01 Nisan 2010 00:00
MERCEK
Ben MHPli biriydim. Greve önceden çok önyargılı bakıyordum. Ankaralı emekçiler bize çok sahip çıktı...
Ben MHPli biriydim. Greve önceden çok önyargılı bakıyordum. Ankaralı emekçiler bize çok sahip çıktı... ODTÜlü öğrencilerin elbise, çorap getirmesi, bir annemizin battaniye getirmesi, bir başkasının ekmek getirmesi; bunlar güzel olaylardı. Diyarbakırdan, Batmandan arkadaşlar o soğukta copa, soğuk su tazyikine dayandılar. İşte size açılım! Ben hayatımda böyle bir dayanışma, kardeşlik görmedim. Doğuluları hep potansiyel suçlu olarak görüyorduk önceden. Ama iş değişti. Ben emekten yana herkesle kardeşim. (Yakup Küçükgöz)
Sergilediğimiz mücadelenin sonucunda Türkiyedeki ezilenlerin, işsizlerin, yoksulların ve emeğin bir umudu haline gelmeye başladık. Bu da yükümüzü oldukça ağırlaştırdı. (Cemal Doğrul)
Yola çıktığımız noktada aslında TEKEL işçileri idik, şimdi Türkiye olduk, dünya olduk. Dünyanın yaklaşık yüz ülkesinden destekler yağıyor... (Mustafa Türkel)
Biz işçiler olarak, yaptığımız eylemin, sadece TEKEL işçilerinin değil işçi sınıfının mücadelesi haline geldiğini düşünüyoruz. (Cemalettin Özden)
Bu mücadele bize sınıfın birliğini, dayanışmayı, insanlar arasındaki diyalogu öğretti. Sınıf dayanışmasını daha iyi öğrendik... (Nezir Çal)
Sadece kendimi temsil etmiyorum artık. Onurlu ve haklı emekçi kitlesinin sorumluluğunu da üstlendim. Biz emekçi kadınlar, büyük işçi sınıfının bir yarısı olarak bu meydanda, bu çadırlarda direniyoruz. Birleşmiş gücün ne olduğunu bir kez daha anlamış, öğrenmiş olarak (Birnaz Kaya)
TEKEL direnişine katılan, direnişi örgütleyen ve sürdüren işçi ve sendikacılardan birkaçının duygu ve değerlendirmelerinden alınan bu birkaç satır, toplumsal yaşam ve toplumsal tarihin, aslında herkesin gözü önünde sürüp gitmekte olan sınıf çatışmaları gerçeğine, işçi sınıfı cephesinden yapılmış bir dikkat çekmenin ifadesidir. İşçi sınıfı ile kent ve kırın yoksullarının tarihsel hareketin girdabındaki yeri, rolü, hali ve değişiminin bir tür ifadesi!
Ama biliyoruz ki; tarihin, işçi sınıfını sömürüden kurtuluş mücadelesine atılmaya ve sömürüyü tasfiye ederek yeni bir toplumsal yaşamı var etmeye iteklemesine, sürmesine, proletaryanın eliyle ve ondan yana bir değişim ve hareketin doğuşu ve hakim hale gelişini kaçınılmaz kılmasına itiraz var. Hem de sağlı-sollu itiraz(lar)!..
Nuray Mert, örneğin birkaç gün önce ve bağlantı kurmak için hayli zorlanmayı da göze alarak, Tarihin zorunlu bir seyir izlediği ve kimsenin bu seyrin önünde duramayacağı fikrini(!), otoriter bakış açılarının dışavurumu, otoriter siyasal söylemlerin mayası olarak yorumladı ve böyle bir fikrin, tarihi değişimde bireyin özne olarak rolü ve siyasal tartışmanın önemini görmezden gelerek, bunları tarihin seyri denilen metafizik bir akışa tabi kıldığını ileri sürdü. (28 Mart tarihli makale)
Sadece Mert de değil! Son dönemlerde tarih, tarihsel gidişat, değişim ve birey öznenin rolü üzerine görüşler açıklama gereksinimi duyan sol liberal, muhafazakar ya da sağ görüşlü yazar-gazeteciler, sözü bir biçimde materyalist-Marksist tarih görüşüne getirerek, önce onu mistik, metafizik, kaderci ve indirgemeci olarak suçluyor; ardından da bu fikrin bireyin özne olarak rolünü görmezden geldiğini ileri sürerek, aydın-entelektüel bireyi bu görüş ve mücadelesine uzak tutmaya çalışıyorlar. Bir proleter devriminin, sınıf mücadelelerinin tarihi de demek olan toplumsal tarihin ürünü olarak gündeme gelmesine, sözüm ona kapıları kapatmak için tarihin zorunlu seyri fikri(!)ne itiraz eden bu yazar-gazeteci-politikacılardan hiçbiri, bugüne dek tarihi değişim ve hareketin neden örneğin kapitalizmin küresel koşullarında çakılıp kalmak zorunda olduğunu açıklamış değillerdir.
Sadece bu da değil. Spartakusun adını ve onun adıyla birlikte tarihe geçen köle ayaklanmalarının köleci toplumsal sistemin yıkımını getirdiğini okumuş-duymuşlardır. Toplumsal tarihin feodal sistem koşullarına takılıp kalmadığını, feodalizmin iç çelişkileri tarafından yıkıma zorunlu ve mahkum hale getirildiğini; onun yerini neredeyse üç yüz yıldır kapitalizme bıraktığını, kapitalizmin de önceli sınıflı toplumlar gibi uzlaşmaz karşıtların çatışmasını doğurarak proleterya-burjuvazi arasında bugün ve gelecek kavgasını gündeme getirdiğini; dahası, bir (birçok demek daha doğru) devrimle yıkılmasına da tarihin tanıklık ettiğini inkar etmeleri ise ancak inkar olur, o kadar...
Yukarıya alınan işçilerin sözlerini bir anlık ya da dönemsel bir değişimin işareti olarak da, tarihsel hareketin zorunlu seyrinin işareti olarak da almak mümkün. Her halükarda tarihsel gidişat, tarihin seyri, sermaye dünyasını ezelden ebede kadim ve baki göstererek ya da aynı anlama gelmek üzere bir proleter devriminin kaçınılamazlığını reddederek kapitalizmin mukadderatını değiştirmeye çalışanları açığa düşürüyor. Tarih, ister kahramanların eseri olarak birey üzerinden ve metafizik-idealist tarzda izah edilsin, isterse gerçekte olduğu üzere sınıf mücadelelerinin tarihi olarak algılansın, üretim araçları mülkiyetini elinde bulunduran bir azınlığın, toplumun geri kalanları üzerindeki hakimiyetine dayanan tüm sistemlerin yıkıma doğru yol almasının kaçınılmazlığına tanıklık ediyor! Kendileri de hareket ve mücadele içinde değişime uğrayan ve sınıf bilinci edinen işçilerin yukarıdaki basit ve özlü sözleri de, işte böyle bir değişime; tarihin seyrine işaret ediyor.