24 Haziran 2010 00:00
MERCEK
Türkiyenin hayli sıkıntılı bir süreçten geçtiği üzerine siyasal söylemin yeniden yoğunlaştığı bir dönemden geçiliyor. Bazı politikacılar bu durumu dönüm noktası(!), çok kritik durum(!) olarak tanımladılar. MHP Genel Başkanı Bahçeli, Olağanüstü Hal ilanı için Cumhurbaşkanına çıktı. Millet iradesi(!) üzerine Mangalda kül bırakmayan AKPnin Meclise başkan yaptığı M. Ali Şahin, artan çatışmalı durum üzerine, Genelkurmayı açıklama yapmaya çağırdı! PKK ile çatışmaların yoğunlaştığı bir bölgeye, Askere moral vermeye(!) giden Başbakan ve Genelkurmay Başkanının siperlerin ardında çömelmiş vaziyetteki fotoğrafları Kahraman komutan(!) anlayışıyla bağdaştırılmayarak tartışma konularına dahil edildi.
Kürt sorunu bağlantılı bu gündem yoğunluğu iktisadi-sosyal ve politik alandaki diğer gelişmelerin üzerini bir ölçüde örtmekle birlikte bu alanda da birçok yeni(!)den söz etmek mümkün. Hükümetin(Ve arkasındaki egemen güç kesiminin) Anayasayı kendi konumunu güçlendirecek şekilde değiştirme ve üst yargı kurumlarını ele geçirme manevraları ivme kaybetti. Balyoz operasyonuyla tutuklananların önemli bir kesimi mahkeme kararıyla serbest bırakıldı. F. Gülenin Amerikancılığını açıkça ilan etmesinin yarattığı manevi-moral bozukluğunun etkisi altındaki din istismarcısı sermaye kurum ve güçlerinin iç dengeleri bozuldu. Mevsimlik işlerin açılması, tarım ürünlerinin bollaşması gibi etkenler işsizlik oranlarında bindelik iyileşme ve sebze-meyve fiyatlarında bir miktar düşmeye yol açmakla birlikte, işsizlik ve yoksulluk yüksek oranlarda seyretmeye devam ediyor. Hükümet sözcüleri yüzde 13lük işsizlik oranını dahi başarı olarak gösterecek kadar gerçeklerin aksine konuşmayı marifet sayıyorlar. Kıdem tazminatını gasbetme çabaları devam ediyor. İşçilerin çalışma ve iş yaşamını sermayenin çıkarları için esnekleştirdikleri gibi memur statüsündekilerin, şirketlerin ihtiyaçları yönünde darmadağın ve işsiz bırakılabilmelerinin çalışmaları daha da yoğunluk kazandı. Yağma politikası ise tüm hızıyla sürüyor. Sadece dış ve uluslararası tekellere ve emperyalist devletlere değil, akraba-dünür-etrafı aileyi fırsatlara boğmak üzere yeşil alanların gaspı, vergi ve teşvik tedbirleri birbirini izliyor. Politikayla ilgili olsun olmasın önemli bir çoğunluk Türkiye-ABD-İsrail-İran ve bağlantılı olarak Ortadoğudaki gerginlikler üzerinden süren tartışmalara ve Kürt sorununda şiddetin başlıca yöntem olarak öne çıkarılmasına yoğunlaşmışken, Çalık Grubuna İstanbulda denize nazır yeni yeşil alanlar peşkeş çekildi.
Tüm bu gelişmeler, hakim sınıf güçlerinin iç ve uluslararası çok yönlü gelişmelerin baskısı altında çözümsüzlüğe daha fazla mahkum hale geldiklerine işaret ediyor. Çözümsüzlük ise işçi ve emekçi hareketinin haklarını koparıp alacak gücü gösteremediği ve hükümet ile arkasındaki sermaye kuvvetlerini püskürtemediği durumlarda, gericiliğin ivme kazanmasını tetikleyici işlev görür. Şimdi karşı karşıya bulunduğumuz şey budur. Siyasal gericiliğin yoğunlaşması, askeri yöntemlerde direnme ve bu yöntemleri artırma, demokratikleşme adına siyasal hakları daha fazla budama hükümet ve devlet politikasının özünü oluşturuyor. Devletin hiçbir kurumu politik mücadele alanının dışında ve üzerinde değil; tümü-bazen birbirlerinin işlevini de yükümlenerek-büyük sermaye başta olmak üzere sermayenin çıkarlarının gereğini yerine getirme savaşı yürütüyorlar. Radikal gerici ya da nispeten reformist üslupları bu savaşın gereklerine göre şekilleniyor.
Uzlaşmaz sınıf karşıtlıkları ve çıkar farklılıklarının yarattığı çatışmalarla malul kapitalist toplumumuzda tüm bunların yaşanmasında şaşırtıcı bir şey, aslında yoktur. Sermayenin her türden temsilcisi kendi sınıflarının bilinciyle hareket ediyorlar. İşçi ve emekçilerin, halka bağlı aydınların, gençlik ve kadın kitlelerinin, Kürt, Türk ve öteki milliyetlerden tüm ezilenlerin de kendi haklarını koruma/geliştirme ve insanca yaşam için bugünkü durumdan kurtulma mücadelesini yükseltmeleri gerekiyor. Hiçbir burjuva hükümetinin halk için çalışmadığı/çalışmayacağının yeterince deneyimine sahibiz. AKP hükümetinin güç kaybettiği ve sorunlar karşısındaki çözümsüzlüğünü şiddet ve baskı yöntemleriyle örtmeye yöneldiği, MHPnin halk karşıtı politikaları örtüsüz savunuya geçtiği ve CHPnin, parti ve yönetim olarak kimi halkçı vaatlerine karşın halkın istemlerine cevap vermekten uzak şoven ve sermaye yanlısı politikalarını sürdürdüğü bugünkü durumda, işçi sınıfı ve emekçilerin ileri kesimleriyle kaderlerini emekçilerin kurtuluş davasıyla birleştirmiş aydınların halkın örgütlü mücadelesi için daha fazla çaba göstermeleri başlıca sorumluluktur. Emek Cephesinin güçlenmesinin ve saldırıları püskürtebilmesinin yolu buradan geçiyor.
A. Cihan Soylu
Evrensel'i Takip Et