06 Mayıs 2010 00:00
Yarıda kalan hayat, yarıda kalan mücadele
ORHAN Doğan ismi, 2 Mart 1994 tarihinde Meclis bahçesinden polisler tarafından yaka paça gözaltına alınıp tutuklanması ile hafızlardadır.
ORHAN Doğan ismi, 2 Mart 1994 tarihinde Meclis bahçesinden polisler tarafından yaka paça gözaltına alınıp tutuklanması ile hafızlardadır.
Gözaltının fotoğrafı Türkiyede demokrasi ayıplarından biri olarak tarihteki yerini aldı.
Peki Orhan Doğanı, yaka paça gözaltına alınıp tutuklanmasına götüren süreç ile günümüze kadar gelen zaman diliminde ne oldu?
Aradan geçen 16 yıllık süreçte Kürt sorununun çözümüne dair ciddi adımlar atıldığını söylemek zor. Yapılan birkaç kısmi değişiklik dışında, Kürtlerin hakları olduğu yerde duruyor. AKP, yaptığı bu kısmi değişikleri büyük değişimler gibi yansıtmaktan da geri durmadı. Oysa insani olan bu talepler öncesi bir yana, Cumhuriyet tarihi boyunca hep inkar ve ihma politikaları ile bastırıldı.
Orhan Doğanın da aralarında bulunduğu DEPli milletvekillerinin yaşadıkları, geçen yıl yine teklarlandı. Önce DTPye ve ardından BDPye yapılan operasyonlarda belediye başkanları ve Kürt siyasetçilerinin adliye önündeki kelepçeli fotoğrafı da hafızalarda benzerlerinin yanında yer aldı.
SÖYLEŞİLERİYLE ORHAN DOĞAN
Bu kısa hatırlatmadan sonra tekrar Orhan Doğanın yaşamına dönecek olursak; 25 Temmuz 1955te Mardinde yaşama merhaba diyen Doğan, 24 Haziran 2007de Ağrının Doğubeyazıt ilçesinde katıldığı festivalde yaptığı konuşma sırasında kalp krizi geçirdi.
Orhan Doğanın kızı Ayşegül Doğan, hazırladığı kitapla, babasının yarıda kalan hayatını okurla paylaşıyor. Yarıda Kalan Hayat, Nîv Jiyanı, İletişim Yayınları yayımladı. Yaşar Kemalin de önsöz yazdığı kitapta, Orhan Doğanla yapılan bazı söyleşilerle Doğanın yargılandığı mahkemelerde yaptığı savunmalardan bazıları yer alıyor. Kitap, Orhan Doğanın yaşamı üzerinden, Türkiyede Kürtlerin mücadelesine dair önemli kesitler sunuyor.
Doğanla yapılan söyleşilerde hem Kürtlerin yaşadıklarını görmek mümkün hem Doğanın cesaretini... Kitapta yer alan söyleşi başlıkları: Ne Red Ne Biat, Nazillide Kuyruklu Kürt Olmak, Hiçbir Türk Aydınını Arkamıza Alamadık, Kürtlerin Ayrı Bir Devlete İhtiyacı Yok, Maalesef Kürtler Bizi Andıçladı, Reddin Reddinin Reddi, Öcalan Bir Gün Serbest Kalacak, PKK Meclise Girsin, Barışın Programını Oluşturmak İstiyoruz, Türkiye De Klerkini Yaratabilseydi..., En Büyük Kürt Şehri İstanbul, Ya Değişeceksiniz, Ya Değişeceksiniz...
KÜRTLER ONURLARI İÇİN SAVAŞIYOR
Kitabın önsözünde Yaşar Kemal, Orhan Doğanın ölüm haberiyle yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Bu dünyada böyle bir insanın bu yaşta ölmesini kabul etmek kolay değil. Nâzımın ölümünü duyduğumda da böyle olmuştum. 1963 Haziranında Macaristanda Nâzımla buluşacaktık. Orhan da 2007 Haziran sonu Doğubeyazıttan doğru İstanbula gelecekti, görüşecektik. Nâzım bana İngiltereye telefon etmiş, üç gün sonra Macaristana gitmemi söylemişti. Üçüncü gün Moskovadan ölüm haberi geldi. Pariste onunla bir ay kalmıştık, Macaristanda da kalacaktık. Orhan Doğan Doğubeyazıtta kalabilseydi Doğubeyazıta giderdim. O ne kadar kalırsa ben de o kadar Doğubeyazıtta kalırdım. O gün Doğebeyazıtta kriz geçirdi. Oraya zamanında bir ambulans uçağı gönderilebilse belki ölmezdi.
Ve üstat Yaşar Kemalin şu ifadeleri de Kürtlerin haklı taleplerinin özeti niteliğinde: Kürtler Cumhuriyet kurulduğundan bu yana savaşıyorlar, savaşmadıklarında da insandan sayılmıyorlar. Yirmi dokuz kere dağa çıkan Kürtler, Türk halkına değil onurlarını çiğneyenlere karşı çıktılar. Kürtler, Türklerle birlikteyken yıllarca birçok ayrılık fırsatını fırsat saymadılar. Kürtlerin bütün çabaları, onurlarının yok sayılmaması; kültürlerinin kültür, dillerinin dil, insanlarının insanlıktan sayılmasıdır.
Şerif Karataş