1 Nisan 2010 01:00

Aman siz çözmeyin!


Patronlar, İstanbul’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde bir araya geldiler. Hem de ‘İşsizliğe çare aramak’ için! 17 tane patron örgütü temsilcisi ‘Nasıl daha çok kâr elde ederim’ düşüncesiyle değil, işsizliğe çare olmak amacıyla toplandı. Amacı böyle duyurulan, patronlar dünyasının temsilcilerinin toplantısının ardından TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yaptığı açıklamada şöyle dedi: İşsizliği Türkiye’nin en önemli yapısal sorunu olarak görüyoruz.
Hisarcıklıoğlu toplantının başlangıcındaki konuşmasında ise, işsizlik sorununa sadece iktisadi olarak değil, sosyal bir sorun olarak baktıklarını belirtti. Elbette işsizliğin sosyal bir boyutu vardır. Açlık, dağılan aileler, artan intiharlar, sokakta kalan çocuklar, sağlıksız toplum vs... Ama sosyal sorundan bahseden patronlar ordusu olunca insanın aklına ister istemez hükümetin tutumu geliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklamasında kendini gösteren tutumu... Hani, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde “şeriat tehdidi”nin iç tehdit olarak gösterilmesine artık son verileceğini, bunun yerine işsizliğin asıl “iç tehdit” haline geldiğini söylediğinde kendini açık eden tutumu...
Başbakan bu değişimin gerekçesini; “Sokakta kime sorsanız en büyük tehdit olarak işsizlik ve bölücülüğü gösterir” diye savunmuştu. “İşsizlik” çözülmesi gereken ekonomik bir olay değil, “Bir güvenlik tehdidine” dönüştürülmüştü. İşsizliği ortadan kaldırılması, hatta azaltılması mümkün olmayan kronik bir sorun olarak görmeye başlayan anlayış, işsizliği Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne sokarak, işsizliğe karşı mücadeleyi “İşsizlere karşı mücadeleye” evirmişti.
ARSIZLIĞIN HER TÜRÜNÜ GÖRMEDİK Mİ?
Hisarcıklıoğlu, patronların toplantısına ve ‘iyi niyetlerine’ şüphe ile yaklaşılmasına kızarak ve şüphecileri eleştirdi: “Sabah medyada bazı kanallarda bu toplantıyla ilgili bazı yorumlara rastladım. ‘İşverenler bir araya gelmiş, işsizlik meselesini tartışıyorlar, bunlar istese istese devletten para isterler, başka bir şey istemezler’ gibi yorumları üzülerek gördüm. Bu, meselenin ne kadar yanlış algılandığı konusunda da bir fikir veriyor aslında. Toplantımız boyunca, ‘Devletten para alalım’ lafı veya buna benzer bir öneri bir kişinin ağzından çıkmadı.”
‘İşsizliği çözmek’ iddiasıyla yapılan bir toplantıda direkt ‘Bize para verin mi?’ denilecekti (Ki hiç bir zaman böyle şeyler direkt söylenmez. ‘Yapısal düzenlemeler yapın’, ‘Çalışma yaşamını esnekleştirin’, ‘İşsizlik Fonu’nu aktif kullanın’ vb. ekonominin diplomatik dili kullanılır). ‘Para lafı’ geçmedi diye şüphe etmemek saflık olmaz mı? Patron örgütlerinin, bazı sendikaları da içine alarak oluşturduğu Üreten Türkiye Platformu’nun söylediklerine, yaptıklarına ve ortadaki sonuçlara baktığımızda şüphe etmek bir yana ‘durun’ diye bağırmak gerekmez mi?
Neden mi? ‘Kriz Varsa Çare de Var’ kampanyaları geliyor aklımıza da ondan... Her ayağında başka bir vurgusu olan kapyanya: ‘Üretim, İstihdam, Tüketim’, ‘Gücüne inan’, ‘Pazara çık’...
Kampanyanın dördüncü ayağı olan ve İstanbul’daki Şişecam fabrikasında düzenlenen toplantı mesela... Hisarcıklıoğlu’nun “Dönem kâr değil, ar devridir” diye bağırdığı toplantı. Peki bu süreçte arsızlığın her türünü görmedik mi? Nasıl teşvik alındığını, kısa çalışma ödeneğinin suistimal edildiğini, İşsizlik Fonu’nun patronlarca iç edildiğini, kârlar ve yatırımlar devam ederken işçilerin nasıl gruplar halinde işten atıldığını hepsini görmedik mi? Krizde en çok ağlayan otomotiv sektörünün geçen yılı kârlı kapattığını, teşviklerle ihya edilirken, işçisini işten atmalarla ve ücretsiz izinlerle perişan ettiğini... Evrensel’in onlarca haberi tanığıdır bunların...
Sanayiciler, holdingler, bankalar arka arkaya kâr açıklarken İşsizlik oranının resmi rakamlara göre dahi yüzde 14’lere ulaştığını. Gerçek işsizliği yansıtmadığını herkesin bildiği bu rakamın Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) işsizlik verilerini açıklamaya başladığı 1998 yılından bu yana görülen en yüksek seviye olduğunu... İşsizlik oranı 22 yılın rekorunu kırarken sadece oransal olarak değil kötüleşme açısından da 2001 krizini geride bıraktığını...
Krizden en çok gençlerin etkilendiğini, okuldan mezun olan, askerliğini yapan gençlerin iş bulamadığını... İş bulamayan gençlerin evlenemediğini, İstatistik Kurumu’nun verilerine göre evliliklerin düşüş trendine girdiğini, 2007 yılına göre evlenen çift sayısında yüzde 10’luk düşüş olduğunu...Sonuç: İş yok, aş yok, eş yok ama kâr var... “İyi ki ‘ar devri’ndeyiz(!), bir de arsız bir dönem olsa...” mı demeli?
ÜRETTİK ÜRETMESİNE DE...
Peki ya patronların durumu?.. Forbes dergisinin “En zengin 100 Türk” listesine bakıldığında en tepedekilere bir şey olmadığı görülüyor. Söz konusu listeye göre ilk 100’dekiler toplam servetlerini 2009’da bir önceki yıla göre 31 milyar dolar artırmışlar. Yüzde 55’lik bir artış bu. Krizde kaybettiklerini geri almışlar. Türkiye’nin dolar milyarderleri çoğalmış. En zenginler listesinin birinci sırasındaki Hüsnü Özyeğin servetini 100 milyon dolar artırmış. Emekçi aliler bir bir dağılırken, Türkiye’nin en zengin 25 ailesinin hemen hepsinin serveti son yıl neredeyse 2 kat artmış.
Bu servetin ve kârların nasıl arttığı ortada. Bir yandan çalışan sayısı azaltıldı, diğer yandan da ücretler azaltılarak maliyetler düşürüldü. 2008’in son çeyreğinde düşmeye başlayıp, 2009’un ilk çeyreğine kadar üretim düşerken çok sayıda işçi işini kaybetti. ‘Üreten Türkiye Platformu’ üretim çağrısı yaptı, işçiler, emekçiler, çiftçiler üretti. Nitekim, 2009 sonunda imalat sanayi üretimi kriz öncesi düzeyini yeniden yakaladı. Türkiye ekonomisinin 2009’un son çeyreğinde yüzde 6 büyüme gösterdiğini açıkladı. Ancak bu üretim, kriz öncesine göre yüzde 10 az istihdamla gerçekleştirildi. Yani kriz öncesinde 100 kişi ile yapılan üretim 90 kişiyle yapıldı. Kriz fırsatçılığı sadece işçi sayısı azaltılarak yapılmadı. Aynı zamanda ücretler de azaltıldı. Hazine müsteşarlığı verileri, 2009’da sanayide reel ücretlerin yüzde 9 gerilediğine işaret ediyor.
Her türlü olumsuz şartlarda (Sosyal güvencesiz, düşük ücretli, kuralsız ve yoğun...) çalışmaya hazır bir işçi ordusu var artık. Daha düne kadar ‘artık ölmek istemiyoruz’ diyen Tuzla tersane işçileri şimdi, ‘İş olsun da, güvenlik önlemi alınması da olur, hatta sigortasız olsa da olur’ diyor. İşsizler ordusunun ‘sıkışmışlık’ halinden tepe tepe faydalanan patronlar, ücretleri baskıladıkça baskıladı.
Üretim artmaya başlayınca sanayide istihdamın da artması bekleniyordu. Ama beklenen olmuyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2010 yılının ilk çeyreğinde çift haneli büyümenin olabileceğini müjdeliyor ama işsizliğin azalacağını söyleyemiyor. Ayrıca ‘Düşen ücretler iyileşir’ umudu da her geçen gün sönüyor. İşte İSDEMİR örneği... İSDEMİR’de ücretler kriz gerekçesi ile yüzde 35 düşürüldü. Patronla sendika arasında yapılan anlaşmaya göre 2009 1 Mayıs’ından 2010 Ekimi’ne kadar bu ücretler geçerliydi ve her hangi toplusözleşme görüşmesi yapılmayacaktı. Şimdi uzlaşmanın ekimden sonra da devam edeceği söyleniyor. Sendikacılar da bunu yalanlamıyor. Sendikaların olmadığı işyerleri sürünüyor. Çorum’daki Mac tekstil gibi. Mac patronu, devlet teşvikiyle Çorum’a gitmiş, kayıtlı bir işyeri... Buna rağmen, yasaları çiğnediğini açıkça itiraf ederek, ‘İşçiye asgari ücretin çok altında sadece 400 TL veriyorum’ diyebiliyor.
PATRONLAR EĞİTİMLE ÇÖZECEKMİŞ!
Gelelim patronların toplantısından çıkan önerilere Patronların “İstihdam dostu bir ekonomik büyüme için el ele verilmeli” çağrısıyla yaptıkları toplantı sonrası Hisarcıklıoğlu , “İstihdam sorununun 3 etapta ele alınması lazım. Kısa vadede pratik önerilere ihtiyaç var. Orta vadede meslek edindirme, uzun vadede ise istihdam stratejisine ihtiyaç var’’ diye konuştu. İstihdam sorunu için çalıştay düzenleneceklerini de söyleyen Hisarcıklıoğlu, çözüm olarak ‘eğitim şart’ diyor: Mesleksizlik sorununu çözmeye yönelik, bir taraftan eğitim sistemimizi yeniden yapılandırırken, diğer taraftan da aktif işgücü piyasası politikaları alanında kitlesel beceri dönüşümü programlarını hayata geçirmemiz gerekiyor. Küresel ekonomik sistemde, becerileri yeterince rekabet edemeyen gençlerimiz için programları uygulamak, genç işsizliğini önlemek açısından son derece önemli. Ancak öte yandan, orta yaşlı işsizlerimizin de beceri setlerini geliştirecek programları da hayata geçirmek gerekiyor.”
Sorun eğitimse eğitimli gençler niçin işsiz? O zaman son derece deneyimli ve ‘nitelikli’ işçiler neden işten atılıyor? Örneğin İSDEMİR’de üretimin kalbi olan çelikhanede neden taşeronlaştırma başladı? Buradaki en kalifiye elemanlar niye çıkartılıyor. En nitelikli işçiler, elemanlar dahi, yerlerine daha düşük ücretli birini alabilmek için, patronlar tarafından kapı dışarı edilirken, işsizlik sorununu eğitime ve niteliğe bağlamak hiç de inandırıcı değil.
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş toplantının çözüm önerilerini somut olarak özetledi: Birincisi KOBİ’lerin güçlendirilmesi, ikincisinin mesleki eğitimin güçlendirilmesi, üçüncüsü de iş gücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi... Eğitimin ve KOBİ’leri teşvik etmenin işsizliği çözmediği açık. Üçüncü maddedeki esnekleşme ise iş yaratmak yerine çalışanları bile sık sık ücretsiz izne gönderen bir uygulama...
TEK TECRÜBE PATRONUN Kİ DEĞİL
Kapitalizmin değişmez krizden çıkma oyunu tekrarlanıyor; Daha az işçiyle, esnek şartlarda, düşük ücretle daha çok üretim... Bir çok işçi işten atıldıktan sonra elde kalan işçilerin daha uzun çalıştırılmaları, iş yüklerini artırmaları ile yapılan ve adına ‘verimlilik’ denilen üretim... Bu vahşi sömürü, 2001 krizinde hayata geçirildi.
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ‘Kriz varsa çare de var’ kampanyalarının birinde dememiş miydi; “2001 yılından tecrübemiz var. Türkiye tecrübe itibarıyla krizle baş etmekte diğer rakiplerine göre avantajlı”
diye...
Üretim artarken istihdam ve ücretler artmıyor. Çünkü Türkiye ekonomisi dünya ile “dibe doğru yarış” içinde. Küresel rekabet sonucunda işgücü ve çevre standartları hızla geriye çekiliyor. TÜİK dün açıkladı dış ticaret açığı yüzde 242 artmış. Patronlar, “Kamu ihalelerinde ‘yerli malı’ alınsın. Bu ithalat dursun Türkiye’de üretilsin” diyor. Peki nasıl üretilsin? Pakistan’da, Bangladeş’te, Hindistan’da Türkiye’deki işçi ücretlerinin 3’de biri ücretle üretilen ürünlerle rekabet edilebilecek gibi üretilsin... Böyle üretilince de istihdam artmıyor. Patronlar, sermaye örgütleri krizden çıkış için ne kadar tecrübeliyse, işçiler de patronların istediklerinin istihdamı artırmayacağını bilecek kadar tecrübeli. 2001 krizi sonrasında işsizliği yüzde 5’ler den 9’lara çıkaran formül şimdiki koşullarda işsizlik oranını yüzde 13’lerde tutar... Öyleyse patronlara, ‘Aman bu sorunu siz çözmeyin’ demek gerekmez mi?

TOPLANTIYA KİMLER KATILDI?

Basına kapalı olarak yapılan toplantıya, Müstakil Sanayici ve İş İdamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Ömer Cihad Vardan, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Celal Beysel, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Tuğrul Kutadgobilig, Türk Genç İş Adamları Derneği (TÜGİAD) Lütfü Küçük, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Kurulu Üyesi ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, TÜSİAD Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu Başkanı Gülden Türktan, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş, İstanbul ve Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz (İMEAK) Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkan Vekili Adnan Ersoy Ulubaş, Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK) Başkanı Erkan Güral, Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkan Yardımcısı Fuat Özbekli, Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜMSİAD) Başkan Yardımcısı Eyüp Küçük Çakmak, Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) Başkan Yardımcısı Sıtkı Abdullahoğlu, Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği (AMPD) Başkan Yardımcısı Ali Murat Kızıltaş, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Genel Sekreter Ekrem Keskin, TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, Türkiye Ekonomi Politikaları araştırma Vakfı (TEPAV) Direktörü Güven Sak katıldı.
Bülent Falakaoğlu

Evrensel'i Takip Et