24 Mayıs 2010 01:00
Sizi de bekleriz
Bilgi Üniversitesinde her şey geçen temmuz ayında başladı. Okulumuz laureate eğitim kurumlarına devredildikten sonra okulun politikalarında ciddi anlamda değişiklikler olmaya başlamıştı. Örneğin kriz bahane edilip zam almamaya, fazla mesailer verilmemeye başlamıştı. Bu noktada çalışanlar kenarda köşede bu yapılanlara karşı ne yapılabilir derken, ufak ufak sendika muhabetleri yapılmaya başlanmıştı. Yönetim yeni ders dönemiyle birlikte yaklaşık 400 kişinin çalıştığı idari-destek (Teknik, temizlik, güvenlik, muhaberat...) biriminin özelleşmesi için taşaron firmalardan teklif almaya başladı. Tabii bunu yaparken bize söylenilmeden yapıldığını ve bizler bunu amirlerimizden duyduğumuzu belirtmeliyim. Bu noktadan sonra akademik kadrodan arkadaşların taşeronlaşmaya hayır adı altında bir imza metnini imzalara açıp (320 imza) yönetime vermesiyle bilginin ateşi yanmaya başlamış oldu.
Baktık bizim sesimiz gür çıkmaya başladı, ne yapalım derken madem bir arada daha güçlüyüz bir ileri boyuta taşıyalım emeğimizi, gücümüzü dedik ve biz bu taşeronlaşmaya karşı yaptığımız örgütlülüğü, Bilgide bir ilk daha yapalım ve sendikada örgütlenelim kararı çıkmış oldu. Böylece hep birlikte DİSKe bağlı Sosyal-İş Sendikasında örgütlenmeye başladık. İlk önce Taremde yaptığımız toplantıların ardından DİSKte geniş bir toplantı yapmayı başarmış olduk. Bu toplantıda çıkan kararların en önemlisi herkesin ezberinin bozulduğu açık örgütlenme modelimizdi. 28 Şubat 2010 tarihinde ilk üyelerimizi yapmaya başlamış olduk. Bu tarihten sonra hızlıca örgütlenip üye sayımızı yetki alabilme eşiğine ulaştırmış olduk. Fakat biz bunları yaparken yönetim de çalışmaya başlamıştı. Önce sendikalı olmak anayasal bir haktır bu sizin kararınız derken, bizim yönetimimizde bu çalışmanın yapılıyor olmasını anlamış değiliz demeye başladılar ve bunun arkasında eski yönetimin olduğu ifade edilmiş oldu. İlk önce Prof. Nevin Ateş okuldan atıldı ve sendika bir kınama yaptı basın bildirisiyle Ateşin işe geri dönmesi ve sendikalılar üzerinde baskıların son bulması hakkında .Yönetim bunun devamında her bölümle toplantı yaparak taşeronlaşmayı durdurduklarını her çalışanın ister sendikalı olsun ister olmasın mağdur edilmeyeceğini resmen açıkladı. İlginç bir nottur aslında taşeronlaşmayı bize söylemeden başlatmışlar fakat bize resmen duyurarak bitirmeleri.
Taşeranlaşmayı bitirmiş olmaları her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor tabii takdir ederseniz. Baskılar olanca hızıyla sürüyordu bir yandan. Çalışanları odalara çekip tehdit etmeleri, amirlerinin eliyle şiddet görmeleri olanca hızıyla sürdü. Tabii bunun yanında biz sendikalılar mümkün olduğunca örgütlenirken bu arada çeşitli etkinliklere de katılmış olduk. 1 Mayısta DİSKin içinde Bilgi Üniversitesi Çalışanları pankartı altında kalabalık bir şekilde yer aldık, ertesi gün 2 Mayısta yaklaşık 400 kişinin Silahtarağa Kampüsünde katıldığı coşku dolu bir piknik gerçekleştirdik tüm tacizlere rağmen. İki gün sonra yani 4 Mayıs 2010 itibariyle ahşap aölyesinde kadrolu gözüken Sorumlu Kadir Karabulak, Çalışan Rıza Karaçeper ve ben bulunduğumuz yerin kâr etmediği gerekçesiyle iş akitlerimizin fesh edildiği tebligatını almış olduk. Fakat biz biliyorduk ki atölye 2003 yılında hizmete girerken kâr etme mantığıyla değil hizmet mantığıyla kurulmuştu. İyi niyetli bir işveren olsaydı son karar ilkesine başvurup bizi en yakın birimde istihdam edebilirdi. Tabii bu olmadı. Arka kapılarda bizim malum nedenlerle atıldığımız konuşuluyordu bile. Bu herşeyden önce sendikamız Sosyal-İşe ve devamında sendikalı Bilgi çalışanlarına karşı bir tehditti aslında. Sendikalı olmayın, olsanız bile ayrılın yoksa sonçlarına katlanırsınız demekti. Atıldığımızın ertesi günü rektörlüğe geniş katılımlı bir yürüyüş düzenledik işten atılanlar geri alınsın, örgütlenme özgürlüğüne saygı gösterilsin diyerek. Silahtarağada işe geri dönene kadar çadır kurup oturma eylemine başlamış olduk biz atılan 3 kişi. Her ne kadar darpa varan yaklaşımlar olmasına rağmen bu kararlılığımız biz geri dönene kadar devam edecektir. 8 Mayısta Taksimden Galatasaraya kadar demokratik kitle örgütlerinin de katıldığı yalaşık 1500 kişiyle bir yürüyüş gerçekleştirdik. Bunlar bizim bir dizi eylemliliğimizdi ama bu arada yönetim de bize bir teklif sunmuştu ve bu teklif şaşıracaksınız biliyorum ama bir nevi taşeron teklifi idi. Bizim tekrar ahşap atölyesinde görev almamız 1+1 sözleşme yapmamız iş oldukça bize iş vermeleri ve bunu yaparkende Bilgi çatısı altında olmadan gerçekleştirmemizi istemeleri. Yönetimin bizim elimizle taşaronlaşmayı meşru kılmaya çalışması komik değil mi sizce de.
Benim burada belirtmek istediğimse Bilgi Üniversitesinin kamuoyuna yönelik demokratik yüzünün (Kürt meselesinin, Ermeni sorununun, Marksist toplantıların) çalışanın sendikalı olduğunda nasıl bir sendika düşmanı olduğu üzerine çalışanı örgütlü olduğunda demokrasi hakgetire. Sözü fazla uzatmadan örgütlenme üzgürlüğümüze saygılı olununcaya ve işten atılan işçiler işe geri dönene dek oturma eylemine devam edeceğiz. Sizi de bekleriz
Bülent Karaçeper (İstanbul)
Evrensel'i Takip Et