9 Mayıs 2010 01:00

1 Mayıs ve fanatik taraftarlar


Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarına spor dünyasından katılımlar memnuniyet vericiydi. DİSK bünyesinde yeni kurulan Spor Emekçileri Sendikası’nın (Spor-Sen) yanı sıra bu sezon Bank Asya 1. Lig’de şampiyon olarak yeniden Süper Lig’e çıkma başarısı gösteren Kardemir Karabüksporlu futbolcular ve “3 büyüklerin” bazı taraftar grupları alandaydı.
Genel başkanlığını eski Galatasaraylı futbolcu Metin Kurt’un yaptığı Spor-Sen’liler, “Sporda şovenizme, şikeye, dopinge hayır”, “Sporcu gladyatör değil özgürlük savaşçısı olmalıdır”, “Sporda şovenizm ve ırkçılığa son” yazılı dövizlerle sporun içinde bulunduğu yozlaşmaya ve yabancılaşmaya dikkat çekerek; daha örgütlü, daha insani spor adına umut verici bir mücadele kararlılığı içinde bulunduklarını gösterdiler. Şampiyonluk coşkusu ile alana gelen Kardemir Karabüklü futbolcular da kentlerinin karakterine uygun bir biçimde, emeğin, alın terinin değerinin farkında olduklarını dile getirerek, kutlamalara farklı bir renk kattılar.
1 MAYIS ÜZERİNDEN ŞOVA YELTENMEK
Buna karşılık “3 büyükler”in fanatik taraftar gruplarının, gerek yürüyüş boyunca gerekse de alanda ortaya koydukları tutumun, 1 Mayıs’ın anlam ve önemine uygun düştüğünü söylemek mümkün değil. Bu taraftar gruplarının, feodal erkek egemen kültür ürünü küfürler içeren cinsiyetçi tezahüratlar eşliğinde ve de üzerlerinde yine bu tür söylemlerin yazılı olduğu dövizlerle alanda boy göstermeleri, tabii ki 1 Mayıs kutlamalarına hiç yakışmadı. Belli ki bu grupların asıl derdi 1 Mayıs değil, kendi “şovlarını” sergilemekti. Öyle ki, bir ara iki ayrı kulübün taraftar grubu arasında karşılıklı atışmayla yükselen gerilim, neredeyse kavgaya dönüşecek ve tam anlamıyla bir rezalet çıkmasına neden olacaktı. Neyse ki, son anda araya girenlerin çabasıyla olası bir skandalın önüne geçildi.
Madem 1 Mayıs’ı kutlamak gibi bir niyet söz konusuydu, taraftarların günün anlamına uygun bir şekilde çok daha bilinçli ve olgun davranması gerekmez miydi?..
Sporun onca dikkat çekilmesi gereken sorunu varken, bunlara hiç değinmeden ve de mevcut olandan farklı bir spor kültürü, spor anlayışı talep etmeden, sadece kendi takımlarını ön plana çıkaran tezahüratlarda bulunmak, 1 Mayıs kutlamaları içinde nasıl bir anlam ifade eder ki? Fanatik taraftarların 1 Mayıs’a hangi gözle baktıklarını merak etmemek elde değil. “O kadar kişi toplanmışken, şovumuzu yapalım, kendimizi gösterip insanları etkileyelim” düşüncesiyle yol almaya çalışıyorlardı besbelli. Kimileri de, “Halkın Takımı” gibi son derece anlamlı(!) bir pankartın ardında toplaşıp solculuk ile fanatik taraftarlığın nasıl bağdaşabileceğinin örneğini sundu. Türkiye’de “Halkın Takımı” nitelemesini hak eden bir takım var mı? Hangi takımın taraftarı böyle bağdaşık (homojen) bir yapıya sahip ki? Yani sizin taraftarlarınız arasında tuzu kurular sınıfından hiç mi kimse yok? Peki ya, diğer kulüplerin taraftarı olan işçiler, emekçiler, memurlar, yoksullar, işsizler için ne diyeceğiz? Bir an önce tuttukları takımı bırakıp, koşa koşa “Halkın Takımı” saflarına katılmalılar elbette. Onlara yakışan “Halkın Takımı” içinde yer almalarıdır çünkü. Ama belki de başka takımları tuttukları için siz onları halktan saymıyorsunuzdur...
TALEPLER NEREDE?
Bu taraftar gruplarının, spordaki ırkçılığa, çeteleşmeye, şiddete, şikeye ve dopinge karşı söyleyecek hiçbir sözleri yok muydu? İnsani, etik ve sportmence kaygıları dışlayarak, sporun amatör ruhunu ve sağlık-oyun-eğlence boyutunu tümüyle yok eden, bunun yerine kazanmak adına gözü dönmüş bir rekabeti sporun temel felsefesi yapan zihniyetle bir alıp veremedikleri yok muydu? Endüstrileşen ve ticarileşen sporda, taraftar kimliklerinin giderek müşteri kimliğine dönüşmesiyle ilgili olarak bir dertleri, sıkıntıları yok muydu? Birer emekçi olarak, sporcuların örgütlenmesi ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak dile getirme ihtiyacı hissettikleri hiçbir düşünceleri yok muydu? Fanatik taraftarlar, sporun her geçen gün büyüyen insanlık dışı boyutunu teşhir etmek ve onurlu, erdemli bir spor anlayışı talep etmek yerine, birbirleriyle dalaşmayı tercih ettiler. Onlar için tribün atmosferi yaratıp şov yapmak çok daha önemliydi. Kimi taraftarlar, Grup Yorum’un şarkısının, saçma sapan sözlerle kendi takımlarına uyarlanmış halini söyleyerek; kimileri de üzerlerinde, takımlarının sahadaki başarısızlığının gerekçelerini rakiplerine ve federasyona yıkan “yaratıcı” sözler bulunan dövizlerle ortalıkta dolaşarak, 1 Mayıs’a “renk” kattılar.
Aklımıza ister istemez şöyle bir soru takıldı: Benzer düşüncelere, duyarlılıklara sahip oldukları anlaşılan taraftar grupları, 1 Mayıs gibi çok özel günde bile kardeşçe yan yana durmayı beceremiyorsa, statlarda birlikte nasıl maç izleyebilirler?
Egemenlerin çeşitli araçlarla kitleleri yönlendirerek futbolu kullanmalarına karşılık, tribünleri örgütleyerek bu duruma karşı durulması gerektiğini savunanlar var. Oysa sporda ırkçılığın, şiddetin, çeteleşmenin, şikenin, dopingin önüne geçmek için özel bir örgütlenmeye gerek yok. Sporun özüne ve felsefesine uygun düşünceleri özümsemek ve buna uygun davranmakla, bu alandaki her türlü pisliğin üstesinden gelinebilir. Taraftarlar, fanatizmden kendilerini kurtaramadığı; kulüplerin değil sporun taraftarı olmayı başaracak bir bilinç, kültür ve olgunluk düzeyine ulaşamadığı sürece, bu konuda olumlu bir adım atılmasının olanağı yok. Bir yandan düzenin spor anlayışından, sporu ticari bir metaya dönüştürmesinden yakınıp, diğer yandan fanatik taraftarlık yapmak, çok büyük bir tutarsızlık örneği. Fanatik taraftarlık tam da düzenin, endüstrinin istediği bir olgu. Çünkü spor endüstrisinin çarklarına su taşıyan unsurlar arasında, fanatikler ilk sıralarda yer alır. Fanatizm var oldukça, mevcut spor düzenine karşı verdiğimiz mücadelede sonuç almamız zorlaşacaktır.
Mehmet Özyazanlar

Evrensel'i Takip Et