25 Mayıs 2010 01:00
SAĞLICAK
Çok değil daha 6 ay öncesinde emek cephesi derin bir uykudaydı. TEKEL işçilerinin Ankaraya ulaşması ve sonrasında Kızılayın Türkiye ve dünyanın mücadele merkezi haline getiren bir dizi eylem ve etkinlik işte İşçi sınıfı ve sınıf gerçeği dedirtmişti.
Kim önderlik etti bu mücadeleye? Siyasi partiler mi? İşçi konfederasyonları mı? Ya da başka bir güç mü? Tabi ki hiçbirisi. Başlangıçta ortada yoklardı. Mücadele gelişip güçlendikçe, geriye dönüşü olmayan bir yola girildikten sonra ortaya çıktılar ve mücadeleyi sahiplendiler.
17 Ocak Ankara Mitingi 4 Şubat dayanışma grevi Türk-İş sendikalarından çoğu ortada yoktu.
Birileri Eyvah! dedi. İşçiler Gemi azıya almış, sendikal otorite yani saltanat sarsılmaya başlamıştı
Mücadele sürerken konfederasyonlar 22 Şubatta karar aldı: 12 maddelik talep listesinin ardından; Öncelikli istemlerinin karşılanmaması ve bu etkinliklerin Hükümet nezdinde bir sonuç vermemesi halinde, 26 Mayısta üretimden gelen gücün kullanılacağı açıklandı.
2 Martta çadırlar söküldü 1 Nisanda Ankarada buluşuyoruz derken, Giderlerse gelmezler diye düşündüler.
TEKEL işçileri 1 Nisanda geldiğinde Türk-İş yanlarında değildi. Tek Gıda-İş Genel Merkezi işçilere sormadan aldığı kararları işçilere dayatıyordu. Önce Memur-Sen, sonra Hak-İş saf dışı kaldı. DİSK kararsızdı, KESK ortada kalmıştı. Sonuçta destek kesilmiş, yükselen mücadelenin büyütülüp geliştirilmesi engellenmişti ve bunda en büyük sorumluluk Türk-İş Genel Merkezine aitti. 26 Mayıs Genel Grev kararıyla mücadeleyi zamana yayıp sönümlendirmeye yöneldiler.
TEKEL mücadelesi 1 Mayısta Taksim Meydanına izin verilmesinin en önemli gerekçesi olmuştur. İşçi sınıfı 32 yıllık beklentisini TEKEL direnişi ile taçlandırmış sonunda meydanı geri almıştır.
TEKEL mücadelesinde bir arada duramayan Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESK 1 Mayısta bir araya gelmişler; TEKEL direnişinde gözden kaçan İş güvencesi, insanca ve özgürce yaşam, eşitlik, adalet ve demokrasi söylemini yeniden hatırlamışlardı. Ancak, Taksim Meydanına inildiğinde yüz binlerin hafızası TEKEL işçilerinin mücadelesinde gereğini yapmayanları protesto ettirmişti.
Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESK 9 Mayısta bir araya gelerek
1 Mayısta Taksim Meydanında Türk-İş ve Hak-İş Başkanlarına karşı yapılan eylemi Emeğin birlik ve dayanışmasına saldırı ve Kürsüyü işgal girişimi ile kutlamaları sabote etmek olarak değerlendirdiler. Son olarak Bu tür yaklaşımların teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğini söylediler.
TEKEL, itfaiye, İSKİ, Samatya inşaat, Esenyurt Belediyesi ve Sinter Metal işçileri 9 gün sonra yaptıkları karşı açıklamada 1 Mayıs Taksim ve bu süreçte TEKEL direnişinin rolünü aktardılar. İşçilerin kürsüye çıkışı bir sonuçtur. İşçiler kürsüye çıkmak zorunda bırakılmıştır diyen işçiler Türk-İşin koordine ettiği ve TEKEL işçilerini hedef alan bir dizi engellemeyi sıraladılar. Kumlunun yuhalanmasının kitleselliğine dikkat çeken açıklamayla kürsüye çıkmadan önceki iç çatışmanın detayını aktardılar. Alana girişte engellendiklerini, Türk Metalin biber gazlı saldırısına uğradıklarını, özel korumaların sürekli tehdit ve tahrik eden tutum içine girdiklerini belirterek sürecin tırmandırıldığını söylediler. Özetle Türk-İşin TEKEL mücadelesi sırasındaki tutumu, 1 Mayıs öncesinde yapılan tartışmalar ve miting alanında yaşananlar birlikte değerlendirildiğinde Adeta kürsüye çıkış zorunlu hale gelmişti dediler.
Doğrusunu isterseniz; 1 Mayıs günü kürsüde söz söyleme hakkı, mücadeleden kaçan bürokratların değil, söke söke hakkını arayan emekçilerin olmalıydı. Kürsüde okunan bildiri işçiler tarafından hazırlandı; 26 Mayısın taleplerine ve birleşik mücadeleye dikkat çekiyordu.
Konfederasyonlar 26 Mayıs genel grev kararını TEKEL işçilerinin baskısıyla aldı, baskı ortadan kalkınca da teker teker verdikleri sözden döndüler. 22 Şubat ile 26 Mayıs arasında talepler ve grevle ilgili kayda değer çalışma yapılmadı.
İşçilerin kürsüye karşı yaptığı eylem değişik biçimlerde eleştirilebilir. Ancak, konfederasyonların TEKEL direnişinde iyi bir sınav verememesi nedeniyle işçilerin sendikacılara olan güvensizliğinin açık ifadesi olarak da değerlendirilebilir. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlunun şahsında tüm konfederasyonlara yapılan saldırıyı kınayanlar; her fırsatta mücadeleyi engelleyen, işçileri savunmayan ve hatta hükümetle işbirliği yapan Mustafa Kumluya ve diğerlerine de aynı tavrı alabilmeliydi. Ve emek cephesine ihanet edenlerin teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğini söyleyebilmeliydi.
Ortak açıklamadaki tepki kürsüye çıkan işçilere değil, TEKEL direnişine ve emek mücadelesine karşıdır. Alınan tavır mücadeleci işçilerin ve sendikacıların önünü kesmeye yöneliktir. Bu tepkinin geri planında çaresizliğin, basiretsizliğin ve yükselme hırsının belirtileri, burjuva siyasetçilerle birlikte parti kurma çalışmaları, bulundukları koltukları parlamentoya sıçrama tahtası olarak görme anlayışı vardır.
Grevin arifesinde 26 Mayısta genel grev olsun mu, olmasın mı tartışması yapılıyorsa bunun nedeni koltuk sevdalısı mücadele kaçkını sendikacılardır.
CELAL EMİROĞLU
Evrensel'i Takip Et