24 Mayıs 2010 01:00
YEDİ İKLİM DÖRT BUCAK
Dünyada haftanın en önemli olayı, Türkiye, Brezilya ve İran arasında nükleer enerji konusunda bir bildirgenin imzalanmasıydı. Bu belge, tarafların Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına (NPT) bağlı kalarak İran İslam Cumhuriyeti dahil tüm taraf devletlerin ayrımcılık yapılmadan barışçı amaçlarla nükleer enerjiyi araştırma, üretme ve kullanma (ve nükleer zenginleştirme faaliyetleri dahil nükleer yakıt çevrimi) hakkını hatırlatan bir girişle başlıyor ve Türkiye ile Brezilyanın İrana olan güvenlerinin açıklanmasıyla son buluyor. Belge, toplam 10 maddeden oluşuyor ve özellikle nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılması hakkındaki uluslararası sözleşmeler üzerinden İranın ve diğer bütün ülkelerin haklarına güçlü vurgular yapıyor.
Başta ABD ve İsrail olmak üzere, İran üzerindeki baskılarını nükleer silah tehdidi üzerine kurmuş olan emperyalistlerin, Birleşmiş Milletleri kullanarak baskıyı artırmaları yolundaki çabaları, bu anlaşmayla önlenebilir bir nitelik kazanmıştır. Kuşkusuz, bunun için Türkiye ve Brezilyanın ileride izleyeceği rol hâlâ ağırlık taşımaktadır.
Nitekim İsrail, ilk tepki veren ülke olmuş ve bu anlaşmanın İran üzerinde yaptırım uygulanmasını engelleyecek özellikler taşıdığını belirterek itiraz etmiştir. Genellikle Avrupa, ABD ve Rusya anlaşmanın daha güven verici tedbirlerle desteklenmesini talep etmenin ötesinde, ciddi bir itiraz göstermemiştir. Bu açıdan bakılınca, İranı rahatlatan bir sonuç alındığı söylenebilir.
Tüm dünyada, başta ABD, Avrupalı emperyalistler, İsrail ve Rusya, ellerindeki nükleer silahları tümüyle yok etmedikleri sürece İranın ya da bir başka ülkenin aynı silahlara sahip olmalarına karşı çıkmanın hiçbir anlamı yoktur. Kaldı ki İran, tümüyle uluslararası denetime açık bir enerji politikası izleyeceğine ve nükleer silah üretmeyeceğine dair pek çok kez inandırıcı güvenceler vermiş, denetim yolları ve yöntemleri önermiştir. Bu bakımdan; yapılan anlaşma, Türkiye ve Brezilyanın diğer baskı mekanizmaları karşısında da tutarlı davranmaları koşuluyla bir ilerleme olarak değerlendirilebilir.
İran halkının, Chavez başta olmak üzere Latin Amerikanın demokrat-halkçı liderlerine duyduğu sempatinin temelinde, anti-Amerikan politikaların yanı sıra İranla yürüttükleri çeşitli iş birliği girişimleri de bulunmaktadır. İran, Latin Amerika ile geleceğin dünyasına ilişkin daha geniş bir iş birliği platformu oluşturmaya çalışmaktadır. Son gelişme, Latin Amerika politikalarının, yalnızca Küba ve Venezuela ile sınırlı kalmayacağı yolundaki olasılıkları da güçlendirmektedir. Bununla birlikte, bu gelişmelerin İranın iç politik hayatında demokratikleşmeye yol açmasını beklemek, hayli gereksiz bir iyimserlikten öteye geçemez.
AYDIN ÇUBUKÇU
Evrensel'i Takip Et