1 Mayıs 2010 01:00
YOLCULAR İÇİN EL AYNASI
Bir yolcu gördüm,
Müthiş meraklıydı ve gördüğü her şeyi hafızasına bütün ayrıntılarıyla kaydeden biriydi. Onu çoktandır tanıyor, her karşılaşmamızda anlattıklarını dinlemekten büyük haz alıyordum.
Anlat bana gördüklerini, der demez konuşmaya başlardı. O kadar hevesle, öylesine neşeli bir sesle anlatırdı ki, tıpkı şimdi olduğu gibi
Daha ilk cümleleri bitirirken, gecenin geç vakti olmasına rağmen, oturduğumuz meydana bakan pencereler birer ikişer açılır, yorgun insanlar, onun anlattıklarıyla rüyalarından uyanarak kulak kesilirlerdi.
Geceler boyu sürerdi anlattığı hikayeler, ne yasak aşklar kalırdı dinlemediğim, ne ihtiras kurbanı katillerin ibret verici akıbetleri; ne kanlı komplolarda boğulmuş zavallılar, ne ansızın kırılmış umutlar, ne de çaresiz insanların acıklı serüvenleri.
Bir gece yine havuzun kenarında oturmuş anlattıklarını dinlerken, meydana bakan pencerelerin, ama sadece onların değil, şehrin arka sokaklarına kadar bütün pencerelerin ardına kadar açıldığını ve herkesin onu dinlediğini farkettim. Belli ki anlatan kadar anlattıklarının namı da yeri göğü tutmuştu. Pencere açık kaldığı sürece dalga dalga yayılan hikayeler bu kenti aşıp dünyanın bütün sokaklarına ulaşacaktı...
O akşam söze başladığı sırada meydana üç sarhoş girdi. Kendi alemlerinden ayrılmadan bize doğru şöyle bir göz atıp geçmek üzerelerdi ki, içlerinden en sarhoş olanı kulaklarını dikti, dikkatini toplamaya çalışarak dinlemeye başladı. Daha beş dakika bile geçmeden canhıraş bir nara bütün meydanı titretti, kentin sokaklarında yankılanarak savruldu gitti.
Bizi anlatıyor, diye bağırıyordu sarhoş. Anlattığı biziz. Bizim hikayemiz...
O anda, şehrin bütün pencereleri, ansızın bastıran sağanağın hızlanan damlaları gibi ardı ardına kapandı. Bir daha açılmadılar.
ÖZCAN YURDALAN
Evrensel'i Takip Et