19 Haziran 2010 00:00
YENİGÜN
Türkiye AKP hükümeti eliyle hızla kaos ve kargaşaya doğru sürükleniyor.
Türkiye AKP hükümeti eliyle hızla kaos ve kargaşaya doğru sürükleniyor. Ülke, gerilim sürecini de aşan, çatışmanın üst boyuta ulaşacağı bir atmosfere girmiş bulunuyor. Barıştan ve demokratikleşmeden korkan güçler kader birliği etmişçesine savaşa ve silaha başvuruyorlar. Gelişmeler, söylem ve yaklaşımlara bakarak söyleyecek olursak, vahim bir ortama doğru sürükleniyoruz.
İç ve dış politikada Müslüman-milliyetçi eksen üzerine oturan AKP, son gelişmelerle birlikte, bir süreden bu yana dalgalandırdığı kirli açılım bayrağını fırlatıp atmış bulunuyor. AKP bir yükten kurtulmuştur. Artık daha rahat saldırabilir, savaş politikaları derinleştirebilir bir noktaya gelmiştir.
Kandil ve Maxmur Mülteci Kampından Kürt sorununda barış ve demokratikleşme yönlü çözüme katkı sunmak amacıyla, 19 Ekim 2009 tarihinde gelen 34 kişilik barış grubundan 10 kişinin tutuklanması, 3 kişi hakkında ise gıyabi tutuklama kararı verilmesi başka türlü yorumlanamaz. 8 ay önce barış heyeti olarak gelen, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan, barış ve diyalog umutlarını arttıran gelişme, bu defa savaş naralarına vesile edilmiş bulunuyor. Barış ve demokratikleşme umutlarını arttıran gruba yönelik olarak başlatılan saldırının başka bir izahı zor. Daha önce gelen barış grubu üyelerinden ve Barış Meclisi Üyesi İmam Canpolat da bir süreden beri cezaevinde.
Aynı hükümet, aynı mahkemeler, aynı yasalara rağmen böylesine farklı kararlar veriliyorsa, bu açılım sahtekarlığının kapatılmak istenmesinden başka bir anlam taşımamaktadır.
Daha arkası gelecek, Avrupadan, Kandilden gelişler olacak, Maxmur mülteci kampı çözüme kavuşturularak, gelişler arttırılacak açıklamaları yapan hükümet sözcülerini yalanlayan bu gelişmeler, seçim çalışmalarının nasıl yürütüleceğini de gösteriyor.
Böylece Açılım süreci fiilen kapatılmıştır. Barış, demokratikleşme, eşit haklar ve kardeşlik isteyen Kürt inkar ve şiddet yüklü politikalara terk ediliyor. Artık söylem düzeyinde de olsa barıştan söz edilmeyecek, teröre karşı mücadele öne çıkarılacaktır. Böylece terör söylemi egemen kılınarak, Kürt halkı psikolojik savaşla teslim alınmak istenecektir. KCK iddianamesinin gösterdiği de buradan ilerlenmek istendiğidir.
AKP, MHP ve CHPyi de sollayarak ırkçı ve şoven kulvarda hızla yol almak istiyor.
BDPyi hedefe koyan, tehdit eden; Kürt politikacıları, yerel yöneticileri, belediye başkanlarını suçlayarak politika yapan AKP hükümeti, seçimlere de böyle hazırlanıyor. Gerilimi, şiddeti ve baskıyı arttırarak yeniden iktidar olacağını, rakiplerini böyle sollayıp başa geçeceğini düşünüyor.
Akan kan, toprağa verilen canlar, anaların göz yaşları, artan gerilim ve giderek patlama düzeyine yükselen iç çatışma olasılığı AKPyi kaygılandırmak bir yana, sarhoş etmiş görünüyor. Kürtlere yönelik saldırganlık ve bu gelişmelerin seçim malzemesi yapılmak istendiği görülüyor.
TSKyı yanına alarak Kürt halkını hedefe koymuş bulunan AKP hükümeti, içeride ve sınır ötesinde süren operasyonlarla birlikte, yargının harekete geçirilmiş olması, arka arkaya tutuklama kararlarının verilmesi, cezaevlerinin ağzına kadar Kürt politikacılarla doldurulmuş olması karşısında tek çıkış yolu emek, barış ve demokratikleşme mücadelesi içindeki güçlerin AKP politikaları ve bu yaşananlar karşısında açık tutum almalarıdır.
Barış güçlerine karşı başlatılan bu taarruza karşı durmadan, Türkiyenin önünü açmak mümkün olmayacaktır. Görünen o ki, Kürt halkı saldırılar karşısında geri adım atmayacaktır. Kürt halkı ulusal hak ve özgürlük taleplerini kazanmak için tırnak ile diş ile direnecektir. Ancak Türkiyenin emek, barış ve demokrasi güçleri çabalarını arttırmadan Kürtlere yönelik saldırganlığı durdurmak ve demokratik Türkiyenin önünü açmak çok zor olacak. Kürt halkı ile eşit ve demokratik koşullarda kardeşçe yaşamak isteyen Türk halkına, Türkiye halkına büyük görev düşüyor. Değilse, Türkiye başka bir sürece sürüklenmekten kurtulamayacaktır.
ENDER İMREK