21 Mayıs 2010 01:00

GERÇEK


Zonguldak-Karadon’daki grizu patlamasında yaşamını yitiren 28 işçi ve iki mühendisten 28’inin cesetlerine dün ulaşıldı! Ailelerin ve madencilerin endişeli bekleyişi sona ererken, artık küçük de olsa herkesin koruduğu “Belki sağdırlar!” umudu da, yerini tümüyle acıya bıraktı.
Önceki gün Başbakan, Zonguldak-Karadon’da, artık “cinayet yeri” olduğu anlaşılan göçük ocağın başında bekleyen işçi yakınlarını ve madencileri ziyaret etti! Ve Başbakan, beklendiği gibi işçilerin göçük altında kalmasının nedeninin, hükümetin özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları olduğunun farkına varmaya başlayan işçilerin ve acılı ailelerin tepkileriyle karşılandı. Tepki gösteren aileler, korumlar tarafından “etkisiz hale” getirildi; korumalar, ailelere çok sert davrandığı gibi polis de havaya ateş açtı.
Başbakan ise olaydan sonra büyük bir pişkinlikle kürsüye çıkıp konuştu: Tepkiyi “provokatörlere” bağlayıp geçiştiren Başbakan’ın olay hakkında söyledikleri ise unutulacak gibi değil.
Başbakan’a göre “madencilikte böyle şeyler olur”muş; “zaten madenciler işe girerken bu riski kabul ediyorlar”mış, “bu bölgenin insanları bu tür kazalara alışık”mış!
“Daha ne söylenebilir ki?” diyeceksiniz ama demeyin. Çünkü Başbakan bunları yeni söylemiyor. Dursunbey’deki “kazada” da benzer şeyler söylemişti. Dahası o 2008’de, tersanelerde art arda ölümler gelmeye başladığında; tersane sahiplerini savunmak için kendisini ortaya atmış; “Böylesine hızlı bir gelişme, dünyanın hangi ülkesinde yaşanırsa yaşansın benzer sorunlarla karşılaşılacaktır. İş kazalarına bağlı ölüm ve yaralanma olayları maalesef dünyanın her yerinde olabiliyor. Yani, ölümlerin olmadığı gemi inşa sanayi dünyada yok. Gemi inşa sanayi gibi zor şartlarda üretim yapılan bir sektörün kaydettiği takdire şayan ilerlemenin iş kazalarının sebep olduğu olumsuz iklimde boğulmasına da izin vermeyiz” diyebilmişti!
Bu son kazaya bakınca yetkililer ikiye ayrılıyor. Bir bölümü; “cinayet gibi kaza”dan sonrası için mukadderat, “görünmez kaza” diye olup biteni açıklayıp cesetlere ulaşmak için yapılan çalışmanın ne büyük bir gayretle yapıldığını, suçlular varsa cezalandırılacağını, gereken tedbirlerin alınacağını söyleyenler. Ki, Zonguldak’ta çalışma bakanı ve enerji bakanı bu role soyunmuştu. Rollerine öylesine alışmışlardı ki; cesetlere ulaşılmak üzereyken bile, gece yarısından sonra basın açıklaması düzenleyip “İşçilere ulaşmak için en az dört gün daha çalışmak gerekecek!” diye konuşuyorlardı.
İkinciler ise olup bitenin kaçınılmazlığı; hatta bunun gerekliliği üstüne “fetva” verip, olup biteni bir “takdiri ilahiye” bağlayıp, fırsat var ve ortamı da uygunsa sorumluluğu işçilerin dikkatsizliğine ve kurallara uymamasına, mühendislerin yetersizliğine bağlayanlar. Ki Zonguldak’ta bu görevi, çoğu zaman olduğu gibi Başbakan Erdoğan üstlendi. Ve yukarıdaki biçimde değerlendirmeler yaptı.
Oysa gerçek; ne kader, ne de insanların kendilerini toprağın 500-600 metre derinliğine gömmek için hevesle işe girmeleriyle ilgili. İnsanlar bu işe “ölmek için değil” başka bir seçenekleri kalmadığı için giriyorlar. Ama bundan da önemlisi, bu tür “kazaların” asıl nedeni; teknolojinin böyle geliştiği bir dünyada kâr hırsından iş güvenliğine ilişkin önlemlerin, kârlılığı azaltacak boşa yapılmış masraf görülmesidir. Ve elbette taşeronlaştırma ve özelleştirmelerde önemli bir yanıyla, yasalar ve işçi mücadeleleriyle elde edilen iş güvenliği önlemlerinden kaçınmak; bunun için ayrıca masraf etmekten kurtulmak için yapılıyor. Sadece uygulayan patronların zihniyeti de değil bu. Taşeronlaştırma ve özelleştirme yasalarını çıkaran hükümet ve parlamentoların felsefesi de aynı. İşçinin hayatını üç kuruşluk kâra değişmek!..
Bu yüzden Başbakan konuşurken ne cehaletinden, ne densizliğinden ne de pek övündüğü kaderci bir kişiliğe sahip olmasından böyle konuşuyor. O, sermayenin çıkarlarını savunuyor ve “Mademki ucunda kâr var, işçiler de ölebilir!” diyen bir anlayışı savunuyor.
Ve elbette; özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya göz yuman sendikalar, sendikacılar da kapitalistlerin, en açgözlülerin adamı durumuna düşüyorlar.
Konfederasyonların, sendikaların, bu cinayet gibi kazalar karşısında suskunluğu ise hiçbir mazeretle açıklanır gibi değil.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et