9 Mayıs 2010 01:00
Mayıs, kavganın ayı olacak
GÜNÜN YAZILARI
Emeğin kavgası var! 1 Mayıslardan, 6 Mayıslardan, Yunanistanda kavgaya atılan kardeşlerimizden aldığımız güçle, 26 Mayıs genel grevine doğru gidiyoruz. Mayıs ayının heyecanı spor sahalarında da yaşanıyor elbette. Özellikle Avrupa Kıtasında futbol ve basketbol liglerinin sonuna yaklaşıyoruz. Teniste Roland Garros kapımızda bekliyor. Geçtiğimiz hafta içinde bir Türkiye Kupası serüvenini daha sonlandırdık ve kimsenin şaşırmadığı üzere, Fenerbahçe yine kıramadı şeytanın bacağını. Çok sevgili bir dostumuzun dediği gibi Urfa Güneşi selamladı o gün. Fenerbahçe kararlıydı bu kez eli boş dönmemeye ama Şenol Güneş ve oyuncularının başka planları vardı. Geri düştüler belki ama oyundan düşmediler ve net bir skor, güzel bir oyunla Urfadan Güneşi boynu bükük ayırmadılar. Kupa hırçın Karadenize, Trabzonlu kardeşlere doğru yol alırken, karşılaşmayı televizyondan takip edenler için yorumcu Ömer Üründülün yaşadığı hüzün, yürek burktu doğrusu. İnsan tarafını bu kadar belli etmez ki yahu!
NBADE HAKEM TARTIŞMALARI
Heyecan, okyanusun ötesinde de devam ediyor. NBAde playoffa kalan takımlar, uzun bir sezonun sonuna yaklaşıyorlar ve gerginlik had safhada. Gerginliğin sebebini ise tıpkı bizdeki gibi hakem tartışmaları oluşturuyor. Tartışmanın bizdekinden farkı, NBAde saha içi aktörlerin hakem eleştirisi yapmasının yasak olması. Ağzından hakem kelimesi çıkan 35 bin dolar cezaya çarptırılıyor. Geçtiğimiz günlerde Orlando Magicin pivotu Dwight Howardın, kişisel blogunda hakemlerden yakınması dahi cezaya tabi tutuldu. NBA, dünyanın en büyük basketbol arenası ve bu arenanın kendine has bazı özellikleri var. Özellikle David Sternün başkanlığa geldiği 1984ten beri bu özellikler daha da belirginleşti. Hakemlerin yıldız oyunculara yaptığı süperstar muamelesi bunlardan biri. Bu muameleyi kısaca Herkes eşittir ama süperstarlar daha eşittir diyerek özetleyebiliriz. Bir adım öteye gidecek olursak, Süperstarlar eşittir ama 2 ve 3 numara oynayan süperstarlar daha da eşittir gerçeğiyle karşılaşırız; zira, özellikle Michael Jordan sonrası lig, kısaların ve kanat oyuncularının daha pazarlanabilir olduğunu fark etti ve oyunu onlar için kolaylaştıran kurallar çıkardı. Savunma oyuncusunun rakibi savunurken eliyle kontrol etmesini yasaklayan hand-check kuralı bunlardan biri. Kural, 1994 yılında yürürlüğe girdi ve git gide sertleşti. 4 ve 5 numara oynayan uzun oyuncuların pota altındaki etkinliğini azaltan 3 saniye kuralı da bir başkası. Bu kural da 2001 yılında çıkarıldı.
ELEŞTİRİLEBİLEMEZ
David Stern, tarihin gördüğü en güler yüzlü diktatör olarak hakemlerinin eleştirilmesine ve otoritesinin sorgulanmasına katlanamıyor. Fakat sorun şu ki, sahada onun kurallarını ve otoritesini yansıtan hakemler, gerçekten çok başarısız. Türkiye Ligi ya da FIBAyla karşılaştırılamayacak kadar kötü bir hakem nesli var elinde. Benim buradaki derdim, hakemlerin beceriksizliğiyle alakalı değil. Çünkü hakemlerde suç bulmak kolaya kaçmak olur. Zaten süperstarlara ayrıcalıklı davranmaları öğütlenen hakemler, sahada ağızlarıyla kuş tutsalar yine de adil olamazlar. Yani sorun sadece uygulamada değil. Mevzuat defolu. Eşitsiz muameleyi öğütleyen zihniyet, hatayı ve adaletsizliği körüklüyor.
Gelelim meselenin diğer boyutuna; yani David Sternün, hakemleri eleştiren herkese para cezası kesmesine. Yukarıda da söylemiştim, hiç kuşku yok ki David Stern, tarihin gördüğü en güler yüzlü diktatördür. Kendisini özgürlükler ülkesi olarak pazarlayan bir yerde bu adamın hakimleriyle aynı fikirde değilseniz, otomatikman suç işlemiş kabul ediliyorsunuz. Ne ağzınızı açmanıza ne de öfkenizi kağıda kaleme dökmenize izin var. Sternün mesajı açık: Beni ve sistemimi kimse eleştiremez. Eleştiren de en ağır cezayı öder. David Sterndeki diktatör potansiyelini görünce, iyi ki bu adam 1930larda yaşamamış diyorum. Umarım yakın zamanda politikaya atılmaya kalkmaz.
MAYIS, AYLARIN GÜLÜDÜR
Mevsim mevsim bezirganların zulüm ateşlerinde kızdırdık öfkemizi. Antepte Çemen, Karşıyakada Kent AŞ, Yenikapıda Marmaray, Esenyurtta belediye, yurdun dört bir yanında TEKEL işçileriyle bileyledik süngülerimizi. Kartalda, Ayazmada, Sulukulede yıkılan gecekondulardan yükselen nefret çığlıkları; Bursada, Balıkesirde yetim kalan madenci çocuklarının gözyaşlarına karıştı. Tersanelerde, atölyelerde, fabrikalarda makinenin kaptığı kol için, Kürt diye üzerine kurşun yağdırılan küçük bedenler için sıktık yumruklarımızı. Uğur, Ceylan, Mizgin, Xezal için Okulu bırakıp Ceylanpınarda koyun otlatan, Çukurovada pamuk toplayan çocuklarımızın genç yaşta kabuk bağlayan elleriyle, taş attığı için hapsedilen 15liklerin gasp edilmiş vücutlarıyla özdeşleştirdik tenimizi. Aşındırmak için sonunda o yolları; Güler Zere, Hrant Dink, 1915 Büyük Felaketinin, Dersim katliamının mağdurları ve kaçak Ermeni işçileri için arşınladık sokakları. Kürt dağlarında kokuşmuş düzenin rezil savaşı yüzünden öldürülen Kürt ve Türk emekçi çocuklarının yerde bırakılan kanının hesabını sormak için tazeledik bilinçlerimizi.
Mayısta gönlümüz delidir.
Sabahattin Alinin dediği gibi; mayıs, ayların gülüdür fakat gönlümüzü de deli eder. Mayıs, kavganın ayıdır. 1 Mayıs, bizim güleç yüzlü kavgamızdı. 4 Mayısta Terzi Fikriyi, 6 Mayısta ölümü güzel kılanları; Denizi, Yusufu, Hüseyini anarken düşmanlarımızın kahpeliğini bir kez daha hatırladık. Ve o güzel türkünün dediği gibi; şimdi dağlardan, tarlalardan, kondulardan, fabrikalardan, okullardan çıkıp mücadelemizi sürdüreceğiz, güneşe doğru giden yolda... Emeğin kavgası var. Yüreğimize kuvvet!..
M.Fabian Sözmen
Evrensel'i Takip Et