13 Mayıs 2010 00:00
MERCEK
Düne kadar Yunan Kültürü üzerine güzellemeler yapan Avrupalı kapitalizm sülükleriyle Yunan düşmanlığında gelenek yaratmış...
Düne kadar Yunan Kültürü üzerine güzellemeler yapan Avrupalı kapitalizm sülükleriyle Yunan düşmanlığında gelenek yaratmış Türk şovenlerinin Yunanlıları aşağılayıp suçlamada birleştikleri bir dönemden geçiyoruz. Bu karşıtlık mayası nı gerçekte nereden alıyor? Alman sermaye basınıyla Avrupanın bazı ülkelerinde ve İMF komisyonlarında sürdürülen aşağılayıcı propagandanın Türkiyedeki Yunan karşıtlığına su ve hava taşıyıp şovenist söylemi -bir kez de- ekonomik kriz bağlantılı olarak yeşertmesi, daha derin bir endişeye mi işaret ediyor? Yunanistanın İçine düştüğü durum neden uluslararası bu denli kapsamlı ilgi ve tepkilere yol açtı? Üzerine durmaya değer!
Yunan emekçilerinin, haftada 43 saatle Avrupa ortalamasının üzerinde çalışmalarına karşın, tembellik ve uyuşuklukla; AB fonlarıyla beslenmek ile suçlayan sadece Alman bulvar gazetelerinin yazar-yorumcuları olmadı. En kapsamlı vurgular denebilir ki Alman, Fransız yetkililer, Brükseldeki AB sözcüleri, İMF görevlileri tarafından yapıldı.
Böyle olunca, Büyük ve üstün millet söyleminde Germenlerle tarihsel ortaklıklar kurmuş ve belirli söylem birliği oluşturmuş Türk şovenistlerine de Gün doğdu! Şımarık tembellerin değil, her şeye rağmen çalışkan, sabırlı, inançlı insanların ülkesinde yaşadıkları için şükredip Yıllardır üretmeyen, çalışmayan, kafelerde Frappelerini yudumlayıp sadece şikayet üstüne şikayet eden Yunanlılara verip veriştirdiler!
IMF Sorumlusu Paul Thomsen Yunan yetkilileri, Rüşvet yiyen memurlar sorgusuna tabi tuttu. Alman hükümeti, daimi politikacı ve Maliye Bakanı Wolfgang Schaeublenin ağzından, AB mali yardımının Yunanistanın başlattığı sıkı tasarruf önlemlerini [RTF bookmark start: aspx1]gelecek yıllarda sürdürüp sürdürmemesine bağlı olduğunu belirterek Gelecek yıllarda sıkı yeniden yapılanma programının, kaçınılmaz ve kesin ön koşul olduğunu açıkladı. Fransız yetkililer bunu, Dipsiz bir kuyuya düşmeyi engelleyecek sıkı kontrol mekanizmalarına ihtiyaç olduğunu açıklayarak katıldılar. [RTF bookmark end: aspx1]Borcun ödenememesi durumunda,.. derhal frene basacaklardı!
Yunan hükümetinden istenen, işçi sınıfı ve emekçileri ağır baskı koşullarında, işsizlik, yoksulluk ve açlıkla terbiye edici uygulamaları sıkı bir disiplinle ve kararlıca uygulaması, sömürüyü ağırlaştırarak krizden çıkma ve borcunu ödemeyi başarmasıydı!
Yunanistan uluslararası tekeller, finans şirketleri ve spekülatörlerin yanı sıra ve onlarla birlikte ABnin en güçlü ülkeleri tarafından kıskaca alınırken, korkulan sadece Yunanistanın ekonomik çöküşün eşiğine gelmiş olması değildi. Nobel ödüllü sermaye iktisatçıları ve krizden güçlü çıkmak için gerektiğinde başka ülkeleri yiyip bitirmekten kaçınmayacakları kesin ve kanıtlanmış olan emperyalist ülkelerin sözcüleri, korkulanın daha kapsamlı bir tehdit olduğunu ortaya koydular. Yunanistanda yaşananlar, domino taşları etkisine Portekiz, İspanya ve İtalya ve İngilterenin de girmesine yol açabilecekti! Kapitalistler gelecek kaygısını gündeme getirdiler ve bunu yaparken de, hedefe işçi sınıfı ve emekçileri koyduklarını gizlemediler. avro ve doların gelecek güvencesi için, işçi sınıfı ve emekçiler topun ağzına sürülecekti! Yunan hükümeti cesur olmalı ve sıkı önlemleri pratiğe geçirmeliydi!
Avrupa denince Ağızları bir karış açık kalan Türk madrabazları, bu durumu istismarda gecikmediler. Avrupalı-ABDli soyguncuların dayattıkları iktisadi-sosyal politikaların Yunanistanın girdaba girmesindeki rolünü gizleyerek Yunanistanın değil ama Türkiyenin Avrupaya yakıştığını söylemeye giriştiler. Cahil cesaretine mahir olmaları ve şovenist gelenekleri pervasızca konuşmalarını sağlıyordu. Kötü ünlü Yunan karşıtlığında doz artırıldı. Tembel tembel oturmak ve yan gelip yatmak söyleminden bir adım daha ileri çıkarak, ümüklerinin sıkılmasına karşı isyan bayrağı kaldıran Yunan emekçileri küfrün hedefine kondular.
Yunanlılar Utanç içinde başlarını öne eğme yerine, sokaklara dökülmüş, Hiddetlenip yakıp yıkıyorlardı ya, bu, Türk sermaye sözcülerine dert oldu! İyi ki Türkiyede yaşıyoruz diye yazılar döşendiler, konuşmalar yaptılar. Geveze -şovenist gazeteci takımına göre, Yunanlılar bedavacı ve isyancıydılar! Genelde her şeye karşı olma durumları vardı. Yunanistan bol isyanlı bir ülkeydi ve Tanrıya şükür ki(!), işsizlik ve açlığın Yunanistandan da fazla olduğu Türkiyede, böyle bir gelenek yoktu! Doğusundan batısına yoksulluktan; kemer sıkmalardan, enflasyondan, terörden çok çeken bu millet, bunlara katlanmasını bilen, Kanaatkar ve sabırlı, kıt kanaat geçinmeye karşın çalışıp üretme ruhuna sahipti ve bu durum bu milletin üstünlüğünü kanıtlıyordu!
Şövenizm başka uluslara düşmanlığı beslemekle kalmaz/kalmıyor. Emekçileri kapitalistlere karşı itaatkar-boyun eğen ve sömürü öznesi olarak kalmaya razı halde tutmaya hizmet ediyor. Asıl işlevi de denebilir ki bu! Sermaye gazetecilerinden Aslı Aydıntaşbaşın Kalvinistleriz biz. Fransızlar gibi dırdır, İspanyollar gibi alem, Yunanlılar gibi vıdı vıdı yapmaktansa, Almanlar gibi ilerliyoruz adım adım. Şeklindeki sözleri yeterince kışkırtıcıdır.
Siz hiç dün Atina sokaklarındaki kaos ve isyan görüntüsünü; kafası bozulan Türklerin bir muz cumhuriyetinde yaşarmış gibi Meclisi basabileceğini düşünür müsünüz? diyerek bir korkuyu da dile getiriyor.
Şovenistlerin beslendikleri yağma düzeni açısından asıl kaygı burada! Kriz, tüm yükleri emekçilerin sırtına yıkılarak aşılmalı, işçi sınıfı ve baskı altındaki kitlelerin buna karşı uysal kalmaları sağlanmalıdır! Kapitalist sözcülerin önerilerinin odaklandığı nokta burası. Türk şoven ve kapitalizm avukatlarının bu milletin karakteri ve kıt kanaat geçinme alışkanlığının değişmeyeceği varsayımı da-ki züğürt tesellisinden öteye geçmiyor- esasen aynı hedefi güdüyor. Burjuvazi sömürmeyi ve egemen sınıf olarak kalmayı sürdürsün, işçi sınıfı ve emekçiler sömürülüp zenginlikler yaratsın ve bu türden asalaklar, bu sömürüden aldıkları pay üzerinden ahkam kessinler diye, entrikaya, çarpıtmaya, önyargıları beslemeye, başkalarının düşkünlüğünde kendi zevk-ü sefalarını yaratmaya çalışıyorlar.
Tüm milliyetlerden Türkiye işçi ve emekçileri burjuvazi ve her türden temsilcilerinin bu amaçlarını bilerek Yunanlı sınıf ve kavga kardeşlerinin ağır kapitalist saldırıya karşı mücadelelerine destek olma sorumlulukları şimdi daha da güncelleşmiş bulunuyor. Egenin iki yakasının sanıldığı ve gösterildiği kadar birbirinden uzak olmadığı böylece, emekçilerin eylemi ve dayanışmasıyla kanıtlanmış olacak.
A. Cihan Soylu