09 Mayıs 2010 00:00

Faşist geçmişle yüzleşmek mi dediniz?

İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi, Hitler faşizminin yıkılışının 65. yılının kutlandığı şu günlerde, elbette faşizmin yıkılmasının en büyük şerefi SSCB ve Kızılordu’ya ait

Paylaş

İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi, Hitler faşizminin yıkılışının 65. yılının kutlandığı şu günlerde, elbette faşizmin yıkılmasının en büyük şerefi SSCB ve Kızılordu’ya ait. Ama aynı dönemde Hitler faşizmine karşı mücadele ederek hayatını kaybeden Alman antifaşistleri, devrimcileri, sosyalistleri de anmak gerekiyor. Çünkü, Almanya’da faşizmin bir kez daha kök salmamasının tek güvencesi, Alman halkı arasındaki antifaşist bilinçtir. Ne var ki egemen siyaset ve medya, bu bilincin güçlenip gelişmesine örnek olabilecek kişilere, örgütlere karşı uzun bir süredir acımasız bir kampanya yürütüyor. Bunların başında ise KPD lideri Ernst Thaelmann geliyor. 65. yıl kutlamalarından bir hafta önce Berlin yakınlarındaki Thaelmann Anıtı’nın yıkılması, başka nasıl açıklanabilir ki?..
Halbuki İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu ifade eden 8 Mayıs 1945’ten sonra başlayan süreç, aynı zamanda Federal Almanya Cumhuriyeti’nin geçmişiyle yüzleşmenin başlangıcı olarak da kabul ediliyordu. Evet, Federal Almanya, Yahudi soykırımı anlamına gelen Holocaust konusunda açık bir yüzleşme cesareti göstermiş; bir kez daha aynı katliamların olmaması için bir toplumsal bilinçlendirme sürecine girmiştir dilebiliriz. Ancak aynı tutumu Hitler faşizmine karşı mücadele ederken katledilen antifaşistlere, komünistlere ve sosyalistlere karşı gösterdiğini söylemek mümkün değildir.Bunun en çarpıcı hali, Almanya Komünist Partisi (KPD) ve onun lideri Ernst Thaelmann’a reva görülen politikada kendisini açık bir şekilde gösteriyor. Dünden bugüne Thaelmann’ın faşizme karşı vermiş olduğu mücadeledeki izler, hep yok edilmeye çalışıldı.
Halbuki, 65 yıldır Almanya’nın sırtında “kara bir leke” olan 12 yıllık Hitler faşizmine karşı daha başından beri en etkili mücadele yürüten güçlerin başında KPD geliyordu. Faşizme karşı Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) de içinde olduğu geniş bir halk cephesinin kurulması için mücadele eden KPD ve onun kadroları, Hitler ve onun kurduğu paramiliter örgütlerin baş hedefiydi.Bu yüzden de Adolf Hitler’in başbakan atandığı 30 Ocak 1933’ten sonra ilk etapta KPD’ye karşı geniş bir yok etme hareketi başlatıldı. Yöneticileri tutuklandı, işkenceden geçirildi. Ernst Thaelmann’ın kendisi de Buchenwald Toplama Kampı’nda kurşuna dizilerek öldürüldü.
1920’lerden itibaren Alman burjuvazisi tarafından palazlandırılmaya başlanan Hitler faşizmine karşı mücadele eden sayısız Alman antifaşisti, devrimcisi, işkencelerde, toplama kamplarında yok edildi. Ancak, dünden bugüne Hitler faşizmine karşı sergilenen Alman antifaşist mücadelesinden, egemen basın ve siyaset tarafından pek söz edilmiyor. Ne var ki; Alman halkı içinde günümüzde ırkçılığa ve faşizme karşı etkili ve kesintisiz mücadelenin sürmesinde, geçmişte Alman ilericilerinin, devrimcilerinin, komünistlerinin vermiş olduğu mücadele her zaman öne çıkarılarak, yeni genç nesillere örnekler yaratılması gerekiyor.
Ama Almanya’da egemen siyaset ve medya, bunun yerine örneğin 20 Temmuz 1944’te Hitler ordusunda görevli olan Claus Schenk Graf von Stauffenberg’i, Hitler’e düzenlediği başarısız suikast nedeniyle kahraman ilan edip, resmi anma törenleri düzenliyor. Yani, faşizme karşı örgütlü kitlesel ve devrimci direnişin izleri birer birer silinerek, yerine bireysel karşı çıkışlar öne çıkarılıyor.
THAELMANN ANITI YIKILDI
65 yıldır Federal Almanya Cumhuriyeti’nin KPD ve onun lideri Ernst Thaelmann’a gördüğü reva, tam da bunun somut bir ifadesi. Halbuki Thaelmann, Hitler faşizmine karşı antifaşist mücadelenin en önemli simgelerinin başında geliyor. Çünkü partisi kapıdaki büyük tehlikeyi önceden fark ettiği için bütün gücüyle mücadele etme yolunu seçmişti.
Buna rağmen Thaelmann, kapitalist sisteme karşı duruşu ve sosyalizm için verdiği mücadele nedeniyle egemenler tarafından hep görmezden gelindi. Adeta ülke tarihinden adını silip atmak istiyorlar. Bunun en son örneği, KPD’nin son merkez komite toplantısının yaptığı Berlin yakınlarındaki Ziegenhals Anıt Evi’nin yıkılması oldu.
Hitler’in başbakan atanmasından bir hafta sonra, 7 Şubat 1933’te KPD merkez komite üyeleri ve ileri militanlarından oluşan 37 kişilik grup, Thaelmann başkanlığında Ziegehals Spor Salonu’nun bir odasında toplanarak durum değerlendirmesi yaptı ve neler yapılabileceği ele alındı. Toplantıda Thaelmann, faşizme karşı geniş bir cephe oluşturulması için bütün partinin seferber edilmesine dair anlamlı bir konuşma yaptı. Bu, aynı zamanda Thaelmann’ın yoldaşlarına hitaben yaptığı son konuşmaydı. Çünkü 3 Mart 1933’te tutuklanarak Buchenwald Toplama Kampı’na götürüldü. 11 yıl burada tutulduktan sonra da 18 Ağustos 1944’te kurşuna dizilerek katledildi.
KPD’nin Berlin yakınlarındaki “Königs Wusterhausen” kasabasındaki Ziegenhals binası, faşizme karşı mücadelenin bir sembolü olarak 1953’te Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) tarafından anıtlaştırıldı. İçine Thaelmann’ın büstü, çeşitli belgeler konuldu. Uzun yıllar DDR’de antifaşist mücadelenin hafızasının tazelenmesi için önemli mekanlardan biri oldu. Bu durum, iki Almanya’nın birleştiği 1989/90 yıllına kadar devam etti. Bu tarihten sonra kamu mallarının denetimini eline alan TLG adlı emlak şirketi, anıt evi “Ziegenhals Ernst Thaelmann Anıtı Dostları Derneği”ne kiraya verdi. Ama kamu adına sahip konumundaki belediye, her fırsatta kira sözleşmesinin iptal edilerek binasının satılmasını gündeme getirdi. Bu girişime karşı birkaç kez açılan davalar kazanılmasına rağmen, istenen sonuç elde edilemedi ve bina 2007 yılında özelleştirilerek satıldı. Binayı satın alan kişi, en son 3 Mayıs 2010 Pazartesi günü dozerleri anıt evine dayayarak yerle bir etti.Böylece; 1953’ten bu yana Hitler faşizmine karşı gösterilen direnişin bir sembolü olarak korunan Ziegenhals Ernst Thaelmann Anıt Evi, artık yok. Antifaşistlerin bütün direnişi maalesef sonuç getirmedi.
TARİHİ YIKMAKLA TARİH YENİDEN KURULMAZ
Ama kaderin cilvesine bakın ki; Ziegenhals Anıtı’nın yıkıldığı hafta, 6 Mayıs günü Berlin’de şatafatlı bir törenle (Nazi) Terörünün Topografisi Dokümanter Merkezi açıldı. 1945 yılına kadar SS, Gestapo ve Reich Güvenlik Dairesi Merkezi olarak kullanılan bina, artık Nazi terörünün neler yaptığını belgelemek üzere bir merkeze dönüştürüldü. 1980’li yıllarda yapılması planlanan merkez, maddi nedenlerden ötürü ancak kurulabildi. Toplam 22 milyon avroya mal oldu.
Buraya kadar her şey elbette normal. Eskiden işkence merkezi olarak kullanılan bir binanın şimdi halka Hitler faşizminin barbarlığının sergilendiği bir merkez haline dönüştürülmesi, fena bir fikir değil.Ama insan bütün bu olup bitenler karşında, koskocaman Almanya’nın, küçük, maddi değeri olmayan Ziegenhals Anıt Evi’ni neden özelleştirilerek yıktığını soramadan edemiyor. Hitler faşizmine karşı Alman halkının onuru olan Thaelmann ve yoldaşlarının mücadelesini, verdiği bedelleri bu ülkenin dokusunda korumak, saklamak, faşizme karşı mücadelenin teminatıdır.Bunun aksine olan tutum ve davranışlar ise Hitler döneminin özlemini duyan ırkçılara kapı aralamaktan başka bir şey değildir. Hitler’in ardıllarına karşı sokakta barikat kurmanın -hem de ünlü politikacılar tarafından-, yasalara aykırı olup olmadığının tartışılması bile, bu ülkede birilerinin Hitler’in devamcısı olan Neonazilere karşı hoşgörülü olma niyetinde olduğunu gösteriyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi...Bunun içindir ki; faşizmin yıkılışının 65. yılında Hitler faşizmine karşı çıkan mücadelede yüz binlerce, milyonlarca Alman devrimcisinin, sosyalistinin olduğunu bilmek, onların onurlu mirasını devralmak önemlidir. (Köln/EVRENSEL)

FAŞİZME KARŞI KPD
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Alman burjuvazisinin savaş politikasına destek vermesine karşı gelişen tepki üzerinden kurulan, 1919 Kasım devrimi’nde önemli bir rol oynayan KPD, hızla gelişip serpilen devrimci bir parti oldu. 1928’de ülke genelinde 130 bin üyesi ve 3.2 milyon seçmeni olan parti, kısa bir süre içinde gücünü ikiye katladı.
Aralık 1932’de partinin 250 bin üyesi, 6 milyon seçmeni (yüzde 16.9) ve 100 milletvekili bulunuyordu. Hitler’in iktidara gelmesinden sonra 5 Mart 1933’te yapılan genel seçimlerde ise yüzde 12.3 oyla 81 milletvekili kazandı. Ama üç gün sonra 8 Mart 1933’te çıkarılan Rechtag Yangını ile çıkardığı milletvekilleri düşürüldü. Böylece, Hitler’e asıl olarak bütün yetkilerin verildiği 23 Mart 1933’teki oylamaya partinin katılması engellendi.Bu oylamadan sonra yasal olarak bütün yetkileri eline alan Hitler, üç gün sonra; 26 Mart 1933’te, KPD’nin mallarına el koydu. Böylrcr yasaklama, tutuklama, terörize etme süreci de başlamış oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Federal Almanya’da yeniden yasal bir parti olarak kurulan KPD, 1956’da yasaklandı. Ardından da ülke genelinde sosyalistlere karşı cadı avı başlatıldı, meslek yasağı hayata geçirildi.
Yücel Özdemir
ÖNCEKİ HABER

Sömürünün başarısı

SONRAKİ HABER

‘Mezopotamya ölümün coğrafyası olamaz’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...