25 Nisan 2010 00:00

Bir otokratın ölümü ve bir kahramanın doğuşu

“Samaranch, General Franco’nun diktatörlüğü zamanında mavi üniforma giyen, sağ elini havaya kaldırarak selam veren biri olarak tanınıyordu; 1980’den sonra dünya sporunda bir kral olarak tahta çıktı. Her ikisi(Joao Havelange) de çok büyük miktarlara varan paralarla oynamaktadırlar; sakın bu paraların ne kadar olduğunu kendilerine sormaya kalkmayın; bu konuda son derecede ketum olduklarından bir şey söylemezler.”

Paylaş
“Samaranch, General Franco’nun diktatörlüğü zamanında mavi üniforma giyen, sağ elini havaya kaldırarak selam veren biri olarak tanınıyordu; 1980’den sonra dünya sporunda bir kral olarak tahta çıktı. Her ikisi(Joao Havelange) de çok büyük miktarlara varan paralarla oynamaktadırlar; sakın bu paraların ne kadar olduğunu kendilerine sormaya kalkmayın; bu konuda son derecede ketum olduklarından bir şey söylemezler.”Eduardo Galeano, geçtiğimiz çarşamba günü hayata gözlerini yuman eski Olimpiyat Komitesi Başkanı (diktatörü) Juan Antonio Samaranch için 1990’larda bu satırları kaleme almıştı. Palto değil kafa tutan gazetecilerin, yazarların güzelliği burada işte. Ana akım medyada hakkında düzülen methiyelerden sonra Samaranch’ı daha önce duymamış birisi kendisini evliya belleyebilirdi. Neyse ki dünyada utanmazları utandırmak için yazan Galeano gibi büyük yazarlar da var.Samaranch, zengin bir fabrikatörün oğlu olarak 1920’de Barcelona’da doğdu. Sınıfının bilincindeydi ve çıkarlarını kim daha iyi koruyacaksa onun yanında yer almayı adet edindi. İspanyol İç Savaşı’nda Falanjistlere katılıp General Franco’nun safında savaştı. Franco ölene kadar da kendi deyimiyle onun sadık bir hizmetçisi olarak kaldı. 1980’de Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) başına geçtiğinde dünyanın içine girdiği neo-liberal değişimi spor alanında en iyi uygulayacak kişi olduğu gayet iyi biliniyordu. Spor, Soğuk Savaş’ın denge ve propaganda aracı olmaktan post-ideolojik dönemin neo-liberal baskı aracına dönüşürken en büyük yardımı Samaranch ve FIFA başkanı Joao Havelange’dan aldı. John Pilger’ın bu haftaki yazısında belirttiği gibi bugün FIFA ve IOC, Wall Street’le Pentagon’un tek vücutta birleşmiş haline dönüştüyse bunda en büyük pay bu ikiliye aittir.Günümüzde endüstri sporlarında küfrettiğimiz ne varsa büyük kısmını merhum Samaranch’a borçluyuz. Samaranch’ın görev başına gelmesi ve özellikle de 1988 Seul Olimpiyatları’yla birlikte uluslararası spor organizasyonları kentsel baskılama aracı olarak kapitalizmin önemli silahlarından biri haline geldi. Dünyanın dört bir yanındaki metropoller, kendilerini seçici komitelere beğendirebilmek ve kriterlere uyabilmek için bu etkinlikleri bir “kentsel dönüşüm” bahanesi olarak kullandılar. O tarihten bugüne mevzubahis şehirlerde 3.5 milyonun üzerinde kent yoksulu evleri yıkılmak suretiyle kent çeperlerine sürgün edildi. Yine Samaranch’la birlikte amatör ruhun son kırıntıları da spor çevrelerinden uzaklaştırıldı. Spor, sosyal adaletsizliğin kalelerinden biri haline getirildi ve etrafında anlamsız paralar döndürülmeye başlandı. Tüm bu aşırı ticarileşmenin kaçınılmaz sonucu olarak rüşvet, şike ve bahis skandalları en büyük organizasyonların dahi tepesinden eksik olmadı.Samaranch, büyük bir imparatorluk kurdu ve gözü arkada gitmiyor. Başta, şu anki Olimpiyat Komitesi Başkanı Jacques Rogge olmak üzere spor elitleri onun mirasını yaşatmaya kararlılar ve bunun için de hiçbir gözü karalıktan kaçınmıyorlar. Pekin’de milyonlarca insanın evi yıkılırken, Vancouver’da ormanlar katledilirken ve elbette Caster Semenya’nın atletik kariyeri uçurumun kenarına itilirken Samaranch’ı ve onun şekillendirdiği olimpik endüstri mirasını unutmak mümkün mü?CESUR KIZIN RESTİHer ne hikmetse bir türlü cinsiyet testinin sonuçları açıklanmayan Caster Semenya direnmeye devam ettiği sürece yazmaya devam edeceğim. Bilinsin ki, bir yerlerde Samaranch’ların, Havelange’ların otokratlığında semiren spor imparatorluğuna direnen yürekler atmaya devam ediyor.Hafta içinde Semenya, Pretoria’da (Güney Afrika Cumhuriyeti) zor koşullar altında çalışan atletlere yardımcı olmak için açtığı spor akademisi sebebiyle bir basın toplantısı düzenledi. 19 yaşında, spor kariyerinin devam edip etmeyeceği belirsiz ve bugüne kadar kazandığı para miktarı cüzi olan bir atlet için “hayırseverliğin” çok ötesinde bir davranış ama Semenya’nın övülecek daha önemli özellikleri var.Basın toplantısında Semenya’nın IAAF’e bir çift sözü vardı: “Samimiyetle söylüyorum atletizm benim umurumda bile değil, koşmak her şey demek değildir. Onlar(IAAF) istedikleri kararı alsınlar. Atletizme muhtaç değilim, üniversiteye gidiyorum, akademim var, iyi durumdayım. Artık umurumda bile değil fakat şu bilinsin: Atletizme devam edip etmeyeceğime sadece ben karar verebilirim, onlar değil.”Ne denebilir ki bu sözlerin üstüne? Caster Semenya’yı ilk günden beri yazıyorum. Önceleri benim için tek zafer Semenya’nın pistlere geri dönmesiydi. Bu açıklamadan sonraysa şunu görüyorum ki, Semenya bu mücadeleyi çoktan kazanmış. Cesur kızın dediği gibi IAAF ne karar verirse versin, kazanan Semenya olacak.Postasını koydu, restini gördü üstünü getirmek bize düşüyor. Mücadeleye devam!..
M.Fabian Sözmen
ÖNCEKİ HABER

Zarar

SONRAKİ HABER

Yatıyos, kalkıyos, atıyos…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...