31 Mayıs 2010 00:00
EVRİM/DEVRİM
İstanbulun fethini havai fişek ve lazer gösterileri arasında alayı valeyle kutladık. İstanbulu yeniden fethetmiş gibiydik!
İstanbulun fethini havai fişek ve lazer gösterileri arasında alayı valeyle kutladık. İstanbulu yeniden fethetmiş gibiydik! AKP eteğinde demokratlık mesleğini icra eden liberal lafebelerinin göğüslerinin kabarıp kabarmadığını doğrusu merak ediyoruz.
Kıbrısta, Ermeni sorununda, Suriye ve hatta İranda sıfır soruncuların fetihçilik damarlarında var. Yeni Osmanlıcılık da zaten AKP stratejik derinlikinin bir unsuru. Bizden başka zaptetmekle, işgalcilikle açıktan övünen bulmak zordur. Sözde darbe karşıtıdırlar, ama işgal savunuculuğunda sakınca görmezler. Aşırı demokrattırlar!
Darbe karşıtlıkları da işlerine geldiği türdendir. Sınıf mücadelesinde tuttukları pozisyona göredir.
AKP, 12 Eylüle itirazı eşek şakası sayar, yargılanmasının önündeki engelin kaldırılmasını, yapacağından değil, sadece geçmesini kolaylaştırmak için Anayasa paketine koymuştur. Ama varsa yoksa 27 Mayıs H. Cemale göre, kötülüklerin anasıdır. Murat Belge, bilgiç bilgiç dalga geçmeye koyulur: Kominternin Kemalist Devrim kavramını yerleştirmesinin ardından Türkiye komünistlerinin 1950de demokrat partinin iktidara gelmesini karşı devrim saydıklarını söyler. Böyle olunca 27 Mayıs otomatikman olumlu bir anlam kazanır, karşı devrimi durdurmuş, iktidarı yeniden devrimcilere vermiştir!
Profesör.. Tarihle uğraşıyor.. Siyaset bilimci. Kurtuluş Savaşının bir devrim, milli bir devrim olduğu inkarla başlıyor. Devrimden hiç hoşlanmıyor. Emperyalistlerle el ele ne iyi olurdu diye düşünüyor olmalı! O zaman da, bugün de. Küreselleşme çağın gerçeği ve ilerletici ya!.. Tabii ki emperyalizmle işbirliği.. Tabii ki devrim düşmanlığı.
Gerisi rivayet. Türkiyeli Marksistler, evet, Kemalist devrim karşı devrime dönüşmüştür diyorlar. Ama Kemalizmle hesaplaşmayı çoktan yapmışlardır. Devrimi ve karşı devrimi ona endeksleyerek tanımlamıyorlar. Kemalist devrim zaten cılız bir anti-emperyalizmdi. Karşı devrim de, 1950den çok daha önce başladı. 27 Mayıs ise, kuşkusuz devrim falan değil. Ama Kemalizmin hatırlanmasına bile karşı çıkanlar damgayı vuruyorlar: Kötülüklerin anası! Yani darbeler tarihi onunla başladı demek istiyorlar.
1989da Fransada bir kampanya açmıştı burjuva sözcüleri. Başta liberaller. Büyük Fransız Devriminin 200. yılıydı. Keşke Devrim Olmasaydı demişlerdi. Utanıyorlardı! Ürküntü kaynağıydı. Burjuvazi eski burjuvazi değildi ve tarihini de reddediyordu. 16. Lui devrilmemeliydi yani. Giyotine gönderilmemeliydi. Hele 1917 Rus Devrimi hiç yapılmamalıydı. Çar yerli yerinde durmalıydı! Ya da hiç değilse Kerenski.
Burjuva liberal yücelti, artık devirmek, alaşağı etmek türü kendi tarihini de oluşturan o eski Jakobenizmden nefret ediyor. Ve her şeyi o sahte oy mekanizmasına emanet ediyor. Öyle değilse, karalıyor. Devrimi karalıyor. Bu arada, bir dönem fazlasıyla işini görmüş darbeleri ve darbeciliği de suçluyor. Eskiden savunuyordu ama.. Ya da şimdi hala 12 Eylüle ses çıkarmazken, 27 Mayısı lanetliyor. Üstelik bir daha asla sloganıyla liberal Sivil Dayanışma Platformu, hiç utanmadan faşist Menderesle devrimci Deniz Gezmiş ve Erdal Ereni yan yana pankart yapıp taşıyor!
Marksistler hiçbir zaman darbecilik yapmadılar, yapmazlar. Ancak darbe vardır, darbe vardır! Tümünü aynı değerlendirme zorunluluğu yoktur. Merderesi deviren ve ardından az-çok demokratik bir ortam oluşan 27 Mayısla, demokratik ne varsa saldırıp Denizi asan 12 Mart ve Erdal Erenle birlikte onlarca devrimcinin kanına giren, işçi ücretlerini donduran, 24 Ocak Kararlarının uygulayıcısı 12 Eylül ayrı darbelerdir. 27 Mayıs, alt rütbeli subaylarca, emir-komuta zinciri parçalanarak yapılmıştır ki, diktatörlüğün çeperlerinde gedikler açıp görece demokratik bir ortamın oluşmasına neden olan da budur. 12 Mart ve hele 12 Eylülse hiyerarşik faşist darbelerdir. Ve liberaller bugün ne derlerse desinler, yarın egemenler benzerlerine ihtiyaç duyabilirler!
MUSTAFA YALÇINER