14 Haziran 2010 00:00
Kapitalist abluka her yerde
GÜNÜN YAZILARI
Bedenlerinize bulaşan virüsten başınızı keserek kurtulamazsınız. Her ne kadar yolunuzu çizen doktorunuz ağanız paşanız emperyalist ABDniz İsrailiniz size bu yolu tavsiye ediyor, sizi bu yola sevk ediyorsa da.
Yıllardır Ortadoğunun kanayan yarası olan ve bir türlü çözülemeyen Filistin meselesi, aynı zamanda o coğrafyanın en önemli satranç taşı olma durumunu sürdürüyor. Ortadoğuya ilişkin tüm hedeflerin yön tabelası gibi dünyanın egemen güçleri tarafından kullanılıyor. Filistin meselesi üzerinden Ortadoğu, özellikle de Arap halkları yönlendirilebiliyor. Böylelikle asıl hedefler saptırılabiliyor, asıl düşman gizlenebiliyor. Halkları sömüren, ezen, satan işbirlikçiler Ortadoğu halkları tarafından dost sanılabiliyor. Böylelikle her türlü kirli oyun oynanarak sosyal adalet algısı düşmanında hedeflediği bir merkeze kilitlenerek hayatlarımızı, algılarımızı ve ilişkilerimizi kapitalizm denen şeytanın kucağına atıyor.
Tüm dünya kapitalistleri tarafından desteklenerek Ortadoğuda konuşlandırıldığına ve desteklendiğine inandığım İsrail terör devletinin insani yardım taşıyan gemiye uluslararası sularda gerçekleştirdiği saldırının kesinlikle ülkesinin direkt çıkarlarıyla alakalı olmadığı kanısındayım. Elbette Filistine yıllardır uyguladığı zulümler ve ambargolar için de geçerli bu.
İsrailin yıllardır uyguladığı katliamların açıklanabilecek hiçbir tarafı yok. Bunu yapan ya da yaptıran ne inanç ne milliyetçilik ne de ülke çıkarları olamaz. Ortaya koyulan uygulamalar ancak parayla satın alınmış bir kiralık katilin yapabileceği cinsten. Yani orada tüm dünya kapitalistleri tarafından satın alınmış bir çete var. Bu çeteyi gerektiğinde kullanmak üzere orada bulunduruyorlar.
Eğer bir insanı sömürmek istiyorsanız onu öldürerek ya da esir alarak bunu asla başaramazsınız, sömürebilmeniz için onun canlı, üretken olması gerekir, aynen bu şekilde bir toplumu sömürmenin yolu da budur. Yani hayatta kalmalı, inancının gereksinimleri, duyguları bir şekilde tatmin olmalı, o toplum bir düşman görmeli enerjisini ona harcadığını düşünürken, ürettiğinin asıl düşmanın eline geçtiğini asla fark etmemeli.
İsrailin tüm yaptıkları hele de şu son gemi katliamı bunun en bariz örneği. Ülkesinin ya da inandığı kutsal değerlerin çıkarlarını düşünen bir ülke neden uluslararası sularda bir gemiye saldırsın, tüm dünyanın gözüne bakarak böylesi bir korsanlığı neden sergilesin? Açıkça ben saldırgan ve katil bir ülkeyim diyerek tüm dünyayı karşısına almayı neden göze alsın?
Şu an çok büyük bir başarı sağlamışçasına gururla ülkesine dönen, torunlarına anlatacak bir kahramanlık hikayesini tarihlerine yazan yolcular, döndükleri kendi ülkelerinde olup bitenleri, açlıkları, çaresizlikleri, zulümleri ne kadar görebiliyorlar diye merak ediyorum. İsrail terör devletine lanet okuyan ağızlarından, kendi ülke yöneticilerine şükran dolu ifadeleri sıralamaları o kadar anlaşılmaz ki.
Türkiyeden giden aktivistleri organize eden İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve birçok kanaat önderinin Türkiye hükümeti yöneticilerine ilişkin övgü ve şükran dolu ifadeleri tam bir ikilemdi. Yani siz zulüm ve haksızlıklara karşı insanları örgütleyerek dünyanın bir ucuna canlarınızı da tehlikeye atarak gidiyorsunuz ama burnunuzun dibinde insan haklarını hiçe sayan, şovenist yaklaşımlarla ırkçılığı körükleyen, işçiyi açlığa mahkum eden, parayı ve para kazananı yüceltip, garip ve fukarayı insan yerine dahi koymayan satılık işbirlikçilere şükran duygularınızı sunacaksınız. Bu ikilem tam da uluslararası arenada Ortadoğu halklarını sindirme politikasına dönüşen meselenin ulusal çaptaki yansıması gibi.
Yani birileri katliam yaparak para kazanacak, birileri de bu katliamı kınayacak, böylelikle Ortadoğu halklarının gönlünü kazanarak liderliğe soyunacak. Sonuçta olan Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, Yahudisiyle gariban halka olacak, birileri de bundan rant devşirecek. Yazıklar olsun denir ancak Bunu basiretsizliklerine mi vermek gerek? Yoksa! Bunun cevabını da yaşanan bu acı tecrübenin sonrasında ortaya koyacakları gösterecektir.
Bugün Ortadoğunun tüm ülkelerinde hakların büyük çoğunluğu ciddi bir abluka altındadır. Neredeyse Filistindekinden farksız hem de. Ve bu abluka gün geçtikçe büyümekte sömürü ve zulümler artmaktadır. Kapitalist abluka tüm halkları bezdirmektedir. Çok uzağa gitmeye gerek yok kendi ülkemizde Türkiyede halkın büyük çoğunluğu yoksullukla ve işsizlikle boğuşmakta, ekmek kavgası vermektedir. İşçi ve emekçilere uygulanan haksızlıklar İsrailin yaptıklarından pek geri kalacak düzeyde değildir. Ülkemizin egemen yöneticileri ve tabi onları aynen dünya kapitalistlerinin kiraladığı İsrail çetesi gibi kiralayan para babası kodamanlarının işlediği zulüm ve haksızlıklar İsrailden geri kalmamaktadır. İşte tam da amaçlanan budur. Hakların gözünü İsrailin zulümlerine dikip kendi yöneticilerini İsrail düşmanı sanarak onlara aldanmalarını sağlamaktır. Kendi yöneticileri İsraile one minute çeksin, buda bizim 11 Eylülümüz desin, kahrolsun İsrail desin, böylelikle halk düşmanını dost sansın, gırtlağını sıkanların elini hürmetle öpsün. Aç yatsın, aç yatmasına sebep olanın kim olduğunu göremesin.
İnanç farklılıklarını körükleyerek algılara tecavüz eden kapitalistler, Ortadoğudaki problemlerin sebebinin inanç farklılığı olduğu yalanını Filistin-İsrail sorununu kullanarak bayraklaştırma gayretindedir. Bunu da yıllardır çok iyi tezgahlamış ve halkları aldatmışlardır. Müslümanları Yahudi düşmanı birer kapitalist, Yahudileride Müslüman düşmanı birer kapitalist yapmayı hedeflemiş ve büyük mesafe kaydetmişlerdir. Ne İsrailin vaat edilmiş topraklar umurunda ne de Kudüs Arap ülkelerinin ya da Türkiyenin umurunda. Ülkeleri yöneten işbirlikçi egemenler, kapitalist bakış açısının kurbanı olmuş ve tek dertleri daha çok kazanmak daha zengin olmak olan tefecilere dönüştürülmüştür. Oysaki bakın hem Tevratta hem de Kuranda birbirine ne kadar da benzeyen bir uyarı var.
Dinleyin şimdi ey zenginler, başınıza gelecek felaketlerden ötürü feryat edip ağlayın. Servetiniz çürümüş, giysinizi güve yemiştir. Altınlarınız gümüşleriniz pas tutmuştur. Onların pası size karşı tanıklık edecek, etinizi ateş gibi yiyecek. Bu son çağda servetinize servet kattınız. İşte ekinlerinizi biçen işçilerin haksıca alıkoyduğunuz ücretleri size karşı haykırıyor. Orakçıların feryadı her şeye egemen Rabbin kulağına erişti. Yeryüzünde zevk ve bolluk içinde yaşadınız. Boğazlanacağınız gün için kendinizi besiye çektiniz
(Yakupun Mektubu-5 Zenginlere uyarı)
Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acı bir azabın beklediğini haber ver. O gün o biriktirip yığdıkları, cehennem ateşinde kızdırılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. -işte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız; haydi tadın bakalım!- denilecek.
( Tevbe 34/35)
Tarih sürekli ezenlerle ezilenlerin mücadelesine sahne olmuştur. Tüm ilahi müdahaleler ezilenlerin kurtarılması adına gerçekleşmiştir. Tüm peygamberlerin mücadelesi zulmeden müstekbirlerin zulümlerini ortadan kaldırmaya dayalıdır. Hz. Musa, döneminin zalim yöneticisi olan firavuna başkaldırmış, köleliğe ve sömürüye karşı savaşmıştır, Hz. Muhammed Mekkenin tefeci bezirganlarına karşı ezilen halkın adalet ve eşitlik mücadelesine önderlik etmiştir. Kısacası Musanın, İsanın, Muhammedin ve tüm peygamberlerin mücadelesi ezilen halkların kurtarılması, yeryüzünde adaletin ve eşitliğin hakim olmasıdır.
Bugün de her ne kadar yapay ayrıştırmalarla asıl mesele olan ezen-ezilen çelişkisinin üzeri örtülmeye, perdelenmeye çalışılıyorsa da mesele sınıf savaşıdır, mustazaflarla-müstekbirlerin savaşıdır. Dünyayı sömürenlerle sömürülenlerin, yeryüzü imkanlarını gasbederek zenginleşenlerle yeryüzündeki haklarından mahrum bırakılanların savaşı. Kapitalist işbirlikçiler dünyanın neresinde, hangi ırktan olurlarsa olsunlar, hangi dinden olduklarını iddia ederlerse etsinler, insanları yeryüzünde sınıflara bölen müşriklerin temsilcisidirler. Ve tüm ezilen halkların eşitlik ve adalet adına verecekleri mücadele zulme karşı adaletin mücadelesi Kabile karşı Habilin, Yezide karşı Hüseyinin mücadelesinin temsili olacaktır.
MUHAMMED NUR DENEK www.adilmedya.com Genel Yayın Yönetmeni
Evrensel'i Takip Et