08 Nisan 2010 00:00

MERCEK

Burjuvazi, siyasal sistemini demokratik olarak sunarken, “Bireylerin yasa önünde eşitliği” ve “özgürlüğü” iddiasıyla birlikte yasama-yürütme ve yargının “kuvvetler ayrılığı”nı önemli kanıtlar olarak gösterir.

Paylaş

Burjuvazi, siyasal sistemini demokratik olarak sunarken, “Bireylerin yasa önünde eşitliği” ve “özgürlüğü” iddiasıyla birlikte yasama-yürütme ve yargının “kuvvetler ayrılığı”nı önemli kanıtlar olarak gösterir. Hak eşitliği, birey özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığının sınırlarını belirleyen sermayenin çıkarları olmasına rağmen, o, yasalarla anayasanın “ruhu”na bu “İlkesel önemde değerlerin hakim olduğunu” propaganda eder. Uygulamada ise, hak eşitliği aldatmacaya dönüşmüştür. İşçi ile kapitalistin; işçi sınıfıyla burjuvazinin hak eşitliğinden söz edebilmek için ya pervasız yalancı ya da siyaseten kör olmak gerekir.
Kapitalizm koşullarında, eşitlik ve özgürlük iddiası, sömürülen sınıf ile sömüren sınıf arasındaki iktisadi ilişkilerden soyutlanarak ele alındığından daha baştan yanıltıcıdır, işlevsel olmaktan uzaktır. Gerçek durum böyleyken, eşitlik iddiası üretim araçları mülkiyetine sahip olan ile emek gücünü satmaktan başka yaşam olanağı sağlayacak araç ve gücü olmayanın yasal-anayasal eşitliği olanaksızlığını gizler.
Oysa bir işçi için ya da emek gücünü satarak/kiralayarak yaşamını sürdürme olanağı edinen herhangi emekçi için özgürlük, emek gücünü belli bir ücret-maaş karşılığı pazarda satma hakkına daraltılamaz. Özgürlük,baskı altında tutulmamayı/olmamayı ve insani tüm gereksinmelerini karşılama olanağı ve serbestisine sahip olmayı gereksinir. Polis ve jandarmanın işçi (çalışan ve işsiz), kent ve kırın emekçileri ve geniş küçük burjuva yığınlarına karşı baskı ve saldırılarını ve hükümetlerin ekonomik-sosyal ve politik uygulamalarının sermaye çıkarlarını temel almasını reddeder.
Yaşamın katı gerçekleri gün ve göz önündedir. En “anlamaz” ya da anlamazdan gelecek kişinin dahi “gözlerini açacak” şekilde cereyan eden TEKEL işçileriyle (Destekleyen diğer emekçilerle birlikte) devlet kuvvetlerinin karşı karşıya gelişi güncel çarpıcı örnektir. Bu bir istisna da değildir. İşçi kapitalist ile; Kürt Türk ile, Alevi Sünni ile, azınlık milliyetlerden insanlar ezen ulus konumundakiyle aynı haklara sahip olmadıkları gibi, kanun yapmada, kanunları tartışmada, ret ya da kabul etmede, halk kitlelerinin iradesine de yer yoktur. Anayasalar ve yasalar oluşturulurken emekçilere ne istedikleri ne sorulur ne de istemleri dikkate alınır. Yasalar koyan, ordu ve polis gücü oluşturan, onları muhaliflerinin üzerine salan, yargı kurumlarıyla siyasal-hukuksal otoriteyi elinde tutan, emrindeki hükümetler eliyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik yaşam alanlarını şekillendirmeye çalışan bir sınıf ile, talepleri ve eylemi bu sınıf tarafından koşullandırılmak ve sınırları belirlenmek istenen diğer sınıfın-ve bireylerinin eşitliği ve özgürlüğü iddiası bir aldatmacadan ibaret kalmaktadır. İşçi ve emekçiler başta olmak üzere baskı altında tutulanlar ve hakları yok sayılanlar ancak mücadele ettikleri, büyük bedeller ödedikleri oranda hak sahibi olabilmekte ya da dikkate alınabilmektedirler.
Bu durum, işçi sınıfı ve emekçilerin yasa ve anayasa sorunlarına ve AKP hükümetinin yapmaya çalıştığı yasal-anayasal değişikliklere ilkin bu temel ayrım ve gerçekleri göz önünde tutarak yaklaşmalarını zorunlu kılmaktadır. Tekelci sermayenin çıkarlarını koruma ve kollamada anlayış birliği içinde olup, devlet gücüne kumanda üzerine birbirleriyle çatışan güçlerden birine taraf olmanın cezasını çekmemek için bu ilk koşuldur. Öyleyse AKP hükümeti ile ona payanda olarak arpalıklarını büyüten liberallerin, tüm devlet kurumlarının AKP ve cephesi tarafından kontrol edileceği bir değişikliği “demokrasi” olarak tanımlayıp emekçileri, emekçi kuruluşlarını, aydınları ve sendikacıları yandaş olmaya çağrıları tereddütsüz reddedilirken, halkın iktisadi, sosyal ve siyasal temel taleplerini esas alan yasal-anayasal düzenlemeler için tüm sermaye güçlerine açıktan cephe alarak, işçi sınıfı ve emekçilerin kendi net tutumlarıyla mücadele yükseltilmelidir.
Cunta ürünü ve baştan sona antidemokratik mevcut anayasa ve yasalar tümüyle ve esastan değişmelidir. AKP ve hükümeti mevcut anayasa ve yasaların genel içerikleriyle uluslararası ve “ulusal” büyük sermayenin çıkarlarını ifade ediyor olmalarının yarattığı tepkiyi; başlıca devlet kurumlarının halk kitleleri nezdinde güven yitimini, nüfusun geniş kesimleri tarafından tasvip edilmeyen ve emekçi kitlelerine zorla dayatılan mevcut durumu, “Güç toplama alanı” ve olanağı olarak kullanılıyor. AKP Anayasa Mahkemesi’ni ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu da ele geçirerek, temel devlet kurumlarına hakimiyetini tahkim etmek istiyor. “Kuvvetler ayrılığı” yerine, kendi “uhdesinde” kuvvetler birliğini gerçekleştirerek tahakküm gücünü artırmaya çalışıyor. İstismarda deneyimli bir gelenekten olan bu parti ve hükümetinin, planlarını yakın-orta dönemde yönetimde olmaya devam etme, başbakan ve cumhurbaşkanlığının elinde kalması olasılığı üzerinden yaptığı kesindir. Demokratik taleplere karşı saldırgan ve gerici bu parti ve hükümetinin planlarına karşı çıkanları gerici olarak damgalayıp tehdit etmesi, hedeflerine ulaşırsa eğer, kitleleri daha büyük tehlikelerin beklediğinin de göstergesidir. Partiler yasasına dokunmaması, seçim barajını korumayı sürdürmesi, cumhurbaşkanını geniş yetkilerle donatan yasal düzenlemeleri yürürlükte tutması vb. bunu gösteriyor.
AKP ve hükümetinin “Anayasa değişiklik taslağı”nda işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi yönünde en küçük bir belirleme yoktur. “Memurlar”a toplusözleşme hakkı(!) göz boyayarak destek almaya yönelik bir manevradır. İşsizliğe, esnek çalışmaya, özelleştirmeye, asgari ücretin vergi dışı tutulmasına, sağlık ve eğitimin emekçi aileleri yararına bir düzenleme söz konusu değildir. Bu da, işçi sınıfı ve emekçilerin böylesi bir “değişiklik paketi”ne destek sunmaları için gerekli herhangi nedenin olmadığını gösterir. Emekçiler bu gerici ‘planlar’a, kendilerine karşı polis ve jandarma gücü daha fazla kullanılsın, üzerlerine zehirli gaz boşaltılsın, Kürt çocuklarına onlarca yıl ceza verilsin,din ve inançlar istismar edilsin diye mi destek olacaklar?
Ama hayır, “demokratikleşme”(!)nin kıstası emekçilerin haklarına yaklaşımdır. AKP ve hükümetinin, siyasal sistemi hukuku -ayaklar altına alması bir yana-, partisinin ve ideolojik görüşlerinin aygıtı olarak yeniden düzenlemek istemektedir. Politikalarının ve Anayasa Mahkemesi ve HSYK üzerine planlarının demokratik haklarda genişleme-iyileştirme ile bir ilgisi yoktur. AKP’nin politik entrikalarına ancak yaşamdan öğrenememiş ve ülke ve halkının çıkarlarına karşıt politikalarını halk yararına göstermede inatçı ve pervasız bir hükümet ve partisinin yaptıklarından ders çıkaramamış olanlar destek sunabilirler. İşçi sınıfı ve emekçilerin hakları için yeni bir yöneliş içine girdikleri günümüz koşullarında, sömürü ve baskı aygıtının kumanda kabininde kimin duracağının belirleneceği bir çatışmaya yedeklenmek için bir neden bulunmuyor. Gerekli olan, anayasa ve tüm yasaların baştan sona, işçi ve emekçilerin temel insani gereksinmelerinin karşılanması, baskı ve yasakların ortadan kaldırılması, Kürt-Türk ulusal tam hak eşitliğinin yasal-anayasal teminat altına alınması, seçim barajının kaldırılması, siyasal partiler yasası, Polis Vazife Ve Salahiyetleri Kanunu, TSK İç Hizmetler Yasası gibi despotik militarist ve gerici tüm yasaların iptali için mücadeleyi yükseltmektir.
Hükümetin ve arkasındaki sermaye güçlerinin çanağında yemlenen liberal yedeklenmeciler halkın haklarına karşı pervasızca saldırganlığın yanında durmayı, bu baskı ile mevcut olan arasındaki “nicel fark”ı allayıp pullayarak demokrasi diye yutturmayı generallerin kılıcı ve postallarının ardına gizlenerek yapmaya çalışıyorlar. Hesaplarını boşa çıkarmak, siyasal özgürlükler ve hak eşitliği mücadelesini ilerletmeye hizmet edecektir.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

AKP kampanyasının parçası

SONRAKİ HABER

Eğitim sistemi haksızlıklarla dolu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...