24 Haziran 2010 00:00
Genç yaşlarında ölüme mahkumlar
Herbiri 20li, 30lu, 40lı yaşlarındalar ve Kurbanlık nasıl kesilmeyi beklerse, ölümü bekliyor kot taşlama işçileri de.
Herbiri 20li, 30lu, 40lı yaşlarındalar ve Kurbanlık nasıl kesilmeyi beklerse, ölümü bekliyor kot taşlama işçileri de. Denetimsiz, merdiven altı tekstil atölyelerinde günde 10-12 saat maruz kaldıkları kum tozları, yapıştığı ciğerlerini bitirmiş, silikozis hastalığı peşlerini bırakmıyor. Onlarca arkadaşlarını vermişler, kendilerini de aynı akıbetin beklediğini bilerek, hiç olmazsa çocukları, geride bıraktıkları perişan olmasın derdindeler.
Abdi İpekçi Parkına gelen 50 kadar silikozis hastası kot taşlama işçisi, eş ve çocukları, genç yaşta eşlerini bu hastalığın aldığı dul eşler, babasız çocuklar...
Hükümet üyeleri, bakanlar, Gerekli sağlık hizmeti alıyorlar dese de onlar ilaca bile para yetiştiremiyor, adeta ölümün ne zaman geleceğini bekliyorlar. Çoğunluğu Doğu ve Güneydoğudan, boşaltılan köylerinden koparılan Kürt işçiler, içlerinde Karadenizli olanlar da var. Erzurumdan gelmek için biletlerini bile alan 5 işçi ise yola çıkmadan kaybettikleri arkadaşlarının cenazesini kaldırabilmek için gelemedi.
İşçilerle; üç gün oturma eylemi yapmak, seslerini yetkililerin sağır kulaklarına duyurmak için geldikleri Abdi İpekçide görüşüyoruz.
17-18 yaşlarında memleketini bırakıp İstanbula gittiğini, iş bulamayınca kot taşlamada çalıştığını anlatıyor yanında eşi ve küçücük kızıyla gelen Kahramanmaraşlı Ercan Uçak. İşin çok ağır olduğunu, her akşam eve giderken, Yarın gelmeyeceğim dediğini, ama geçinebilmek için mecbur kaldığını söylüyor Ercan ve ekliyor; Tekrar, tekrar derken vücut da alıştı toza, kuma, ağır çalışma koşullarına.
Bir odanın içinde, tenekelerle doldurdukları kumların tazyiklerle yerlere serilmiş kotlara püskürtüldüğünü, kotlara şekiller verdiklerini anlatıyor Ercan ve Böyle bir hastalığa neden olacağını düşünemedik diyor. Sigortasız, bu koşullarda çalıştığını, memleketinde iş olsa zaten gelmeyeceğini belirtiyor ve hastalığından habersiz evlendiğini, bu işe dayanamayıp, sonradan girdiği lokantacılık işinde günde 12-14 saat ayak üstü çalışmak zorunda kalınca hastalığının ortaya çıktığını anlatıyor: Günde iki saat, motor üzerinde gazete dağıtarak yaşamımızı sürdürmeye çalışıyorum. Elindeki akciğer röntgenleri ve raporlarını göstererek, beklentisinin Tedavi ve maaş bağlanması olduğunu söylüyor.
ÖKSÜRÜK KONUŞTURMUYOR
Mehmet Bekir Başak da 14 yaşındaki oğlu, aynı hastalık mağduru yeğenleri ile gelmiş parka Sesimizi duyurabilir miyiz? diyor.
1992de gittiği İstanbulda 1997den 2007ye kadar kot taşlamada çalışmış Mehmet Başak. Köyde bizi rahat bırakmadılar ki, mecbur kaldık İstanbula gittik diyor ve ekliyor; Biz de bu ülkenin insanıyız. Öksürük engelliyor konuşmasını, sık sık soluyor ciğerlerine oksijen doldurabilmek için...
Henüz 39 yaşında, 7 çocuğu var Mehmet Durmuşun ve Durumum şu anda çok kötü. Görüyorsunuz nefes bile alamıyorum, öksürük öksürük... İşe başlarken 80 kiloydum, şimdi 50nin altına düşmüşüm. Geçen yıldan bu yana da 7 kilo düştüm diyor. Beklentisi diğerlerininkiyle aynı; maluliyet maaşı ve tedavi edilmeleri...
Hükümetin Filistinlilere yardımlarına atıfta bulunuyor, Tamam yapsınlar, ama buradakileri de görsünler. Bir arkadaşım vardı, çocuğu 3. sınıfta. Babası ölünce 3. sınıftaki çocuk 4 kişiye bakmak zorunda kaldı. Peki bunları görmüyorlar mı? diye soruyor cevabını bilerek.
Patronunun üç kere iflas gösterdiğini, oysa Küçükköydeki işyerine TIRlarla mal geldiğini söylüyor ve devletin denetim yapmadığından şikayet ediyor. İşçilere, Gidip patronları bulun, orada çalıştığınızı ispat edin denilmesine tepkili, O zaman Mecliste sizin göreviniz ne. Çekin gidin, tüm yetkileri de bize verin biz halledelim o zaman diyor Mehmet.
NİŞANLIYIM AMA...
Şahin Oral ise henüz 22 yaşında. Bingöl Karlıovadan gelmiş. Ankaranın sıcağında zor nefes aldığını söylüyor ve elinde tuttuğu suyu göstererek, Su içmeden yaşayamıyoruz. Ankaranın oksijeni sıcak, nefes alamıyoruz diyor. Köylerinden iki arkadaşı ölünce bu işi bıraktığını belirten Şahin, İş yapamıyorum, nefes darlığı yaşıyorum. Nişanlıyım, evleneceğim ama kot taşlama işinde çalışmışız, ciğerlerimiz kum tutmuş. Artık bilemiyorum ki... diyor.
KURBANLIK GİBİYİZ
Sinoplu Durmuş Demirkol konuşurken oldukça zorlanıyor, ciğerleri perişan, Tek derdim çocuklarım babasız kalmasın. Lakin bunun pençesinden de kurtuluş yok, bunu biliyorum diyor. Sadece Sinopta 4 kişinin bu hastalıktan öldüğünü, kurtaramadıklarını söylüyor. Üç çocuk babası Durmuş henüz 40 yaşında. Ciğerlerindeki hasar yüzde 40tan yüzde 71e çıkmış. Aylığının da o oranda artırılmasını istiyor Durmuş da: Ama duyarlı değiller. O ona, o ona topu atıyor. Kurbanlık koyun kesilmeyi bekler ya biz de ölümü bekliyoruz. (Ankara/EVRENSEL)
BAŞBAKANDAN MEKTUBA YANIT
Küçük kızının kendisinden habersiz Başbakana yazdığı mektubu ve gelen cevabı şöyle anlatıyor Durmuş Demirkol:
Babamla gurur duyuyorum. Bizi besleyip, büyüteceğim diye canını bile feda etti. Ne iş bulduysa çalıştı, en son kot taşlama işine girdi. Silikozis hastalığına yakalandı. Babam bize harçlık veremeyince oturup ağlıyor. Ben babasız büyümek istemiyorum. Benim babamı iyi ettirin. Gelen yanıtta ise Size yardımcı olmamızı istiyorsanız, Sosyal Yardımlaşma Vakfına gidin diyorlar. Bir kilo bulgur, 2 makarna, 3 kilo şeker peşinde değilim ben. Bana sağlığımı iade etsinler.
DEVLET HİÇ DENETLEMİYOR
Ercan Samra ile amca oğlu İsmail Samra da silikozis hastaları. Bitlisliler. Ailelerinde dört silikozis hastası var. Üç sene çalıştığı bu işte silikozise yakalandığını, şimdi doktorların ciğerlerinin yüzde 50sinin gittiğini söylediğini anlatıyor Ercan ve Ekmek parası için mecbur çalıştık diyor. Hastalıktan dolayı 15 kilo verdiğini söylüyor Ercan ve devletin bu işyerlerini hiç denetlemediğini söylüyor.
Amcaoğlu İsmail Samra da bu işin zararlarını bilmeden, mecburen girdiklerini söylüyor ve ekliyor; İmkansızlık... İş yoktu, toz da olsa mecbur çalışıyorduk. Evimiz kiraydı, çocuklarımız vardı. Aile geçindiriyorduk... Şimdi ne yapacağız? diye soruyor İsmail de: Muayene ücretsiz ama doktor bir ilaç veriyor dünyanın parası. Devlet de karşılamıyor. İş bulamıyoruz, çabuk da yoruluyoruz, nefessiz kalıyoruz... İsmail Samra da denetim olmadığından yakınıyor ve İşyerinde kaçak yabancı işçi çalıştırıyorlardı. Denetim yoktu, akşamları polis gelir, patron görürdü, sormazlardı bile sigortanız var mı diye diyor.
Ayşe Kaya da silikozis hastası eşi Ömer Kaya ile ailecek geldiği parkta dertlerini anlatıyor:
3 sene önce yakalandı bu hastalığa, bir buçuk ay hastanede yattı. Hiçbir tedavisi yokmuş. Hiçbir gelirimiz yok, iş bulamıyoruz. Çocuklarımıza bakamıyoruz, zor durumdayız. 7-10 yaşlarında iki çocuk var. Okulda başarısız oldu, öğretmen sürekli para istiyor, kursa da veremedik. Eşim henüz 40 yaşında bu hastalığın pençesinde...
Sultan Özer