08 Nisan 2010 00:00

Aydın Şimşek’e Mektup

Merhaba Aydın Şimşek,

Paylaş

Merhaba Aydın Şimşek,
Adalar Kitabı’nı rahat rahat, tadını çıkararak okudum. Ceyhun Atuf Kansu Ödülü almasına da sevindim. Daha önce senin şiirini okurken hep tedirgin olduğumu, yazıların gibi şiirlerini de diken üstünde okumaya çalıştığımı, imzandan neredeyse korktuğumu söylemem gerek .. Şimdi ucundan ucundan daha önce ertelediklerimi de okumaya başladım. Bir şairin bir başkasının şiirini okumaktan korkması ya da tedirgin olması ayıp elbet. Ama bunda kabahat yalnız benim değil, tartışmalardaki tavrın, yazılarına başlayış üslubun genelde beni korkuttu. Benim kimi iddialı yazılardan korkmak gibi bir huyum vardır, deneyimimin ya da kültürümün onlara yetmeyeceğine inanırım. Senin konuşmalarda da, yazılarda da bu duyguyu peşinen veren bir üslubun var. “Okur Ölü Bir Şeydir” başlığının mesela, hiç de sıcak bir başlık olmadığını kabul et. Oysa yazdıklarına katılmamak elde değil : “(...) yazma tutkusunu, çilesini ve hazzını ancak yazarak tanıyıp, tadabilirsiniz. Kalemle, kağıtla, kelimelerle bilinciniz arasında bir süre yaşanacak olan karşılıklı itişmeler yıldırmamalı yazan kişiyi. Yazıda ısrarcı olmak gerekiyor.” Sonra tartışabileceğim bir bölüm var elbet “Kural her yerde ve her şeyde neredeyse değişmiyor: Avlanmak için önce ateş etmelisiniz, vurup vurmadığınıza sonra bakarsınız. Yazı için de durum böyledir. Önce yazmalısınız, sonra iyi yazıp yazmadığınıza bakarsınız.” Bir öğretici olarak yazmayı öğrenmeden yayınlamaya kalkanlar için de bir çift sözün olmalıydı. Yoksa yazının son cümleleri şiir için de geçerli: “Ve yazı daima sizle konuşur. Onu dinlemeyi öğrendiğinizde artık nasıl yazmanız konusunda ipuçlarına da ulaşmış olacaksınız Unutulmamalı; yazı içtenlik ve özgünlüktür. Her şeye benzeyen, hiçbir şeydir.”
Adalar Kitabı’nın ilk dizelerindeki rüzgarların sesi mi beni okumaya cesaretlendirdi bilemiyorum yoksa kitabın başında Akşit Göktürk’ün gülümseyen cümlesi mi? Belki de Selma Ağabeyoğlu’na o içten seslenişin: “Benim ablam, güzeldin... çok güzeldi” . Sana haksızlık ettiğimi anladım, bağışla. İlk şiirinden kapılıp gittim şiirinin içinde çatırdayan seslere. Sizin kuşağınızın sesleri bunlar. İlk gençliğinizle üstünüze çöken darbe ağırlığının...Dokunduğu nesnelerle aklının yer değiştirdiği bir gençlik. Bir bölümü kayıp giden bir kuşak. Bir evin içinden bir ormanın ve mezarların nasıl geçip gittiğini bilenlerdenim. Üstelik yazı her zaman bir gül olarak çalmıyor kapıyı. Akıl da öyle yetişmiyor imdada. Dünyanın dile dönüşmesi hem mucizedir hem kurtuluş yoksa.
İnsanların adalar gibi kendine kapanmaya zorlandığı günleri yaşadık. Susmak da birleştirir insanları bir haykırış kadar. Bir adalar denizinin fırtınalarla çalkandığı, adaların genleşip büyüdüğü, sanki birbirine değdiği günlerdeyiz. İçe kapanmanın zamanı değil. “Uğultularla varolan bu kalabalığa” katılma günleridir. Yine de birbirimizi tanımak için gecikmemeliyiz, nasılsa hep yan yana olacağız kalabalıkta. Sen ipucu vermişsin zaten: “Utangaç adamım aslında içimdeki çocuk bilir”. Bundan böyle yazılarındaki tartışmalarındaki hırçınlığı utangaçlığına yoracağım bilesin. “Anlatı sanatı da insanlık tarihi kadar eski ve sağlam bir gelenektir. Hemen her bireyin, ailenin, toplumun, halkın, ulusun ve hatta sınıfın bir romanı, hikayesi, şiiri vs. vardır” diyorsun ya, senden inançlarına ve sınıfına yakışır yeni şiirler beklediğimi söylüyorum.
Gücenmezsin bilirim
Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

Cegerxwin Gençlik ve Kültür Merkezi açılıyor

SONRAKİ HABER

BABALAR VE OĞULLAR CNBC-e 22.00

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...