09 Nisan 2010 00:00
ARASIRA
Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen hafta Alman sermayesinin çıkarlarını savunan bir tüccar olarak ikinci kez Türkiyeyi ziyaret etti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen hafta Alman sermayesinin çıkarlarını savunan bir tüccar olarak ikinci kez Türkiyeyi ziyaret etti.
Merkelin iki günlük gezisinin programında yıl sonunda sona erecek Almanya ile Türkiye arasındaki Çifte Vergilendirme Sözleşmesi, ekonomik ilişkilerin yoğunlaştırılması, Türkiyenin ABye katılımı ile ilgili pazarlıklar, İrana yönelik yaptırım politikaları ve AB tarafından planlanan Kafkasyadan Orta Avrupaya petrol taşınmasını hedefleyen milyonluk Nabucco Projesi vardı. Merkelin isteği, Türkiyeye ihracatın artırılması ve Türkiyenin Alman sermayesinin kârını artırmak için talan edilmesine devam edilmesi. Ortak Gümrük Antlaşmasına bağlı olarak Almanya, 1996dan beri Türkiyeye ithal ettiğinin çok üstünde mal ihraç ediyor. 2008 yılında Türkiyeden 9.7 milyar avroluk mal alınırken 15.1 milyar avroluk mal satıldı. 2009 yılında Alman Hükümeti, Türkiyeye yönelik ihracatta bir düşüş olduğundan şikayetçi oldu. Bu durumun en hızlı şekilde düzeltilmesi gerekiyor.
80li yıllarda liberalleşme ve ABye giriş pazarlıklarına bağlı olarak Türkiyede 300 devlet işletmesi özelleştirildi. Tekstil, demir-çelik, petrol rafinerisi, elektrik işletmeleri yanında tütün ve alkol üreten devlet işletmesi TEKEL de özelleştirildi. Şu an 12 bin TEKEL işçisi özelleştirmenin neden olduğu kitlesel işten atmalara karşı mücadele ediyor. 2010 yılında şeker işletmelerinin ve uzun vadede de suyun özelleştirilmesi planlanmış durumda.
Angela Merkelin ekonomik delegasyonu bu alanlar dikkate alınarak düzenlendi. Heyette Alman silah tekelleri Rheinmetall AG, Diehl Stiftung & Co. KG und EADSin yönetim kurulu başkanları da yer aldı. Suyun özelleştirilmesinden pay almak için Berlinwasser International AG, RWE AG, EnBW AG gibi enerji tekelleri heyete katılırken telekomünikasyon alanındaki Alman tekeli Deutschen Telekom AG ve demiryolları tekeli Deutsche Bahn AG kendileriyle ilgili özelleştirme projelerinden yararlanmak için Merkelle beraber ticari geziye katıldılar.
Sadece Almanyanın ekonomik çıkarlarının esas alındığı, Türkiyenin Alman malları için pazar olarak görüldüğü Türkiye politikası, hükümet partileri yanında SPD ve Yeşiller tarafından da destekleniyor. Örneğin SPD Başkanı Sigmar Gabriel, Merkelin Türkiyenin ABye girmesini reddederek Alman sermayesinin çıkarlarını tehlikeye soktuğunu söyledi. Aslında paniğe gerek yok: İster imtiyazlı ortaklık olsun ister Türkiyenin AB üyeliği onaylansın kazanan Alman sermayesi olacak. Kaybeden ise her halükarda Türkiye halkı!
11 yıllık hükümeti döneminde SPDnin yaptığı gibi Merkel de ne Türkiyede ne de Almanyada yaşayan Türkiyelilerin toplumsal ve politik koşullarının iyileştirilmesiyle ilgileniyor.
Sosyal demokratlar ve Yeşiller tarafından sürekli olarak gündeme getirilen Türkiye ve insan sevgisi nedeniyle AB üyeliğinin onaylanması talebi Türkiye halkıyla dalga geçmektir. Aslında bu talebin ardında Alman sermayesinin çıkarlarının savunulması yatmaktadır.
25 Martta Sol Parti Meclis Grubunun verdiği Türkiyede sendikal hakların demokratikleştirilmesi önergesiyle ilgili mecliste konuşma yapan Yeşiller Başkanı Claudia Roth, Türkiyenin AB üyeliğinin büyük stratejik önemi olduğunu söyleyerek bunu ortaya koydu. Burada büyük stratejik önemden, toplumsal ve politik açıdan insan haklarının iyileştirilmesinin söz konusu edilmediği, sola en uzak olan kişiler tarafından bile anlaşılabilecek bir şeydir. Irkçılık karşıtıymış gibi davranılıyor ama sadece Alman sermayesinin daha fazla kâr etmesi için çaba harcanıyor. İşte bu nedenle Türkiyenin AB üyeliğine sermaye ve hükümetler değil Türkiye ve Avrupa Birliği halkları karar vermelidir.
Sol Parti Meclis Grubu Uluslararası İlişkiler Sözcüsü ve Federal Parlamento Dışişleri Komisyonu üyesi olan
Sevim Dağdelen, Almanya Başbakanı Angela Merkelin Türkiye ziyareti delegasyonunda yer aldı.
Sevim Dağdelen