‘Üstümüze su mu sıktıracaksınız?’

Gökhan Durmuş

8 aydır Başkanlar Kurulunu toplamayan Türk-İş’in hiçbir şey yapmadığının en açık örneği olduğunu belirten Ayçin, saldırılar karşısında ‘Sokaklara çıkalım eylem yapalım’ önerisi getiren sendikalara, Türk-İş yönetiminin “Ne o bizi sokağa çıkartıp üstümüze su mu sıktıracaksınız? Bizi sokağa çıkartıp gözaltına mı aldıracaksınız? Polisle karşı karşıya mı getirteceksiniz?” dediğini aktardı.

Ayçin, torba yasanın en çok etkilediği sendikalardan Yol-İş sorununun kongrede delege hesabı yapılarak çözüldüğünü, Belediye-İş’in ise sele teslim edildiğini kaydetti.

Türk-İş’te en fazla tartışılan kurullardan birisi Koordinasyon Kurulu. Siz ne düşünüyorsunuz bu kurul hakkında, görevlerini yapabiliyor mu?
Bu dört yıl içerisinde Koordinasyon Kurulunun kamudaki toplusözleşmelerle ilgili  ne sonucu açısından ne de işleyiş açısından doğru önderlik ettiğini söylememiz mümkün değil. Bizim Başkanlar kurulunda söylediğimiz bir şey var. Bunun görevi sendikaları koordine etmek, örgütlü bir güç birliği oluşturmak ama maalesef oluşturulan koordinasyon sınıfı hükümete teslim etmekten başka bir işlev görmüyor. O yüzden ben her dönem faydasından çok zararının olduğunu söylüyorum. Bu mantıkla devam edecekse koordinasyon kurulu oluşturulmasının doğru olmadığını söyledik. Maalesef sendikaların da işine geldiği için her dönem sözleşmeler öncesi sendika başkanlarından ve Türk-İş yönetiminden oluşan bir koordinasyon kurulu oluşturulur. Koordinasyon kurulunun içerisinde işçinin kendisi yoktur, süreçten haberi yoktur, kendisi ile ilgili talep edilenlerden bir haberdir. Görüşmeler başlar biter kamuoyunun haberi olmaz. O zaman koordinasyon kurulu neye yarar? Gerçekten bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bu yıl toplanması ile toplanmaması, görüşmelerin yapılıp yapılmadığı konusunda sendika başkanlarını bilgi dahi alamaz oldu. Kim kimle görüşüyor haberimiz olmadı. En sonunda da anlaştık diye açıklama yaptılar. İmzalanan protokolle ne ücretler doğru düzgün arttırıldı ne de  sosyal haklar konusunda bir ilerleme sağlandı. O zaman bu kurul neyi koordine etti, işçiyi bir araya getirmiyorsunuz, işçiye sormuyorsunuz, işçiyi karar mekanizmalarına almıyorsun. Başkanlar Kurulunun pazarlıklardan bilgisi olmuyor. O zaman akla bir tek şey geliyor. Bağımsız hareket edip farklı kazanımlar elde etme ihtimali olan sendikaları topyekün alıp hükümete teslim etmek.

1 Mayıs, torba yasa, sosyal güvenlikte çok tartışıldı...
1 Mayıslar başlı başına bir vukuat. Bir işçi konfederasyonunun Başkanlar Kurulunda eğer 1 Mayısa katılıp katılmama tartışılıyorsa, olay orda bitmiştir. 1 Mayıs bir tek yönü ile tartışılır o da katılım ve içeriğin zenginliğidir. Ama bir 1 Mayısa katılıp katılmamayı, kimlerle birlikte yapılacağı yönündeki tartışmalar abesle iştigaldir. 1 Mayıslar konusunda Türk-İş yönetiminin üstüne düşen görevi yaptığını söylemek mümkün değildir.
Sosyal Güvenlik yasasında bazı düzenlemeler 2012 yılında uygulamaya girecek. Tabip odası bu konuda hem kamuoyunu hem de sendikaları uyardı. Yetmedi sokaklara çıktı eylemler yaptı, destek istedi. Güvencesizlik konusunda yapılan eylemlere Türk-İş katılmadı.
Torba yasa konusunda sesiz kaldı. Üyelerinin haklarını korumak yerine bugün kendi yönetiminin içerisinde olmasını istediği Yol-İş sorunlarını çözmüştü. Sadece Yol-İş’in göreceği zararı kesmek bir konfederasyon açısından doğru değildir. Zarar gören iki üye sendikasından birisini kurtarıp diğerinin selin önüne bırakmak anlaşılabilir bir durum değil. Torba yasaya karşı topyekün bir karşı koyuş örgütlemek gerekirken, Türk-İş 4 Nisan 2011’den beri başkanlar kurulu yapmıyor. 8 aydır başkanlar kurulu yapmayan bir konfederasyonun geriye dönüp neleri yaptığına bakmaktan çok neleri yapmadığına bakmak gerekir. 8 ayda bu ülkede köprülerin altından çok su geçti.
Bunları bir kenara koyalım Türk-İş asıl işinin içinde de yoktu. Kampana Deri’de, Savranoğlu’da 200 günü aşkın süredir direnişte, TÜMTİS uzun süre sürdürdüğü UPS mücadelesi sonucunda masaya oturmuş, grev aşamasına geldi ama Türk-İş ortada yok. Türkiye’nin hiçbir yerinde Türk-İş’i görmeniz mümkün değil. Yani şöyle bir yaklaşım var, “Biz bakanlara, Başbakana, Cumhurbaşkanına gidiyoruz” diyorlar. Hadi sokağa dediğimizde sanki masa başını reddediyormuşuz gibi algılanıyor. Kamuoyunda böyle çarpıtılıyor. Biz bu kanallar kullanılmasın demiyoruz. Sonuçta savaşlar bile masa başında bitiyor. Biz o görüşmeye giderken sokak kısmı güçlendirilmiş bir Türk-İş olarak gidin diyoruz. Hükümet üzerinde sınıfın gücünü caydırıcı bir unsura dönüştüremiyorsanız, masaya yumruğunuzu vururken arkanızda sınıfın gücü yoksa çok iyi pazarlamacı olabilirsiniz ama reklamdan öteye geçmez. Biz her sokak kısmını örgütleyelim dediğimizde “Ne o bizi sokağa çıkartıp üstümüze su mu sıktıracaksınız, bizi sokağa çıkartıp gözaltına mı aldıracaksınız, polisle karşı karşıya mı getireceksiniz” diyorlar. Eğer sokağa çıkmak gerekiyorsa çıkacaksın, polisle karşı karşıya gelmen gerekiyorsa geleceksin, tutuklanman gerekiyorsa tutuklanacaksın. Yani bu işlere soyunurken, her türlü bedeli ödeyeceğimizi söyleyerek seçiliyoruz.

Referandumda ve anayasa tartışmalarında neden sessiz kalındı?
Türk-İş Türkiye’nin her tarafında herkesten önce olması gereken bir konfederasyon. Ama maalesef hiçbir yerde yok. Mesela anayasa tartışılıyor Türk-İş ne söylüyor? Uzmanlara taslağa hazırlattık götürdük verdik. Taslağın içinde ne var kimse bilmiyor.
Referandumda Türk-İş Başkanlar Kurulu yüzde 85-90 “hayır” dedi. Ama Türk-İş başkanlar kurulundan çıkan sonuç bildirgesinde, “Biz kitle örgütüyüz, çatımız altında her türlü siyasi düşünceye sahip insanlar bulunmaktadır, bu nedenle bizim insanları bir düşünceye yönlendirmemiz doğru olmaz” diyor. İşçi kuruluşu önderlik etmek, doğruyu göstermek için vardır. Kıdem tazminatı gündemde Türk-İş “Gülün geçin” diyor. Bu ülkede durmadan cezaevleri yapılıyor, sokakta dolaşanlar şüpheli furyası içinde, kimse bir adım sonrasını kestiremez hale gelmiş, herkes evinde uyurken rahat değil, acaba beni de alacaklar mı endişesi yaşıyor. Bu ülkenin bir tarafı ateş çemberi içinde. Gittik orada toplantılar yaptık, insanlar iş, aş su istemiyor. Yarınlara ilişkin güvence istiyor, özgür olmak istiyor, ana dilinde annesini çağırabilmek istiyor. Bu kadar net söylüyorlar. Türk-İş bunlara da sesiz kalıyor. Şöyle bir şey olabilir mi? Üyelerinizden aldığınız aidatlarla kendi çocuklarınızın geleceğini garanti altına almaya çalışıyorsunuz ama üyelerinizin geleceğini garanti altına almak için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz.

Örgütlenme büroları konusunda genel kurulda alınan karar uygulanmadı ama bir çok sendikaya milyon liralara varan örgütlenme yardımı yapılmış.
Bir konfederasyon düşünün ki kendisinin kongre kararlarına bile uygun davranmıyor. Bu dönem Sendikal Güç Birliği Platformunun ortaya çıkmasının ardından oluşan bir tedirginlikle Türk-İş yönetimi sahip olduğu olanakları ve koltuğu kaybetmemek adına gerçekten sendikacılık tarihinin sayfalarına kara bir leke olarak geçecek bir takım uygulamalar yapmaya başladı. Deri-İş hep alanlarda, hep örgütlenmeye çalışan bir sendika, yine bir TÜMTİS yine Liman-İş, Petrol-İş, biz. Sayarsanız bir elin parmaklarını geçmeyecek şekilde örgütlenmeye çalışan sendikalar var. Yeni örgütlenen bir işyerinde ortama örgütlenme süresi 2.5 yıl. Davalar, mahkemeler 2.5 yılda bitiyor. Bu sürenin her bir saniyesi para ile dönüyor. Noterinden tutun da işten atılan işçiye verdiğin paraya kadar. Genel Kurulda örgütlenme havzalarını belirleme, örgütlenme büroları oluşturulması kararı alınmışsa, bir konfederasyon yönetimi şahsi tercihleri doğrultusunda bunu uygulamazlık yapamaz. Ya da birilerine örgütlenme konusunda para yardımı yaparken diğerine vermemesi kabul edilemez. Bir genel kurul aşamasında borcu olan sendikaların delegelikleri iptal ediliyor, ama bazı sendikalara örgütlenme fonundan verilen paralarla borçları kapatılıyor, delegelikleri getiriliyor.  
Şimdi bakıyorsunuz bir taraftan sürekli alanlarda olduğu için parası olmayan sendikalar var bu yüzden aidatlarını vermiyorlar. Diğer taraftakilere bakıyorsun ortada örgütlenme yok, üye sayısında artış yok ama bunlara aktarılan tonlarca para var.  Bir konfederasyonun kendi üyeleri arasında bazılarına hasmane bazılarına yandaş yaklaşması o çatı altında birliği sağlayabilmesi mümkün değil. Neden bunu yapıyorlar kendilerine gelecek oy var.


İŞÇİLER İÇİN KAYIPLARLA DOLU BİR 4 YIL

Mevcut yönetimin 4 yıllık sürecini “işçiler açısından kayıplarla dolu bir 4 yıl” olarak değerlendiren konfederasyon üyesi Ford Otosan işçileri, işçinin hakkını savunmayan, hükümet yanlısı bir Türk-iş istemediklerini belirtiyorlar. Sadece delegelerin katılımıyla gerçekleştirilecek olan genel kurulun Türk-İş içerisindeki demokrasi anlayışının göstergesi olduğunu ifade eden Ford Otosan işçileri, 10 sendikanın başlattığı muhalefet hareketinin ise umut verici olduğunu kaydediyorlar.  Türk-İş yönetimin geride bıraktığımız 4 yılda AKP Hükümetinin işçi ve emekçilere dönük saldırıları karşısında sessiz kaldığını söyleyen 8 yıllık bir Ford Otosan işçisi, “Ne yaptı Türk-İş bu dört yılda kelimenin gerçek anlamıyla sıfır. İşçi adına olumlu hiçbir şey yapmadı. Emeklilik yaşı yükseldi ses yok. Krizde işten atmalar oldu ses yok, ücretsiz izinler oldu ses yok. Ne yaptı? Sadece izledi. Biz böyle bir Türk-İş istemiyoruz. Tuttuğunu koparan, işçinin hakkını savunan bir Türk-İş istiyoruz” şeklinde konuştu. Türk-İş’in en büyük konfederasyon olarak asgari ücret görüşmelerine katıldığına değinen 10 yıllık başka bir Ford Otosan işçisi,  “Hükümet asgari ücrete yüzde 3 zam diyor. Her yıl aynı şey güya o masaya oturuyor ama hiçbir sonuç yok. Zamlar aldı başını gitti. Bunlara bir tepki vermesi gerekmez mi? Ama verilmiyor. Toplu sözleşmede enflasyona imza atılıyor. Enflasyon çıkıyor yüzde 4-5 bu zamlarla bu artışlarla yaşanır mı?” dedi. Türk-İş içerisindeki anlayışın değişebilmesi için demokratik bir yapılanmanın tesis edilmesinin şart olduğunu dile getiren 5 yıllık başka bir Ford Otosan işçisi, “İşçi temsilcisini, delegesini kendisi seçemezse, seçme ve seçilme hakkı elinden alınmışsa bu anlayışın da değişme şansı olmaz. Değişim için demokrasi şart. Kongre sadece delegelerle yapılırsa, bu delegeleri yöneticiler atarsa, işçinin o kürsüyü kullanma şansı olmazsa bu genel kuruldan işçi adına ne çıkar? Asıl değişmesi gereken bu durum” dedi.

Yarın: Sendikal Güç Birliği Platformu Türk-İş Genel Başkan adayı Mustafa Öztaşkın ile röportaj

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et