06 Mayıs 2010 00:00

GÖZLEM

Türkiye’de emek hareketinin en temel sorunlarının başında, bazı özel durumlar dışında, sendikaların birlikte davranabilme yeteneğini yeterince gösterememesi geliyor.

Paylaş

Türkiye’de emek hareketinin en temel sorunlarının başında, bazı özel durumlar dışında, sendikaların birlikte davranabilme yeteneğini yeterince gösterememesi geliyor. Geçmişten bugüne sendikal alanda gerçekleştirilen bütün birliktelikler büyük ölçüde hareketin koşullarının zorlamasıyla, çoğu zaman da zoraki olarak hayata geçirildi. Sendikal alanda birleşik ve güçlü bir yapının oluşturulamamasını, sendikaların kendi iç bölünmüşlüğü, sendikal bürokrasinin etkinliği, sermaye güçleri ve hükümetle kurulan ilişkiler vb. pek çok nedene bağlamak mümkün.
Herhangi bir konu üzerinden sendikalar ‘birlikte davranma’ kararı aldıklarında, o birliği oluşturan her bir yapı, artıları ve eksileriyle kendi özelliklerini koruyarak, belli bir amacı gerçekleştirmek için harekete geçme cesareti gösterdiğinde, içeriden ve dışarıdan bu birliği zayıflatmak, hatta bölmek için yoğun çaba harcanıyor. Bir taraf, sermaye güçleri ile ‘diyalog’ kapısının kapatılmaması için çabalarken, diğer taraf ‘solculuk’ adına, dönem dönem kendisini mücadelenin bile önüne koyarak hareket etmeyi marifet sayıyor. Bu şekilde oluşturulan birlikler, sınıf mücadelesinin ihtiyaçları üzerinden gerçekleştirilmediğinden, yani sınıfın gerçek anlamıyla bileşik mücadelesinin dışında oluşturulduğundan, söz konusu birliğin yapay ve kırılgan olması da kaçınılmaz oluyor.
Ayrışmaların tümü bütünleşmeye karşıt gelişir ve bütün olmaya ters bir seyir izler. Ancak bu fizik kuralı, emek hareketi açısından aynen geçerli değildir. Belli hedefler doğrultusunda birleşmek demek, elbette bütün adına parçaların kendilerini belirleyen özelliklerinden vazgeçmesi demek değildir. Öte yandan, örneğin emek mücadelesi açısından sınıfın mücadelesi karşısında engel olanlardan ayrışmak, bu mücadeleyi şu ya da bu şekilde yürütmeye çalışan her bir aktörün (sendikanın, meslek örgütünün, partinin, herhangi bir kurumsal yapının vb.) bütünün amaçları ve özelliklerini yok sayarak kendisini öne çıkarması anlamına da gelmemelidir.
Son birkaç yıldır emek hareketinde yaşanan canlılık, sermaye güçlerinin aksi yöndeki tüm girişimlerine karşın, işyerlerinde emekçilerin ortaklaşma ve bütünleşme imkanlarını artırdı. Dolayısıyla emekçiler arasındaki parçalanma ve rekabet tehdidi ile ortak çıkarlar etrafında birleşme olanakları arasındaki karşılıklı ilişki, sendikal yapıdaki kronik sorunlara rağmen, emek hareketinin yeniden örgütlenmesi ve güçlenmesi açısından çok sayıda yeni olanağı gündeme getirdi. Ancak birlik fikri yeterince kavranamadığı için bu olanakların büyük bölümü değerlendirilemedi.
Sermaye saldırılarının yoğunlaşması, emekçileri kendiliğinden birlikte davranmaya iterken, sendikaların mücadele üzerinden birleşmesini engellemeye çalışanları anlamak mümkün değil. Emekçilerin haklarına yönelik saldırıların arttığı bu dönemler, sınıflar arası (emekçiler ve sermaye sınıfı arasında) ve sınıf içi (sınıftan yana ve sınıf dışı unsurlar arasında) ayrışmaların da arttığı, emekçilerin çeşitli kesimlerinin kendi içinde birleşerek mücadele etme eğiliminin yükseldiği dönemler. Burada bir taraftan hareketin kendiliğinden gelişim sürecine gerekli müdahaleler yapılırken, diğer taraftan aşağıdan yukarıya bir yenilenme yaşanması için tüm olanakları kullanmak gerekiyor.
Emekçiler, sermayeden ve onun çıkarlarını gözeten her türlü akım ve siyasetten, sendikal bürokrasiden, tutum ve davranışlarıyla sınıfın dışına düşmüş tüm kesimlerden ayrışarak, işçi sınıfının kısa ve uzun vadeli çıkarları doğrultusunda gerçek bir birleşmeye yönelmedikçe, emek hareketinin sağlıklı bir gelişme göstermesi çok zor. Bu doğrultuda atılacak adımlar ne kadar somut ve kararlı olursa, sermayenin saldırılarına karşı güçlü ve kitlesel direnişler örgütlemek de o kadar kolay olacaktır.
ERKAN AYDOĞANOĞLU
ÖNCEKİ HABER

YİBO’lar kaldırılsın!

SONRAKİ HABER

Ankara’da 1 Mayıs sınıfa yakışır geçti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa