30 Mart 2010 00:00
BAŞYAZI
AKP Hükümeti, hakkında sayısız yolsuzluk iddiaları bulunan, her devrin adamı Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durakı, Soruşturmanın selameti için görevinden aldı.
AKP Hükümeti, hakkında sayısız yolsuzluk iddiaları bulunan, her devrin adamı Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durakı, Soruşturmanın selameti için görevinden aldı.
Bunun böyle olacağı, daha Aytaç Durakın vekili, yardımcısı, yakın dostu, kara kutusu Mustafa Tuncelin, Adana Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında yaptığı konuşmada belli olmuştu. Tuncelin Bugüne kadar belediyede yapılmış yasa dışı ne kadar imar değişikliği varsa, mimarı Duraktır demesinin arkasından Başbakan Erdoğan devreye girmiş ve Durakın ipini çekmişti.
Yakın çevresinin söylediğine göre Durak, 20 yıllık belediye başkanlığı sırasında 2 milyar dolardan fazla servet edinmişti.
Ve elbette Durakın görevden alınması, Durakla çıkar ilişkisi içinde olmayan herkesi hoşnut etmiştir.
Ancak, bu olayı da AKPnin rüşvete, yolsuzluğa karşı mücadelesinin bir işareti sayıp bundan rant sağlamaya girişenleri görünce akla ister istemez Deniz Feneri skandalı davası gelmektedir.
Çünkü, 2007de başlayan ve Almanyada tarihin en büyük dolandırıcılık davası olarak görülüp sonuçlandırılan davada mahkeme asıl suçluların Türkiyede olduğunu da karara geçirerek bu isimleri de açıklamıştı. Ancak geçen bir buçuk yıl içinde Türkiyede, Dosyayı bekliyoruz, Dosya geldi ama Almanca, Türkçeye çevrilecek, soruşturma sonra başlayacak ayak sürümeleri bir buçuk yıldan beri sürmektedir.
Şimdi Almanyada ikinci bir dava açılmıştır. Bu davanın Baş Sanıkları Zekeriya Karaman ve Zahit Akmandır. Ne var ki, Türkiyenin Adalet Bakanlığı, Almanya Frankfurt Savcılığının ısrarlı isteklerine karşın bu davanın baş sanıkları olan RTÜK Eski Başkanı Akman ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Karamanın sorgulanmasına izin vermemiştir. Adalet Bakanı bunu, Meclis kürsüsünden açıkça söylemiştir. İzin vermeme gerekçesini açıklamaktan da kaçınmıştır.
Bu tutum elbette bizlere yabancı değil. Ele verir talkını kendi yutar salkımı, Kendine Müslüman bir parti gibi nitelemelerin tipik bir ifadesi olan bir AKP Hükümeti tutumuyla karşı karşıyayız.
Önce Aytaç Durak konusunda AKP; sanki Aytaç Durak bu yolsuzlukları AKPden ayrıldıktan sonra yapmış gibi davranmakta; yolsuzluğun, rüşvetin, haksızlığın üstüne giden hükümet havasına girmektedir. Oysa o Aytaç Durak, hakkında yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı bir zamanda AKPye girmiş; yeniden AKP listesinden belediye başkanı olmuştur. Ne var ki AKP, ancak Aytaç Durak kendi partilerinden ayrıldıktan sonra onun hakkındaki iddiaları dikkate almaya başlamıştır. Ve AKP bu operasyonu, Bakın, bizden ayrılırsanız, başınıza Aytaç Durakın başına gelenler gelir diyerek bir sindirmeyi de amaçlayarak yapmıştır.
Yine; Yetim hakkı, Yoksullara yardım dendiğinde ahlak ve erdem humması kesilen AKP, Deniz Feneri skandalı karşısında da katı bir Yandaş koruma hattı tutmuştur. İnsanların yoksullara yardım duygusu gibi en hassas ve en dokunulmaması gereken duygularını istismar eden çeteye kol kanat germekte, dahası bu soruşturmanın siyasi boyutunun kendine, en üst makamdaki AKPlilere ulaşabileceği bilinciyle davranmaktadır.
Tabii soru bu açıdan ele alındığında; Ankarada Melih Gökçek ve başka illerde başka AKPli belediye başkanlarının marifetleriyle ilgili; AKP ve hükümetinin hangi önlemleri aldığı da sorulabilir.
Elbette bu sorular şimdi; Yargı reformunu gerçekleştirmek amacıyla Anayasayı değiştirmek için yola çıktığını iddia eden bir hükümet için sorulduğunda, yanıtları daha da önem kazanmaktadır.
Açıktır ki; AKPnin ne anayasanın esasıyla, ne yargının bürokratikliği ile bir derdi yoktur; onun derdi, bunların kendisinin yapmak istediklerine engel olması ve kendisine bağlı olmamasıyladır. Nitekim daha önce de Memleket sorunu olarak gösterdiği RTÜKle, YÖKle, ele geçirdikten sonra bir sorunu kalmamıştır. Tıpkı, kendi adamıyken ve yine aynı işleri yaparken bir sorun olmayan Durakın kendinden ayrıldıktan sonra Sorun olması gibi!
İHSAN ÇARALAN