmasını istiyordu.
Bu ülkeler, daha çok da avronun istikrarı ve geleceği için maddi destek verilmesi gerektiğini savunuyor. Yani asıl dertleri, Yunanistandan çok kendileri...
Ama ABnin en büyük ülkesi Almanya, günlerdir başbakanı Angela Merkelin ağzından yardım talebini kesin bir dille reddediyor ve Yunanistanın içine düştüğü durumdan kendi gücüyle çıkmasını istiyordu.
Gerçi, Der Spiegelin yazdığına göre bu konuda hükümet için tam bir görüş birliği bulunmuyor. Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Merkel ile aynı görüşü paylaşmıyormuş.
Dolayısıyla, Yunanistan üzerinden AB, bir kez daha görüş ayrılığı ve kamplaşma aşamasına gelmiş bulunuyor.
Aslına bakarsanız, Yunanistanın içine düştüğü durum doğrudan avronun geleceğini ciddi şekilde tehdit etmiş olsa idi, bütün ülkelerden önce Almanya gerekli yardımların yapılması için kesenin ağzını açar, üye ülkelere baskı yapardı.
Peki o zaman; gerçekten Almanya, ABnin Yunanistanı iflastan kurtarmasını neden ağırdan alıyor?
Merkel ve Dışişleri Bakanı Westerwelle, bu sorunun yanıtını şu şekilde veriyorlar: Eğer biz yardım edersek, Yunan hükümeti karar altına aldığı reformları uygulamaktan vazgeçer.
Reform dedikleri yoksulluğu dayatan acı reçeteler...
Almanya bu yüzden, yardım için verilecek her senti vitrine atılmış sayıyor.
Keza, Yunanistana yardım yapılması durumunda domino etkisiyle borç içindeki diğer üye ülkelerin de aynı yola başvurmasından endişe ediyor. Ancak asıl önemli faktör, avronun dolar karşısında değer kaybetmesinin, kesin olarak Almanyanın dış ticaretine yaraması. Bunu, son birkaç gündür ABnin diğer ülkelerinin liderleri açık bir şekilde telaffuz ediyor ve Merkele bu çıkarcı politikayı terk etmesi çağrısında bulunuyor.
Bilindiği gibi Almanya, ihracat bakımından uzun süre dünya şampiyonluğunu elinde tutuyordu. Ekonomisi, bu yüzden diğer ülkelere göre daha güçlü.
Avronun dolar karşısında değer kaybetmesi, doğal olarak Almanyanın dış ticaretini cazip hale getiriyor. Çünkü, avro düştükçe ihracat mallarının değeri diğer para birimleri karşısında ucuzluyor ve böylece daha fazla mal satılıyor.
Almanyanın dış ticaretteki şampiyonluğu, asıl olarak ülke içindeki ücretlerin diğer üye ülkelere göre çok daha düşük olmasından kaynaklanıyor. Örneğin, AB genelinde ücretler 2008de 2000e göre yüzde 18.8 artarken, aynı yıllar arasında Almanyada ücretler sadece yüzde 2.7 artmış. Yani; Almanyanın Fransaya, İspanyaya, İtalyaya göre daha fazla ihracat yapmasının temelinde, ücretlerin düşük olması yatıyor.
Bu durum, gelinen nokta itibariyle öyle bir hal aldı ki, Almanya karşısında büyük ihracat açığı veren üye ülkelerin bile, ücretlerin düşüklüğünden yakınmasına neden oldu.
En son Fransa Maliye Bakanı Christine Legarde, Almanyanın ihracatının çok fazla olmasını ücretlerin düşük tutulmasına bağlayarak, bu durumun diğer üye ülkelerin aleyhinde geliştiğini söyledi ve bu, her iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Legardenin adının yeni kabinede dışişleri bakanlığı için geçmesi, Berlini şimdiden endişelendirmişe benziyor.
Şu işe bakar mısınız: Bir burjuva politikacı olan Legarde, Almanyada ücretlerin düşük olmasından yakınıyor.
Konuşan sanki ekonomi bakanı değil, sendikacı. Bu gerçeğe vesile olan şey ise elbette, Fransız mallarının Alman malları karşısında rekabet gücünü yitirmesinden başka bir şey değil...
Yani, bildiğimiz klasik pazar kapma kavgası.
Tartışmalar ve gelişmeler, Almanyanın ekonomik krizden yararlanarak diğer AB ülkeleri karşısında gücünü daha da artırdığını ve işi, kendisine duyduğu güvenle başkalarını yok saymaya kadar vardırdığını gösteriyor.
Yunanistana yardım yapılıp yapılmayacağı konusunda Almanyanın çok sayıda üye ülkeyi karşısına alarak tek başına hareket etmesi de bunun ifadesi.
Ama bundan da önemlisi, son gelişmeler, Almanyanın AByi kendi çıkarlarına bağlı olarak eskisine göre çok daha etkili bir şekilde biçimlendirmeye çalışacağını gösteriyor. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyor ve bütün ülkelerden ona göre hareket etmesini istiyor. Bu, AB içerisinde gün geçtikçe derinleşen çelişkilerin biraz daha keskinleşeceği anlamına geliyor.
Yunanistanın bütçe açığı ekseninde yaşanan tartışmalar, sorunun, aslında bu ülkeyi aşıp ABnin ve avronun geleceğini ilgilendirdiğini ortaya koyuyor. Bu yüzden de Luxemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselbornun Burada söz konusu olan sadece Yunanistan değil, hepimiziz şeklindeki sözleri, bir gerçeği özetliyor.
Su almaya başlayan Euroland gemisinden, bakalım önce hangi fare kaçacak!?.
YÜCEL ÖZDEMİR