14 Haziran 2010 00:00
BAYKUŞ
Bütün çocukluk ve gençlik yıllarım boyunca tarihten nefret ettim. Coğrafya da benzer duygular yarattı hep.
Bütün çocukluk ve gençlik yıllarım boyunca tarihten nefret ettim. Coğrafya da benzer duygular yarattı hep. Varsa yoksa matematik derdim. En başarılı dersim de matematik oldu haliyle. O zamanlar bu durumu ezber yeteneğimin olmamasıyla; sayılara, deneylere dayalı öğrenmenin kolaylığıyla açıklardım. Asıl nedenin gerçeklik arayışı olduğunu, bize öğretilen tarihin kurmaca olduğunu çok sonraları kavradım. Arkeolojiye merak sarıp da, tutup Edebiyat Fakültesinde okumaya başladığımda, neredeyse 30uma geliyordum. Adli Tıp uzmanlık eğitiminde tanıklıklarım, bilginin nasıl çarpıtılabileceğini ilk elden görmem de katkı sağladı sanırım. Son yıllarda da gittikçe hız kazandı tarih okumalarım. Elbette bu değişimde resmi olmayan tarihe dair kaynakların hızla artmasının payı da büyük.
Geçen haftalarda Selçuklu döneminde Ahi Evren, hepimizin bildiği adıyla Nasreddin Hoca ile Mevlana arasındaki çatışmaya dair bir kitap okudum. Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olan Mikail Bayramın akıcı bir biçemle aktardıkları ilginçti.
O dönemden başlayarak tarih üzerine oynanan oyunları da gözler önüne seren ilginç bir anlatıydı. Soluksuz okudum. Mikail Bayramın üniversitede Mevlanaya hakaretten olsa gerek, soruşturma geçirdiğini de dehşetle öğrendim. Hâlâ bu olaylar karşısında dehşete kapılabildiğim için de sevindim. Ne kadar yaygın olursa olsun, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik tehdit ve saldırılarda şaşırmak, dehşete düşmek gerekiyor ki, duyarsızlaştıramadıklarından olmayı sürdürelim. Sırada aynı yazarın epeyce kitabı, ama öncelikle Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum isimli kitap vardı. Fatma Bacı, Nasreddin Hocanın eşi ve Anadolu kadın örgütlenmesinin öncülerinden imiş. Merak içindeydim ama başka bir merak, ara vermeme ve yakın tarihimizden bir kadının mücadelesine yönelmeme neden oldu. İpek Çalışlara zaten bir teşekkür borcum vardı, Latife Hanımdan dolayı.
Borçlar katlandı. Halide Edib Biyografisine Sığmayan Kadın inanılmaz titiz bir çalışmanın ürünü. Tarihi yeniden yazmanın da nasıl olabileceğine çok iyi bir örnek.
Lise yıllarında George Orwellın Hayvan Çiftliği ve 1984 ünü okuduğumda, kurmaca tarih kavramı ile tanışmıştım. Ne olduğunu tam olarak kavrayabilmem için resmi tarih alternatiflerinin ortaya çıkması gerekmişti. Kurmacanın bizim kültürümüzdeki köklerine dair bilgiler için Mikail Bayrama, yakın tarihteki bu çok güzel örnek için de İpek Çalışlara teşekkürlerimi bu köşeden iletmek isterim. Nasreddin Hoca ve Fatma Bacı için yeniden yazılan tarih, unutturma harekatı ne ise Halide Edib için de yapılanların bu denli benzer olması, seçkinlerimizin tarihi çok iyi özümsediklerini gösteriyor.
Akliyecilerin (felsefeciler) o dönemdeki temsilcilerinden İbn-i Rüşd, Gazzaliden daha etkin olsaydı, ne olurdu bu toprakların tarihi diye merak ediyorum doğrusu. Özgürlüklerden yana olduğu aktarılan Ahilik teşkilatının etkileri, tarihin her dönemde yeniden yazılmasını engellerdi belki de
Harflerimizi, dillerimizi, halklarımızı koruyup, her birimiz tarihimizi kendi dillerimizden okuyabilir miydik? Bu topraklarda darbeler, kayıplar, faili meçhuller(!) olmayabilirdi. Pek de emin değilim gördüğünüz gibi. Nasreddin Hocanın, o bizim güler yüzlü akliyecinin de Şemsin katlinde parmağı olduğunu bilince, insanlık tarihinin muhalifini yok etme davranışından arınmak için epeyce zamana gereksinimi olduğunu düşünmemek elde değil.
Yazarlarını, düşünürlerini ve çocuklarını 21. yüzyılda ezaevlerine kapatan bir anlayıştan öteye geçemedik henüz. Farklı söylemlere tahammül edemiyoruz bir türlü. Diktatörlerimiz ve resmi tarihimizle barışık yaşamayı sürdürüyoruz. Tarihi yeniden keşfetmek, insanı anlamamızı ve belki de dönüştürebilmemizi sağlayabilir sanırım. Lise yıllarımızda tarih ders kitabımızın üzerinde Milli Tarih yazdığını unutmadan
ŞEBNEM KORUR FİNCANCI