19 Nisan 2010 00:00

EKONOMİ VE POLİTİKA

Sanki evvelki hafta yapılmış olan Marmara Üniversitesi Mezunlar Derneği toplantısına nazire olarak, geçtiğimiz...

Paylaş

Sanki evvelki hafta yapılmış olan Marmara Üniversitesi Mezunlar Derneği toplantısına nazire olarak, geçtiğimiz hafta da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunları Derneği yıllık toplantısını gerçekleştirdi. İFMC’nin bu yılki toplantı konusu “Değişen Kurumlar” idi. Üç gün boyunca, Türkiye’de değişen siyaset kurumları, ekonomi kurumları, emekçi ilişkileri ele alındı ve ilginç tartışmalar yapıldı. Ancak, üzülerek belirtmek isterim ki; bu tür toplumsal sorunların tartışıldığı akademik nitelikli toplantılar, artık yeteri kadar seyirci toplayamıyor. “Dağılan toplum” görüntüsü sergileyen bu ortamda, tek başına kurtuluş mümkünmüş gibi bir anlamda herkes kendisini kurtarmaya çalışmakta, hemen kimse toplumsal sorunlara fazla ilgi duymamaktadır. Nitekim, geçmiş zamanlarda piyasaya çıkmış olan bir sinema yapıtı ya da bir roman, toplumsal sorunlarla ilgi derecesine göre değerlendirilirken; günümüzde bu tür yapıtların gişe rekorları öne çıkmaktadır. Bu durum, ikili patolojiyi ortaya koymaktadır. Bir yandan toplum siyasi bağlamda uzun dönemli hiçbir bilince veya endişeye sahip olmadığı gibi sanatçılar da eserlerini oluştururken hiçbir etiksel ve pedagojik yargı taşımamaktalar. Hatta diyebilirim ki, sanatçı olarak ortaya saçılanlar toplumla fazla ilgilenmeyip, kazançlarıyla yetinmeyi yeğlerken, toplumu yozlaştırmaktadırlar.
İFMC toplantısında tartışılan konuların temelini, genelde dünyamızın ve özellikle de Türkiye’nin “Yeni Dünya Düzeni” ya da “küreselleşme” politikaları ile savrulurken siyaset, yargı, üniversite vb. üst yapı kurumlarında ne tür değişikliklere sahne olduğu oluşturdu. Tartışmaların ortaya koyduğu gerçek şu oldu ki; altyapıdaki üretim ilişkilerinin dönüşümü, kendi manevra alanını oluşturabilmek için tüm üstyapı kurumlarını kaçınılmaz olarak dönüştürmektedir. Dolayısıyla, dünyada olduğu kadar Türkiye’deki siyaset ve yönetimde gördüğümüz dönüşümlerin neyi amaçladığının anlaşılması için altyapıdaki dönüşümlerin irdelenmesi kaçınılmazdır.
Toplantılarda varılan ortak görüşleri birkaç noktada toplamak gerekirse, şu konuların altını çizebilirim: Bir kere, ekonomi ile siyaset birbirinden ayrılmakta ve ekonomi teknik bir konu olarak ele alınmakta ve siyasetten uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Bu ayrışmanın nedeni ise şöyle açıklanmaktadır: Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni, uluslararası sermaye hakimiyetinde ilerlerken çevre halklarını sömürmekte ve yoksullaştırmaktadır. Bu süreçte, uluslararası sermayenin talepleriyle yerel halkın sıkıntıları arasında kalan çevre ekonomiler, siyasette zorlanmaktadır. Uluslararsı sermayenin tercih ve taleplerinin tüm yerküreye yaygınlaştırılması için ekonomiler tektipleştirilirken, ulusal ekonomilerde siyasal işleyiş dışında “Sermaye Kurulu” ya da “Enerji Kurulu” vb. kurullar oluşturularak, uluslararası sermayenin tercihleri iç ekonomiye yansıtılmakta ve iç piyasalar, halkın tercihleri doğrultusunda değil de uluslarası sermayenin direktifleri doğrultusunda şekillendirilmektedir.
Bu sürecin suhuletle işletilebilmesi amacıyla, ulusal siyasetler lider sultasında yürütülmekte; alınan kararların bürokrasi ve yargı sürecine takılmasını engelleyebilmek için de yasama organı lider baskısı altına alınırken, yürütme yasamaya hakim konuma çekilmekte ve yargı engeli aşılmaya çalışılmaktadır. Böylece, yeni yapılanmada yasama, yürütme ve yargı olarak belirlenen “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ihlal edilmekte ve lider yönetimi yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
Emek cephesinde de uluslararası sermayenin saldırıları ulusal siyasal erk tarafından çeşitli yasalar ve uygulamalarla desteklenmektedir. Deregülasyon, esnek istihdam, parçalı üretim vb. emeği esnekleştirici uygulamalar devreye sokulmaktadır. Daha da ileri gidilerek, emekçi örgütleri eritilirken “istihdam büroları” ya da “işçi kiralama” gibi emeği mutlak olarak metalaştırmaya yönelik önlemler peşpeşe devreye sokulmaktadır.
Tüm bu ve benzeri olumsuz üstyapı dönüşümlerinin akademik alandaki izdüşümleri de, bir yandan vakıf üniversitelerinin geliştirilmesi, diğer yandan proje destekli ve sermaye yanlı örgütlenme modellerine sürüklenilip, Bologna sürecine entegre olunarak, üniversitelerin sulandırılması ve etkisizleştirilmesi ile gerçekleştirilmektedir.
İZZETTİN ÖNDER
ÖNCEKİ HABER

TÜİK’in işsizlik rakamı güven vermiyor

SONRAKİ HABER

Konfederasyonlar farklı ama işçilerin sorunları ortak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...