2 Haziran 2010 00:00
KRiZDE iKiNCi PERDE 6
GÜNÜN YAZILARI
Serbest piyasa ekonomisinin kalbi olarak bilinen ABD, bir finans devriminin eşiğinde. Ancak bu seferki düzenlemeler kapitalizmin izmini düşürüyor, geriye Karl Marxın ünlü eseri Kapital kalıyor. Bu sözler, ABDnin finansal reform paketi için sarf ediliyor.
Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Hayri Kozanoğlu ise ortada devrimin değil, 1929 Bunalımında kullanılan bir yöntemin hafif bir versiyonu olduğunu söylüyor.
Kozanoğlu ile radikal bir adımmış gibi gösterilen ABDnin paketini ve paketin karşısına konulması gereken radikal önerinin ne olması gerektiği üzerine söyleştik.
ABD Senatosunun hazırladığı finansal reform paketinin amacı ne olabilir?
Öncelikle, finansal reform tasarısının kitlesel tepkileri yatıştırmak amaçlı bir refleks olduğunu düşünüyorum. Neye tepki? Finans kesiminin kurtarma paketleriyle kamu bütçesine büyük bir yük olmasına Bu kesimin kriz sonrası büyük bir yüzsüzlükle bankacılara yük olmasına Yine kriz sonrası büyük bir yüzsüzlükle aşırı prim ve ikramiye ödemelerine devam etmesine Benzeri birçok olaya karşı gelişen kitlesel tepki.
Özellikle son bir ifşaat, finans sisteminin içine düştüğü kepazeliği sergilemek için bir fırsat oldu. Bilindiği gibi siyasetle de çok içli dışlı olan hazine bakanlarının kendi personelinden seçilmesi adeta bir teamül haline gelen Golman Sachsın siparişle toksik varlıkları pazarladığı ortaya çıktı. Şöyle ki krizde, CDO adı verilen varlığa dayalı menkul kıymetler kokteyline yatırım yaparak, emlak piyasasının çökeceği üzerine kumar oynayan John Poulson isimli bir spekülatör milyarlarca dolar kazanmıştı. Anlaşıldı ki, Poulson, Goldman Sachs ile işbirliği altında çürük kokteyli kendi hazırlıyor. Golman Sachs da Avrupa bankaları, bireysel yatırımcılar dahil buraya para bağlamaları için malı pazarlıyor. Böylelikle bu varlıkları açığa satan, diğer bir deyişle değerlerinin düşmesi halinde büyük bir voli vuracak Poulson krizle birlikte maksadına eriyor. Bu son olay da bardağı taşıran damla oldu. Halkın bu haksız ve adaletsiz sisteme öfkesi kabardı.
Kepazeliğin yanı sıra kurtarma paketleri de öfkeyi artırdı sanırım
Evet diğer önemli bir konu kriz kurtarma paketleri Bu paketler uyarınca büyük bankalar kamunun da telkiniyle küçük bankaları yuttu. Ortaya iyice merkezileşmiş, tekelleşmiş JP Morgan, Bank Of America, City Group gibi az sayıda bankanın kontrol ettiği hantal bir yapı ortaya çıktı. Too big to fail yani iflasına izin verilmeyecek kadar semiren bankaların da bu güveni arkalarında hissederek daha riskli girişimlerde bulunması, teknik tabirle ahlaki tehlike (moral hazard) riski arttı.
Söz konusu riske karşı Eski Fed Başkanı ve Barak Obamanın Ekonomi Danışmanı Paul Volckerin adını taşıyan paketin bir devrim diye tanımlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
80lerin Amerikan Merkez Bankası Başkanı, bir anlamda Milton Friedmanın neoliberal kurgusunun Parasalcı Politikalarla Baş İcraatçısı Poul Volcker, Volcker Kuralı adı verilen düzenlemeleri ortaya attı. Bu kurala göre bankaların kendi hesabına riskli menkul kıymet alım-satımına, hedge fonlarını kurabilmelerine, gölge bankacılık faaliyetleri sürdürmelerine kısıtlamalar getirecek. Aslında bu düzenlemeler 29 Bunalımı sonrasında yatırım bankacılığı ile ticari bankacılığı ayıran Glass- Steegal yasasının çok hafif bir versiyonu. Sadece en vahim uygulamalara sınırlama getiriyor. Bir PR atağı gibi görünüyor.
Pakete göre, devlet batma riskiyle karşı karşıya olan, finans sisteminin geneli için risk teşkil eden büyük kurumlara el koyma yetkisine sahip olacak. Mevcut ekonomik kriz devletlerin borcu krizi haline gelmişken bu paket kapitalizmin ekonomik krizine çözüm olabilir mi?
Aslında yapılması gereken tüm bankacılık sisteminin kamulaştırılması, toplumsal yarar için dönüştürülmesi ve demokratik kontrolün sağlanması. Bu geçmişte sol, sosyalist hareketlerin başlıca taleplerinden biriyken, neoliberal hegemonya altında gerçek dışı, dinozorca bulunmaya başlandı. Finansallaşmanın sade yurttaşı borsa yatırımcısı, repocu, kredi kartı ve bireysel kredi kullanıcısı gibi sıfatlarla anafor altına alması da bu temel taleplerin karşılık bulmasını zorlaştırdı.
Finansal kriz türev enstrümanları, yıllık dünya üretiminin on katını aştı. Kredi piyasaları, kapitalizmin sembolü hisse senedi borsalarının 4 katı hacmine ulaştı. Yapılan kamu otoritelerinin, rating kuruluşlarının dahi kavrayamadığı ölçüde çok kompleks Kapitalizmin kendi mantığı içerisinde dahi bazı uygulamaların mal ve hizmet üretimiyle, kredi tahsisiyle, tasarruflara katkısıyla bağlantısı kurulamıyor. Radikal bir adım gerekliyse bu da ancak finansal sistemden, özellikle türev enstrümanlar yoluyla sağlanan haksız kazançlara geriye dönük olarak el konması olabilir.
Vatandaş yeni Keynesyenlerden radikal!
AMERİKAdaki sol kanat Keynesçi iktisatçılardan biri olan James Galbraith kriz karşısında şu yorumu getirmişti:
İktisatçılar mesleğinin bugünkü mensupları, doğru ekonomik düşünceyi temsil etme iddiasında olan bir tür politbüro oluşturmuşlardır ve önemli politika sorunlarının hepsinde yanlış tavır almışlardır.
ABD Senatosunun finansal suçlar üzerinde görüşmeler yapan komitesine davet edilen Galbraith oradaki sunuşunu da ayni minval üzerinden başlatıyor: Sizlere yüz karası bir mesleğin mensubu olarak hitap ediyorum. 1980den bu yana öğretilen biçimiyle iktisat kuramı, finansal krizin arkasındaki güçleri anlamaktan âciz kaldı. Bu iktisatçılar spekülasyonun fiyat istikrarına yol açacağını; sorumluluk müşteriye ait ilkesinin işe yarayacağını ve sahtekârlığın yaygınlaşmayacağını düşündüler. Sahtekârlık sisteme egemen olursa, menkul değerler piyasasının dayanağı kalmaz. Bütün kâğıtlar süprüntü olur; onları yaratan, derecelendiren, satan kurumlar gibi Bu araçları pazarlayanlar, teminat verenler, derecelendirenler, sigortalayanlar, denetleyenler sistemin sahtekârlığa battığını farketmemiş olabilirler mi? Finansal sistem toptan, radikal biçimde temizlenemezse, piyasa sistemi de ayağa kalkamaz.
Galbraithın amacının finansal piyasaları temizleyip yeniden işler hale getirmek olduğunu bu nedenle eleştiri ve önerilerinin de sistem-içi kalmasının doğal olduğunu söyleyen iktisatçı Profesör Korkut Boratav, doğrudan doğruya Keynesin iki savaş arasında borç ve enflasyon üzerine yazdıklarını hatırlatıyor: Geçmişte veya bugün, hiçbir topluluğun çalışan öğeleri, emeklerinin ürününden önemlice bir bölümünün rantiye sınıflara aktarılmasına rıza gösteremezler. Borç birikimi tahammül edilebilir sınırı aşınca, durumu çözebilecek üç yöntem vardır. Birincisi borcun reddedilmesidir. Kurbanlar şiddetle direneceklerdir ve bir devrim dışında bu seçenek bugün için Batı Avrupada düşünülemez. İkincisi, paranın değer yitirmesidir [enflasyondur]. En az direnç hattını izleyen bu yöntem, siyasetin çözüm getirmediği durumların doğal ilacıdır. Üçüncüsü ise [finansal varlıklar üzerinde] bir sermaye vergisidir. Rasyonel, bilinçli çözüm yolu budur. Tahvil sahiplerinin talepleri, vergi mükelleflerinin karşılayabileceği sınırı aşarsa ve vergilemeyle enflasyonun hızlanması arasında bir seçim yapmaya vakit kalmışsa, hem pratiklik, hem de adalet açısından vergi tercih edilmelidir.
Bu yöntemleri, sözleşmelerin kutsallığı gerekçesiyle reddedenlere gelince, sözleşmelerin dokunulmazlığının sağlaman için, Devletin sürdürülemeyen bir duruma son verme hakkını kullanması gerekir. Sınırlanmamış tefecilik çok güçlüdür. Birkaç kuşak boyunca çıkarlarına ilişilmezse, nüfusun yarısı, diğer yarısının neredeyse kölesi durumuna düşer.
Boratav vurgusunu şöyle tamamlıyor: Keynesin günümüzdeki ve Amerikadaki takipçileri, ustalarını izlemedikleri için, Batı toplumlarına egemen olan enflasyon-karşıtı saplantıların, finans kapitalin toplumun tümüne karşı sürdürdüğü bir bölüşüm kavgası olduğunu anlayamıyorlar. Böylece Wall Streetten şiddetle nefret eden sıradan Amerikalı kadar radikal olamıyorlar.
KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRMAK SAKINCALIDIR
Bireysel yatırımcıların mortgage, kredi kartı ve diğer kredi enstrümanlarında suistimale uğramasını engellemek iddiasıyla Fed bünyesinde, ancak merkez bankasından bağımsız bir Tüketici Finansal Koruma Bürosu kurulacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Reform paketinde öngörülen bankacılık işlemlerinden yapılacak kesintilerle bir fon oluşturulması ve Tüketici Finansal Koruma Bürosu kurulması gibi adımlar olumlu, ancak sınırlı etki yapacak güçtedir. Kurtarma fonları sistemik krizler değil ancak müşahhas krizlerde, örneğin ABDde LTCM (Long-Term Capital Management) adlı yatırım fonunun kurtarılması, böylelikle paniğin tüm dokulara yayılmasının engellenmesi gibi durumlarda etkili olabilir. Tüketici koruması ise bir yanıyla sade vatandaşı, reçete ile alınan ilaçlar gibi bir disiplin altında risk almaya yöneltmesi anlamında olumludur. Ama diğer yanıyla onu finans konusunda daha fazla bilgilendirip bilinçlendirecek finansı kalıcı bir biçimde insan yaşamının bir parçası, üzerinde kafa yorulması, derinleşmesi gereken bir alan şeklinde tanımlayıp, kapitalizmi meşrulaştırmak olağanlaştırmak sakıncalıdır.
Yeni dış şok yeni bir işsizlik mi?
TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Euronun dolar karşısında 1,20lere kadar gerilemesi üzerine, Euronun dolar karşısında gerilemesi ihracatı etkileyecek dedi.
Osmaniye Organize Sanayi Bölgesindeki (OSB) Tosçelik Yassı ve Yapısal Çelik Üretim Tesisinde mayıs ayı ihracat rakamlarını açıklayan Büyükekşi, Avronun dolar karşısında gerilemesinin ihracat rakamını olumsuz etkileyeceği kadar Avrupa ülkelerinde durgunluğa bağlı ihracatı miktarsal olarak gerileteceğini söyledi. Büyükekşi, Girdi maliyetleri dolar olan, ama ihracatını Euro ile yapan firmalarımızın karlarında düşme olacak. Büyükekşi Avronun durumu artık sadece Avrupa için değil tüm dünya için tehdit oldu. dedi.
İhracatçının zarar görmemesi için Merkez Bankası ile hemen bir plan yapılması çağrısı yaparak sermayeninin beklentilerini ifade ederken, iktisatçı Mustafa Sönmez, yeni dış şokun emekçilerine dikkat çekiyor: Türkiye, bu yeni dış şokta ilk etkiyi, sıcak paranın çıkışı ile yaşıyor. Sıcak para hem puslu havadan daha çok kazanmak için yüksek faizli Yunan, Portekiz, İspanya bonolarından voli için çıkıyor hem de Türkiye gibi ülkeleri pek iyi bir geleceğin beklemediğini gördüğü için İkisi de olabilir Bütçe açığı ve cari açık, Türkiyenin temel kırılganlıkları. Şimdilerde Avrodaki düşüşü, dolara kaçış izliyor. Türkiyenin döviz geliri Avro, döviz gideri dolar ağırlıklı. Dolayısıyla gidişat aleyhine. Büyümesi dış kaynak girişine bağlı. Sıcak para çıkınca makineler tekler, dönmez. Avro düşünce ihracat ve turizme zarar verir, dolar yükselince ithalat faturası ve dış borcu çevirme maliyeti artar. Şimdi bunları , tıpkı 2008in son çeyreği ve 2009un ilk mevsiminde olduğu gibi yeniden yaşamak çok muhtemel. Yeni tensikatlar, işsizlikler, yoksullaşmalar kapıda. ABD merkezli küresel krizin dalgaları 2008in son çeyreğinde Türkiyeyi de fena vurdu İlk elde bir kur şoku yaşandı, dolar 1.80TLleri gördü. Hemen ardından ihracat geriledi, iç talep düştü, akabinde fabrikalarda makineler durdu , işçiler çıkarıldı.
HAZIRLAYANLAR: Bülent Falakaoğlu - Serdar Derventli
Evrensel'i Takip Et