12 Mart 2011 16:18

Özelleştirme sadece özelleştirme değildir

Kadın cinayetleri, tecavüz, taciz, şiddet, işten atma haberleri 8 Mart haftasında da hız kesmedi malumumuz. Önümüz seçim ya, “Kadınlar anamız, bacımız, baş tacımız” şeklindeki sahtekarlık gösterileri de çoğalıp, çeşitlendi. 8 Mart haftasında yayınlanan son seçim anketinde, örneğin AKP’nin en ç

Özelleştirme sadece özelleştirme değildir
Paylaş
Serpil İlgün

Başta, izledikleri politikalarla kadınların gördüğü her türlü şiddetin sorumlusu olan AKP ve Başbakan Erdoğan olmak üzere, bu politikaların her düzeyde sürdürücüleri de seçimin bir numaralı hedef kitlesine dönük 8 Mart müsamerelerini daha bir yaygınlaştırdılar. Borsanın açılış gongunu kadınlara çaldırdılar, belediye başkanları kapı kapı dolaşıp karanfil dağıttılar, milletvekili olmak isteyenler köylere varıp, şaşkınlıkları her hallerinden belli olan köy kadınlarına, evlerinin en değerli köşelerinde saklamaları için Atatürk’ün “Kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın” yazılı hediyelik heykelcikler dağıttılar. Diyanet İşleri Başkanlığı da 8 Martı unutmadı ve nicedir hazırlıklarından haberdar olduğumuz “aile imamlığı” projesinin startını 8 Martta verdi. Diyanet, “Gayemiz camiye gelemeyenleri de evinde ziyaret edip birebir görüşmek ve dini birtakım meseleleri müzakere etmek. Varsa bir sorunları bunları oturup birlikte çözmek” dese de, biz bunun Türkçe mealinin, “Kadınların daha çok tevekkül etmeye yönlendirilmeleri, baskı altına alınmaları” olduğunu biliyoruz. İşte tüm bu yapay söylemler/eylemler devam ederken de kadınlar olarak canımız yanmaya, eksilmeye devam ettik. Ama kadına yönelik şiddet haberleri arasında bir tecavüz haberi vardı ki, “Altını çizmek, kaybolup gitmesine izin vermemek gerek” diye düşündük. Zira, nasıl yazsak zor, nerden başlasak nefessiz bırakan bu tecavüz haberini diğerlerinden ayıran bir yan var. Çünkü tecavüze uğrayan kadın arkadaşımızın bu dehşeti yaşamasının özelleştirme ve taşeronlaştırmayla doğrudan ilgisi var.

Gazetemizde de yıllardır her vesileyle vurgulandığı üzere, özelleştirme ve taşeronlaştırma, güvencesiz çalışma, işsizlik dolayısıyla yoksulluk anlamına geliyor. Bu sonuçları yaşadıkça daha iyi kavrıyoruz. Ancak bunlara ek olarak özelleştirmeler, biz kadınların hayatına tecavüz, taciz, fiziksel ve psikolojik şiddet olarak da değiyor ki, söz konusu acı olay, bunun çok somut örneklerinden biri ne yazık ki.

BIRAKALIM BAYAN!

Önce, 4 Mart günü Habertürk gazetesinde “İETT otobüsünde tecavüz dehşeti başlığı ile verilen haberi olduğu gibi aktaralım: “İstanbul’da, özel bir şirkette çalışan 45 yaşındaki G.G., önceki akşam arkadaşları ile Beyoğlu’nda buluşmak için evinden çıktı. Durakta otobüs beklemeye başlayan kadının önünde, üzerinde ‘İETT Personel Servisi’ yazılı tabela bulunan otobüs durdu. Adının A.K. olduğu belirlenen sürücü, kadına gideceği yere götürebileceklerini söyledi. G.G. de sürücü A.K. ile arkadaşı S.T.’nin içinde bulunduğu otobüse bindi. Ancak Taksim’e doğru yol alan sürücü, bir anda otobüsü otoyola çıkardı. Kaçırıldığını anlayan kadın, çığlık atarak yardım istedi. Otobüs otoyolda hızla ilerlerken önce S.T. kadını döverek tecavüz etti. Ardından direksiyona geçti. Daha sonra sürücü A.K. de yine otobüs seyir halindeyken kadına tecavüz etti. Bununla da yetinmeyen ikili, otobüsü Başakşehir’deki bir ormanlık alana götürdü. İki arkadaş kadını grup sekse zorladı. Öldüresiye dövdükleri ve cep telefonunu gasbettikleri kadını, yol kenarına atıp kaçtılar. Bir vatandaş kadını görüp polise haber verdi. Başakşehir Asayiş Bürosu ekipleri, çevredeki güvenlik kameralarından otobüsün plakasını tespit etti. Yapılan plaka sorgulamalarında otobüsün özel bir şirkete bağlı olduğu ve İETT Personel Servisi olarak kullanıldığı belirlendi. A.K. ve S.T.” (Kadına yönelik şiddete çok duyarlı medyanın iki tecavüzcü alçağın isimlerini deşifre etmeme özenine dikkatinizi çekmek isteriz) “aynı gün evlerine yapılan operasyonla yakalandı. Emniyet Müdürlüğünde sorgulanan ikili suçlamaları reddederek, kadınla para karşılığı ilişkiye girdiklerini savundu. İkili, ‘Gasp, hürriyeti tehdit, tecavüz ve darp’ suçlamasından adliyeye sevk edildi.” Okurken kalbiniz sıkıştı değil mi? Durun ama, daha bitmedi.

Mevzu tecavüz değil de, basit bir hırsızlıkmış gibi davranan İETT’nin açıklamasını da paylaşmak istiyoruz. Ama önce biraz durup, kendimizi tecavüze uğrayan kadın arkadaşımızın yerine koyalım.

Yaşadığımız yer şehir/kasaba neresi olursa olsun fark etmez. Evden çıkmamızın gerekçesi de önemli değil. Otobüs durağındayız. Bekle bekle otobüs gelmiyor. Hava da ayaz. Önündeki tabelada, beklediğimiz belediye otobüslerinin personelini taşıyan bir belediye otobüsü gelip önümüzde duruyor. (Lütfen dikkat. Duran otobüs, özelleştirmenin ilk ayağı olan halk otobüslerinden biri değil, bildiğiniz BELEDİYE. İstanbul’daki adıyla İETT.) “Buyurun bayan, biz de o tarafa gidiyoruz, sizi bırakalım” diyor. Hangimiz o otobüse binmeyi aklından geçirmez? “Ben olsam binmezdim” diyebiliyor musunuz sahiden? En azından binmeyi aklımızdan geçiririz değil mi? Geçiriyoruz çünkü, teklifi yapanlar, sokaktan geçen herhangi özel bir araç değil,  Geçiriyoruz çünkü GÜVENİYORUZ. Bu, Sümerbank’tan alınan ayakkabının sağlamlığına gözü kapalı güvenmek gibi. Bu, Et Balık Kurumunda at eti satılmaz demek gibi. TEKEL rakısı bozuk olmaz, TTK’nın kömürü iyidir demek gibi(ydi). Aynı durum belediye otobüsü için de geçerli değil mi?

Gelelim İETT’nin açıklamasına. Tecavüz olayına değil ama kurumun adının böyle bir olaya karışmasına çok canı sıkılan İETT’nin basın danışmanı özetle şöyle diyor: “Habere konu olan olayın İETT ve hizmetleriyle hiçbir ilgisi yoktur. İETT personelini taşıyan taşeron şirket, aynı zamanda başka firmalara da hizmet vermektedir. Olayla ilgili incelememiz tamamlandıktan sonra taşeron firmayla ilişkimiz yeniden gözden geçirilecektir.” Başbakan’ın övündüğü ileri demokrasiye bakar mısınız?

Kadından Sorumlu Devlet Bakanı’nı bir yana bırakın, İETT müdürünün istifası bile söz konusu olmuyor. Onu da bırakın yalandan da olsun, “üzgünüz” bile denmiyor. Ya ne deniyor? (Bu ne arsızlık, pişkinliktir ki) “taşeron firmayla ilişkilerimizi gözden geçireceğiz” deniyor. “Artık kimse yattığı yerden para kazanmayacak. Biz ‘Türkiye’yi marka olarak satacağız’ dediğimizde bizimle dalga geçiyorlardı. ‘Ülkemizi satmak istiyorlar’ diyorlardı. Çünkü kafa basmıyor, mantık almıyor. Yani satmak dediğiniz zaman, elma-armut satmayı anlıyorlar ama bütün bunların birer ‘marketing’ olduğunun farkında değiller.

Şimdi Türkiye bunu yakaladı” diye övünen Başbakanın gözü aydın. Kafası bir türlü basmayan özelleştirme mağdurlarına bir kişi daha eklendi. “Marketing”i, tecavüze uğrayan arkadaşımıza, onun yakınlarına gitsin anlatsın bakalım. Onun da gözünün içine baka baka “Kadına yönelik şiddet alçaklıktır” desin. Başbakanın ileri demokrasisi budur işte. “Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapın” ya da “Kadınla erkek eşit değildir” dediğinde ileri demokrasisini anlamıştık zaten. Yaşadıklarımız, bu tavrın sonuçlarından ibarettir. (İSTANBUL/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Nükleer tehdit devam ediyor

SONRAKİ HABER

'Çok ses, tek yürek'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...