21 Nisan 2010 00:00

UFUK

Türkiye geçtiğimiz haftayı, kapatılan DTP’nin Eş Genel Başkanı Ahmet Türk’e yumruklu saldırı ile açtı, Enerji Bakanı Taner Yıldız’a yumruklu saldırıyla kapattı.

Paylaş

Türkiye geçtiğimiz haftayı, kapatılan DTP’nin Eş Genel Başkanı Ahmet Türk’e yumruklu saldırı ile açtı, Enerji Bakanı Taner Yıldız’a yumruklu saldırıyla kapattı.
Medyanın Ogün Samastları dışındaki geniş bir kesim Türk’e saldırıyı tepkiyle karşıladı ve bu türden saldırıların iki halkı birbirine düşürmeye yönelik ciddi bir tehlike içerdiği konusunda geniş bir çevrenin mutabık olduğunu söyleyebiliriz.
Bakan Yıldız’a yönelik olarak Kayseri’de gerçekleşen saldırı sonrası ise, akıllara ‘Yumruklar aynı merkezden mi?’ sorusu geldi. Çeşitli basın yayın organlarında gündeme getirilen bu sorunun, ülkenin politik ortamını izleyen aklı başında herkes tarafından bir ihtimal olarak düşünülmesi son derece normal.
Ancak her iki saldırı açısından belki bir o kadar önemli olan ise, bu saldırıların arkasında örgütlü güçler çıkmasının onların ciddiyetini azaltmayacağı gerçeği idi. Bu tür eylemler -örgütlü bir tezgah olma ihtimalini dışta bırakarak dahi düşünsek- ülkede bu güne kadar Kürt sorunu üzerinden estirilen şovenizm, örgütlenen nefret kültürünün dolaysız sonuçlarıdır. Kürt sorunu konusunda bir yandan operasyonları sürekli gündemde tutarken, onun bir tamamlayıcısı olarak da içeride nefret ve öfke ekenler, şimdi yumruk biçiyorlar.
Milliyetçiliğin bu kadar popülerleştirdiği, ülkede belli vatandaşların generaller tarafından ‘sözde vatandaş’ olarak tanımlandığı, böyle tanımlanan vatandaşlara karşı pompalı tüfeklerle saldıranların ülkenin başbakanı tarafından ‘duyarlı vatandaş’ olarak tanımlandığı bir atmosferin ülke içinde nasıl bir iklimi kışkırtacağı açıktır.
Türkiye’de cezai yaptırımlara meşruiyet kazandırmak için yasal Kürt partileriyle ve onların vekilleriyle PKK arasındaki ilişki tespiti konusunda bu kadar istekli olanların, askeri operasyonlarla Bakan Yıldız’a yumruklu saldırı arasındaki ilişkiyi tespit etmek konusunda aynı gayretkeşliği göstermemeleri şaşırtıcı değil. Ne var ki, bu türden saldırıların operasyon kültüründen bağımsız olarak ele alınması da mümkün değil.
Kürt sorunuyla ilgili olarak onlarca yıldır gündemde olan çatışma ve operasyon sürecinde, Kayseri’ye, Samsun’a, Trabzon’a, Tokat’a, Eskişehir’e, İzmir’e, Muğla’ya, Aydın’a gelen asker cenazelerinin nasıl bir sosyal psikolojik ortamı beslediği, tetiklediğini görmek ve bunun sonuçlarını hesap etmek yerine, bu sosyal psikolojik iklimin ‘Vatan sana canım feda’, ‘Her Türk asker doğar’ ifadelerinde dışa vurulan ‘milli şuuru’ beslediğini varsayanların, Türk’e ve Yıldız’a atılan yumruklardan pek rahatsız olması da beklenemez.
Yıllardır ülkenin iki yakasından gençlerin hayatlarına son veren bu çatışma sürecini, “Terörle mücadelede kararlılık” adına destekleyenlerin, bunun sonucu olan iç iklimden rahatsız olabileceğini düşünmek tam bir saflık olur.
Ancak, evladının askerden ya da dağdan sağ dönüp dönemeyeceğinin endişesiyle saçları hızla ağaran ana ve babaların ülkesi olmak, bu ülkenin kaderi midir? Gençlerin can korkusu olmadan, ana ve babaların da evlat acısından uzak olarak yaşayabilecekleri bir ülke olmak için, çatışmalarla dolu daha kaç yılın geçmesi gerekiyor? Çatışmalarla geçen günlerin içerideki yansımasının yumrukların arasındaki bir siyasi iklim olduğunu gören herkesin, bu sürecin sonlanması için elini taşın altına koyması gerektiği açıktır.
Siyasi varlığını halkların birbirine karşı kamplaştırılmasında, kışkırtılmasında ve savaş ortamının devamında görenlerin, hem beslediği, hem de beslendiği bu kanlı süreci tersi çevirmek, bu ülkeyi ve insanını gerçekten seven herkese büyük sorumluluklar yüklemektedir.
FATİH POLAT
ÖNCEKİ HABER

10 binde 7 ‘Hayır’ çıktı!

SONRAKİ HABER

Genelkurmay o polislerin peşinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...