5 Haziran 2010 00:00

HAYAT YAZILARI


Yanlış siyasal tutumların ya da daha açık bir ifadeyle siyasetsizliğin bedelini en ağır biçimde toplum ödüyor. İsrail ile ilişkilerde de durum bu noktada, Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalarda da.
Gemileri götürenlerin doğrudan yapacakları başka bir şey kalmamıştı diyebiliriz. Ama siyaset için aynı şey geçerli değil. ‘Savaş mı ilan edecektik?’ cümlesi samimi bir tutum değildir. Devlet eliyle, diplomatik kanallar kullanılarak, askeri ve ekonomik ilişkiler üzerinden yapılabilecek adımlar on yıllardır atılmadı. Bu siyasete göz yuman toplumsal sorumluluğumuz elbette sorgulanmalıdır. Ancak bugüne kadar yapılmayanların bedelini onca insan canıyla ödemek zorunda kaldı.
Kürt sorununda diyalog yoluyla çözüm için adım atmamanın bedelini her gün ödemeye devam ediyoruz. Siyasetin göze alması gereken sorumluluğu üstlenmekten kaçınmasında elbette toplum psikolojisinin payı var. Ancak siyasetin bir rolü de toplumsal kamplaşmaya karşı, çözüm iradesini cesaretlendirmektir. Türkiye’de siyaset hamaset üzerine inşa ediliyor. Taşın altına cesaretle elini koymayan siyasetçiler, bedelin toplum tarafından ödenmesine gözyaşları ile ortak oluyorlar. Nutuklar atıyorlar.
Bu kriz alanları devam ederken, gelecek hafta yeni bir krizle yüz yüze geleceğiz. Anayasa Değişikliği Paketi ile ilgili karar alınacak. Bizi şaşırtacak bir sürpriz karar çıkmazsa, referandum konusu ciddi bir kaosa dönüşecek. Biz mahkemenin esastan karar alamayacağına dair tepkilerimizi dile getireceğiz. İktidar partisi yöneticileri de benzer şeyler söyleyecekler. Hukuk devleti olma yolunda siyasal çözüm için yapılması gereken işleri yapmayanların verdikleri tepki, karşı tarafta hiçbir inandırıcı etki yapmayacak.
Bedeli yine tüm Türkiye toplumu ödeyecek. Ülke, seçim barajından kaynaklı haksızlıklar giderilmeden, yeni bir seçim atmosferine sürüklenecek. Ya da “topal ördek” misali bir yaralı siyaset sürecine katlanacağız, dayanabildiğimiz kadar.
Bütün bu tahminlerde yanılmaktan mutlu olurum. Karamsar tablolar çizmek değil niyetim. Ancak siyasetteki kapasite düşüklüğünün bedelinin bu kadar ağır olması, gerçekten çileden çıkartacak nitelikte. Siyaseti, kişisel husumetler ya da fanatik parti tarafgirliğinin bir adım ötesine taşıdığınızda, bambaşka bir sorumluluk alanıyla karşı karşıya kalırsınız. Acı söz söylemenizi yadırgayanlar olabilir ama gerçeklerin can yakıcılığı çok daha acıdır. ABD-İsrail ilişkilerini kavramadan dış politika, yargı-resmi ideoloji ilişkilerini masaya yatırmadan demokratikleşme, Kürt sorununu anlamadan barışı inşa mümkün değildir. Hoşunuza gitse de gitmese de.
Ayhan Bilgen

Evrensel'i Takip Et