23 Nisan 2010 00:00
ÖRGÜTLÜ BASIN
İzlandada geçen hafta patlayan volkanın tüm Avrupayı kaplayan kül bulutu altında, 16-18 Nisan ...
İzlandada geçen hafta patlayan volkanın tüm Avrupayı kaplayan kül bulutu altında, 16-18 Nisan tarihlerinde, Avrupadaki gazeteci sendikalarının temsilcilerinin oluşturduğu Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Genel Kurulu, Türkiye Gazeteciler Sendikasının (TGS) ev sahipliğinde İstanbulda toplandı.
İzlanda felaketi; ne doğal afetlerin, ne ekonomik krizlerin, ne basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların, ne işçi sınıfı mücadelesinin, ne de rejim değişikliklerinin Avrupadaki etkilerinin yerel düzeyde kalamayacağını bir kez daha gösterdi.
Genel Kurulun açılışında yaptığımız konuşmada, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan uygulamalara işaret ederek, Türkiyenin üzerine çekilecek siyah bir örtünün bir ucu Fransaya, bir ucu İngiltereye, bir ucu Almanyaya kadar uzanır deme ihtiyacı hissettik.
Avrupalı gazetecilerin İstanbul buluşması, toplumun bilgi ve haber gereksiniminin giderilmesinde önemli bir yere sahip olan medya çalışanları ile toplumsal dinamiklerin öncüsü olan işçi sınıfının temsilcilerinin ortak hareket alanlarını görmelerini de sağladı.
Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Guy Ryder, işçi hareketinin zor yönlerini dile getirdiklerinde gazetecilerle bazen iyi geçinemeseler de, onların desteğiyle daha iyi bir noktaya ulaşacaklarına inandıklarını ifade etti.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Önceki Genel Sekreteri Mustafa Türkel, Tekel mücadelesiyle medyanın ve uluslararası işçi hareketinin önemini çok daha iyi kavradık. Gazeteciler özgür ve örgütlü olmadan, sendikal hareket özgür ve örgütlü olamaz dedi.
EFJ Genel Sekreteri Aidan White, gazeteci sendikalarının, diğer sendikal hareketlerle daha fazla işbirliği içinde olması gerektiğini vurguladı.
***
Avrupada hukuk devleti ve demokrasi üzerinde bir tartışma yok ama gazetecilik bakımından işler kötüye gidiyor. Taşeronlaştırma, işten çıkarmalar, iş saatlerinin artırılması uygulamaları yaygınlaşıyor.
Batı Avrupa sermayesi, Avrupa Birliğinin açıldığı Doğu ve Güneydoğu Avrupadaki düşük standartları hızla benimseyerek, Marxın işaret ettiği açgözlülükle, daha fazla kâr etme içgüdüsüyle ve tüm yıkıcılığıyla sınır tanımıyor.
Halkın haber alma, doğru ve gerçek bilgiye ulaşma hakkını kullanmasının ve ifade özgürlüğünün bir aracı olan medyanın, sermayenin egemenliğine girmesi; bu sermaye gücünün iktidar ile yakın işbirliği içinde olmasının özgür ve nitelikli yayıncılığı olumsuz etkilemesi; Fransa ve İtalya örneklerinde olduğu gibi başbakan ve cumhurbaşkanlarının, devletten mali destek gören yayın kuruluşlarına doğrudan müdahalesi ve bu kuruluşların yönetim kademelerini kendi yakınlarıyla doldurmaları Avrupadaki gazeteci sendikalarının eleştirdiği uygulamaların başında geliyor ve onlar için geniş bir mücadele alanı oluşturuyor. Uygar dünyanın tarafsız devleti konumundaki İsviçrede gazetecilerin 6 yıldır toplu iş sözleşmesi imzalayamamasına, bu ülkenin Cenevre kentinde her yıl haziran ayında toplanan Uluslararası Çalışma Örgütü nasıl yaklaşır acaba?
Bütün bu olumsuz gelişmeler, Avrupada medya sektöründe sendikal örgütlülüğün zayıflatılmasıyla birlikte yaygınlaşıyor. Sendikal örgütlülük; özgür yayıncılık ve editoryal bağımsızlığın teminatı bakımından ciddi bir kontrol mekanizmasıdır.
Ama burada sorumluluğu tek başına sendikal örgütlere ve çalışanlara yüklemek de fazlasıyla kolaycılık olacaktır. İktidarı ele geçiren sermaye, medyada sendikal örgütlüğü zayıflatan yasal ve fiili hak ihlallerine bilerek göz yumuyor. Çünkü medyayı kendi kontrolleri altında tutmak işlerine geliyor.
***
Avrupada durum böyleyken; Türkiyede, demokrasinin geleceği, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkeleri üzerinde ciddi tartışmaların yapıldığı bir ortamda, İşlerin aslında iyiye gittiği, devlet organlarının askeri vesayetten kurtulup sivilleştiği, medyanın da aynı paralelde bu siyasi iktidar sayesinde sivilleştiği, diğer yandan istihdamın genişlemesinin önündeki en büyük engelin kıdem tazminatı olduğu savunmaları, olayları özüne bakarak değil biçimsel olarak tartışma alışkanlığımızdan ta Tanzimat dönemlerinden beri kurtulamadığımız anlamına geliyor. İktidarların sihirli sopasıyla sivilleştirildiği iddia edilen medya, bir siyasi gücün güdümünden çıkıp öteki siyasi gücün güdümüne girer. Tam da sivil toplumun kendisi olan işçi hareketinin haklarını ve taleplerini görmezden gelen bir medyanın; kendi bünyesindeki sendikalaşma hareketlerine saygı duymayan bir sahiplik yapısının sivilleşme anlayışının tarikat vesayetinden sıyrılabilmesi de mümkün değildir.
***
EFJ Genel Kurulunun Türkiye açısından bir başka anlamı elbette, Türkiye Gazeteciler Sendikasının bir temsilcisinin EFJ Yönetim Kuruluna seçilmiş olmasıdır. Böylece Türkiyedeki basın çalışanları, önümüzdeki
3 yıllık dönemde Avrupanın başkenti sayılan Brükselde temsil hakkına sahip olacaktır. Türkiyenin AB üyeliği sürecinde önemli bir dönem olan 2010-2013 yıllarında, gazetecilerin sendikal haklarıyla ilgili sorunlar, basın ve ifade özgürlüğü önündeki engeller, AB yetkililerine doğrudan doğruya aktarılabilecek. Bunun ilk sonuçlarını, bu yılın sonbaharında yayımlanacak AB İlerleme Raporunda hep birlikte görebileceğiz.
ERCAN İPEKÇİ