14 Mayıs 2010 00:00

DURUM

Türkiye ve Yunanistan’ı yöneten hükümetlerin ortak bir noktası var mı? Bu ilk bakışta garip bir sorudur.

Paylaş

Türkiye ve Yunanistan’ı yöneten hükümetlerin ortak bir noktası var mı? Bu ilk bakışta garip bir sorudur. Bir tarafta dini politikaya alet etmekte ustalaşmış AKP gibi sağcı, muhafazakar bir parti, diğer tarafta adında sosyalist sıfatı taşıyan PASOK gibi solcu bir parti. Türkiye’deki politik gündemin “canlılığına” karşın Yunanistan’da ne “vesayet” tartışmaları var, ne de “diktatörlüğe gidiş” tartışmaları. Buna rağmen şu sıralar Yunanistan’ın işçi ve emekçileri ayakta. Hükümetin üç yıla yayılan ve ekonomik krizin tüm yükünü işçi ve emekçi halkın sırtına yıkan programına karşı genel grev ve gösteriler yapılıyor. Kısacası Yunan halkı ayakta.
Türkiye’de ise krizin ülkeyi fazla etkilemediği demagojisini halen yürütmekte olan AKP Hükümet’i, söylediklerini pratik olarak yalanlamak üzere işçi ve emekçiler için yaşamı zorlaştıran adımları peş peşe atıyor. İşsizlik ve genç işsizlik rekor seviyelerde. Yoksulluk ise yaygınlaşıyor. Güvencesiz çalışma koşulları olağan çalışma koşulları haline getirilmeye çalışılıyor. Bir işte çalışmakta olan, ailesini geçindirmekle yükümlü bir emekçinin aldığı ücretle bu geçimi sağlaması olanaksız. Bütün bunlara karşı işçi ve emekçiler 26 Mayıs’ta etkili bir genel grev için çalışmalarını yoğunlaştırmış durumdalar.
Şimdi yukarıdaki soruyu tüm açıklığı ile yanıtlamak sanırız daha kolay olacaktır. İki ülkeyi yöneten iki ayrı hükümet tüm benzemezliklerine karşın temel bir noktada birleşiyorlar. Birleştikleri nokta bu hükümetlerin büyük sermayenin çıkarlarını temsil eden, ekonomiye ve genel olarak ülkenin yönetimine ilişkin tüm temel kararlarında büyük sermayenin çıkarlarını savunmayı görev edinen hükümetler olmalarıdır. Yüzeydeki politik görünüm kazındığında alttan görünen büyük sermayenin çıkarları, onun büyük devletlerle, onların tekelleriyle kurduğu bağımlılık ilişkileridir. Kısacası bu ülkeleri benzeştiren büyük sermayenin sınıf egemenliği ve diktatörlüğüdür.
Bu egemenlik ve diktatörlük öylesine belirgindir ki, halka saldırı paketine karşı ayakta olan milyonlarca işçi ve emekçiye, halkın ezici çoğunluğunun muhalefetine rağmen PASOK Hükümet’i paketi parlamentodan geçirmiş, yürürlüğe koymuştur. Sorun ekonominin temel meselelerine gelip dayandığında burada “demokrasi” bulunmamaktadır. Kuşkusuz Yunan halkı uluslararası büyük sermayenin dayatmaları ile uygulamaya konulan bu pakete karşı mücadelesini sürdürüyor ve sürdürecek. Ama bu mücadelenin kapsamının genişleyeceği de bugünden görülebiliyor.
AKP Hükümeti yola elinde hazır bulduğu Kemal Derviş programı ile çıkmıştı. AKP uluslararası büyük sermayenin çıkarlarını korumak, isteklerini yerine getirmek üzere ekonomi de son derece saldırgan programlar uyguladı. Özelleştirmeler temel sektörlerde büyük bir hızla tamamlandı. Bugün yeni özelleştirmeler –enerji, limanlar vb.- gündeme alınmış durumda. Hükümet ve onu destekleyen çevreler tarafından ekonominin iyi olduğu demagojileri yaygın olarak yapılıyor.
Ama işçi ve emekçi halkın yaşamı sürekli olarak geriye gidiyor ve kötüleşiyor. Ülkenin tüm zenginlikleri uluslararası tekellerle iç içe girmiş, kaderini onların çıkarlarına bağlamış büyük sermayeye peşkeş çekiliyor. Ama işçi ve emekçilerin en ileri kesimlerinin, onların politik partilerinin dışında hiç bir çevre ülkenin bu temel sorunlarını yeterince tartışmıyor, bir mücadele yürütmüyor. Düzen partilerince bu alan son derece tehlikeli bulunuyor. Bu arada büyük sermaye, ülkede varolan “zengin politik” gündemin gölgesinde daha fazla semiriyor, arasına yeni zenginler katıyor, saflarını büyütüyor.
Bütün bunlar dikkate alındığında ülkenin kaderinin ve geleceğinin ancak işçi sınıfı ve emekçi yığınlar tarafından değiştirilebileceği gerçeği daha bir açıklıkla ortaya çıkıyor. Hükümetçi liberaller ve muhalif laikçiler halkın politik ve ekonomik yaşamını iyileştirmeyen tartışmalarla yetinilmesini, havanda su dövülmesini istiyorlar. Bu nedenle 26 Mayıs ülkenin gerçek çehresinin ve sorunlarının ortaya konulması, çözüm yollarının önünün açılması açısından da büyük önem taşıyor.
Türk ve Yunan hükümetleri büyük sermayenin çıkarları temelinde kendi işçi ve emekçilerine karşı aynı acımasız politikaları uyguluyorlar. Ama Yunan halkı bu politikalara karşı mücadele etme konusunda daha deneyimli ve biraz daha önde bulunuyor. Önde gidenin olumlu deneyimlerinden yararlanmak gerekiyor. 26 Mayıs hazırlıklarının komşu halkın bu tecrübesinin ışığında yürütülmesinin, benzer bir etki ve kitleselliğe ulaşılması açısından son derece önemli olduğu anlaşılmak durumundadır.
Ahmet Yaşaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Tayt değil de, ağalar yakışmamış

SONRAKİ HABER

Referandumda tarihi tesadüf!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...